SANATTAN

Müzik Dehalarının Günlük Ritüelleri

Müzik dehalarının nasıl çalıştıklarını bilmek ister miydiniz? O şahane eserler nasıl meydana geliyor? Sanatçı ilham geldikçe mi üretiyor? Müziği önce kendi zihinlerinde mi duyuyorlar? Bir müzik bestesi aniden ya da bir gecede mi ortaya çıkıyor? Yoksa tamamlanması yıllar mı sürüyor?

“Günlük Ritüeller” kitabının yazarı Mason Currey’e göre, büyük eserlerin yaratıcılarının her birinin kendine has düzeni var. Hiçbir beste aniden var olmuyor. Sürekli ve düzenli çalışarak üretiyorlar ve her birinin oldukça sıkıcı rutinleri var. Gelin şimdi, birkaçının rutinine göz atalım:

Wolfgang Amadeus Mozart (1756 – 1791)

Mozart, 1782 tarihli kız kardeşine yazdığı bir mektupta rutinini şöyle açıklıyor:

Müzik Dehalarının Günlük Ritüelleri 1“Sabahları saat altıda saçım mutlaka hazır oluyor ve yedide tamamen giyinmiş oluyorum. Ardından saat dokuza kadar beste yapıyor, dokuzdan bire kadar da ders veriyorum. Sonra öğle yemeği yiyorum; tabii bugün ve yarın Kontes Zichy’lerde ve Kontes Thun’larda olacağı gibi, saat 2:00’de hatta üçte başka bir yere yemeğe davet edilmediysem. Akşam beş-altıdan önce kesinlikle çalışamıyorum, hatta o saatlerde bile genellikle araya bir konser giriyor. Eğer başka bir şey çıkmadıysa dokuza kadar beste yapıyor ve sonrasında sevgili Contanze’ma gidiyorum, ancak birbirimizi görmenin mutluluğu, neredeyse daima annesinin iğneleyici laflarıyla mahvoluyor… On buçuk – on bir gibi eve geliyorum- annesinin laflarına ve benim tahammül kapasiteme göre değişiyor! Akşamları beste yapmaya hiç güvenemiyorum çünkü konserler oluyor ya da oraya buraya davet edilebiliyorum; adetim (özellikle eve erken döndüysem) yatmadan hemen önce beste yapmak. Genellikle saat bire kadar yazıyor ve tekrar sabah altıda kalkıyorum.”

Ludwing van Beethoven (1770 – 1827)

Beethoven’ın öğrencisi ve yardımcısı Anton Schindler, Beethoven için yazdığı biyografi kitabında ustasından şöyle bahsediyordu:

Müzik Dehalarının Günlük Ritüelleri 2“Yıkanma ve banyo yapma, ve Beethoven’ın hayatındaki en elzem zorunluluklar arasındaydı. Bu bakımdan gerçek bir Doğuluydu: Onun düşüncesine göre Muhammed, belirlediği abdest sayısında hiç de aşırıya kaçmamıştı. Sabahki çalışma saatlerinde dışarı çıkacak şekilde giyinmediyse, görkemli sabahlığının içinde lavabonun önünde durur, büyük ibriklerden ellerine su dökerken bağırarak notaları seslendirir veya bazen kendi kendine yüksek sesle mırıldanırdı. Ardından gözlerini yuvarlayarak ya da dik dik bakarak odasında uzun adımlarla dolanıp durur, bir şeyler karalar, daha sonra tekrar su dökünmeye ve yüksek sesle şarkı söylemeye başladı. Bunlar derin meditasyon hareketleriydi; iki talihsiz sonucu olmasa kimsenin buna itiraz edeceği de yoktu. Her şeyden önce, hizmetkarlar çoğunlukla gülme krizine tutuluyorlardı. Bu da üstadı sinirlendiriyordu ve bazen, kendisini daha da gülünç duruma düşüren bir dille onlara saldırıyordu. Ayrıca yere sıçrayan sular alt kata sızdığı için de ev sahibi ile çatışıyordu. Beethoven’ın kiracı olarak pek sevilmemesinin başlıca nedenlerinden biri buydu. Aşağı sızıntı yapmaması için onun oturma odasının zemininin ziftle kaplanması gerekiyordu. Ve üstat ayaklarının altındaki ilham taşkınından tamamen bihaberdi!”

Frederic Chopin (1810 – 1849)

Fransız romancı George Sand, Chopin’le on yıllık birlikteliği esnasındaki gözlemlerini yazmıştı. Sand, Chopin’in çalışma rutinini şöyle anlatıyordu:

“Yaratım süreci kendiliğinden ve mucizevi bir şekilde gerçekleşiyordu. İstediği şeyi aramadan, önceden planlamadan buluveriyordu. Eser, piyona piyano başındayken birdenbire tamamlanmış olarak görkemli bir biçimde geliyor ya da bir yürüyüş esnasında kafasının içinde çalıyor, sonrasında da bunu piyona da piyanoda bizzat çalmak için sabırsızlanıyordu. Ama ardından, şimdiye kadar gördüğüm en içler acısı çalışma başlıyordu. Duyduğu temanın bazı detaylarını tekrar yakalamak için bir dizi çabalama, kararsızlık ve kendini yiyip bitirme sürecine giriyordu; bir bütün olarak tasarladığı şeyi kağıda dökmeye çalışırken çok fazla irdeliyordu. Onu yeniden bulamamanın pişmanlığı o kadar netti ki kendisini çaresiz hissetmesine neden oluyordu. Günler boyu kendini odasına kapatıyor, sızlanıyor, aşağı yukarı yürüyor, kalemlerini kırıyor, bir parçayı yüzlerce kez tekrarlayıp değiştiriyor, onu pek çok kez yazıp bozuyor ve ertesi güne çaresiz, sabrı neredeyse tükenmiş bir halde yeniden başlıyordu. Tek bir sayfa üzerinde altı hafta uğraştıktan sonra, nihayet ilk yazdığı şekliyle parçayı tamamlıyordu.”

Alıntılar: Günlük Ritüeller, Mason Currey, Kolektif Kitap.

Başa dön tuşu