
Marcel Duchamp Üzerine İki Açıklama – Dr. Özkan Eroğlu yazdı.
Değerli kardeşim yaptığımız bir youtube mülakatının (*video) paylaşımında şöyle bir açıklama yapmış:
Duchamp, eylemsel anlamda kendini diğerinden ayrı tutmadığını bize şöyle aktarıyor. “Sanatçının yaratıcı işlevine inanmıyorum.” Kafa karıştıcı bir söylem gibi gelebilir bu ilk anlamda. Fakat aynı Duchamp bize şunu da söylüyor. “Sanatçıdan çok “sanat” kelimesi beni ilgilendiriyor.” Bu bağlamda ben, kendi adıma hangi “sanat”a dairim bunu sorguluyorum. Salt bir pazar nesnesi üretmeyi iş edinmiş diğeri gibi miyim, yoksa gerçek manasıyla Duchamp’ın işaretlediği “sanat”a dahil olabilen mi? Yani kısaca gerçekten yaşamla mı ilgiliyim, onun bir kesiti olan hayatımla mı?
Ben de bu açıklama üzerine şu açıklamayı yapma ihtiyacı duydum:
Duchamp’ın “sanatçının yaratıcı işlevine inanmıyorum” sözü, ilk bakışta nihilist ya da sanatçı figürünü değersizleştirici gibi görünse de, Duchamp burada, romantik anlamda yüceltilmiş bireysel sanatçı mitini sarsmak için bu açıklamayı yapmıştır. Yaratıcılığı yalnızca sanatçının iç dünyasına indirgemeyi değil, sanat eserinin anlamını izleyiciyle ve bağlamla kurulan ilişki içinde düşünmeyi önermiştir. Duchamp, eylemi yok saymaz; aksine sadece eylemi konvansiyonel yaratıcı süreçten ayırır. Eylemin sadece şeklini değiştirir.
“Salt bir pazar nesnesi üretmeyi iş edinmiş diğeri gibi miyim?” sorusu, sanatla uğraşan kişileri iki uca sıkıştırır kanımca:
Ya pazara çalışan yüzeysel bir üretici kılar, ya da “gerçek anlamda” Duchamp’ın işaret ettiği türden bir sanatçı kılar.
Bu ikilik, fazla indirgemeci gelebilir günümüzdekilere. Çünkü günümüz sanatçılarının çoğu, pazarla ilişkilenmek zorunda kalırken aynı anda da derin, varoluşsal, eleştirel içerikler üretebilmekte (çok azı), ya da ürettiğini zannetmekte (çoğu). Yani pazarla temasta olmak, otomatik olarak sanatın “gerçekliğinden” kopmak anlamına gelmez, ancak çoğunlukla da öyle olmakta ne yazık ki. Zira Duchamp bile kendi zamanında “kendi ironisinin” pazar nesnesine dönüştürülmesinden kaçamamıştı.
“Gerçekten yaşamla mı ilgiliyim, yoksa onun bir kesiti olan hayatımla mı?” şeklindeki bir soru da, bana oldukça şairane ancak biraz tanımsız da geldi. Eğer burada “yaşam”la varoluşsal, bütünlüklü bir dünya ilişkisi, “hayat”la ise kişisel rutin, bireysel hikâye kastediliyorsa, bu ayrım anlamlı olur. Ancak yapılan sanatın hangi düzleme dayandırdırıldığı yönündeki kararlılık bu doğrultuda çok önemli.
Yani kendini “hayatına” gömülmüş biri olarak mı görüyorsun, yoksa daha evrensel bir varoluş düzleminde mi konumlandırıyorsun, buradaki durumu da çözüme kavuşturmak son derece önemli bence.
Dr. Özkan Eroğlu
Sanat Tarihçi
(*Video)
Youtube Kanal: TEKHNE FORUM- ÖZKAN EROĞLU (Kanala “Abone Ol”manız önemli bir destektir.)