Cehennemdeki Saklı Cennet – Tuğrul Çalış yazdı…
Tayland‘dan döneli henüz 12 gün oldu. 12 günde kaç rezalet, kaç cinayet, ne uğruna olduğunu kimsenin bilmediği kaç masum insanın can kaybı ve kaç yaralı, ömür boyu sakat kalmaya mahkum edilenler…
Tam bir cadı kazanı, cehennem belki daha huzurlu, bunca eziyet, haksızlık yanında, en azından günahlarının bedelini ödeyenler olmalı cehennemde. Burada ise çoğu kim vurduya giden kurbanlar.
Oysa sadece birilerinin güç ve çıkar hesapları yüzünden masum insanların cezalandırılması, eziyet çekmesi, ekonomik ve sosyal baskı altında yaşaması, her an canlı bomba tehdidi altında olması haksızlık, adilik, hatta tam anlamıyla rezalet.
Daha iki hafta önce güler yüzlü insanların ülkesi Tayland‘da denize girip, doğanın bu yöreye sunduğu en güzel meyve sebze ve deniz ürünlerini deneme fırsatı oluyor ve güzel güneşli günlerde dünyanın güzellikleri ile iç içe yaşamakta idim.
13 Ekim‘de ölen Tayland Kralı için yapılan anma törenlerinde beş din bir araya gelip kardeşçe kutlamalar yaptılar. Ben de bu güzel ortamda önce kralın resmini yapma etkinliğine katılarak, daha sonra da bir kişisel bir resim sergisi gerçekleştirerek gezimi taçlandırdım.
4 hafta çabuk geçti. Türkiye’ye dönerken bazı arkadaşlarım, bunca saçma sapan olayın, bombalama eylemlerinin, haksız ve hukuksuz uygulamaların olduğu ülkeme, ‘gelme, hep orada kal’ diye salık verdiler. Tabii vatan, olmuyor, istesen de istemesen de gidecek başka yer yok. Kalkıp geldik. Gelir gelmez anında dakika 1 gol 1. Koca Atatürk Havaalanı’nda İstanbul’da toplu taşımada kullanılan aylık Akbil doldurabilecek bir bayi yok. Ama gelecek bayiye kadar göz yumuyorlar ücretsiz seyahate.
Bir aydır görmediğim tanıdık arkadaş ve sanatseverler ile karşılaşıyorum değişik mekanlarda, açılışlarda. Ortak soru beni şaşırtıyor. ‘Orada yaptığım sergide hiç resim sattım mı, seyahat masrafını çıkartabildim mi?’ Oysa ben sadece resimlerimi sergileyebildiğim için çok mutlu oldum. Ama sanırım bunu anlatmak çok zor. Herhangi bir ticari kaygı ile resim yapmıyorum zaten. Değer verip alan olursa amenna, değilse de herkes bin yaşasın. Resimlerim benim çocuklarım. O yüzden kolay ayrılamıyorum zaten.
Şimdi İstanbul’da her gün otobüslerde soluduğum yel ve ter kokusundan sonra vapurda insanın yüzünü tırmalayan boğazın hırçın rüzgarı ile teselli bulmak, denizin lacivertimsi renginde hayallere dalmak, balıkçıların, kebapçıların, kestanecilerin kokularında dumanaltı olmak ve her an bir bomba endişesi içindeki insanlarla birlikte bu büyük cadı kazanında yaşamak. Zaten keşmekeş olan trafik bir de devlet erkanının maç zevki için felç edilmesi, her bir utanç haberinde internetin yavaşlatılması.. Nereye baksan bir şeyler yanlış, eksik. Deve misali. İnsanlar mutsuz, umutsuz, yorgun yılgın… Yani cennet cehennem iç içe… Bu hengamede yaşayıp gidiyoruz işte…
Tuğrul Çalış