Ne Bir Roman Ne De Bir Hatırat: ‘Tarih-i Kadim’

Kurgunun Ötesinde, Gerçeğin Derinliklerinde Bir Yolculuk:
“Tarih-i Kadim”

Yazar Engin Demirtuğ’un kaleme aldığı, Ange Yayınları’ndan çıkan “Tarih-i Kadim”, klasik roman kalıplarının dışına çıkan yapısıyla edebiyatseverleri hem büyülüyor hem de düşündürüyor.

Engin Demirtuğ, “Tarih-i Kadim”de yalnızca olayları değil, kavramları da anlatıyor. Mitolojik referanslar, tarihsel göndermeler ve metafizik sorular; güçlü bir anlatı diliyle buluşuyor. Okur, bu metinde yalnızca karakterlerle değil, insanlığın kolektif bilinçaltıyla da karşılaşıyor.

“Tarih-i Kadim”, okuru yalnızca bir hikâyeye değil, aynı zamanda kendi geçmişiyle, kimliğiyle ve geleceğiyle yüzleşmeye çağırıyor. Sözde bir anlatı gibi başlayan metin, zamanla gerçekliğe dair en temel soruların eşiğine getiriyor okuru:

”Geçmiş dediğimiz şey ne kadar geçmişte kaldı?
Unutulan, gerçekten unutulmuş mudur?
Yoksa bizi bugün de sessizce şekillendirmeye devam mı ediyor?”

 “Tarih-i Kadim”, asırlardır kapalı kalmış bir zindanda, paslı silahların ve tozlu parşömenlerin arasında saklı kalan büyük bir sırrın uyanışıyla başlıyor. Ancak bu yalnızca bir macera değil — aynı zamanda insanlık tarihine, mitolojiye, kolektif bilinçaltımıza yapılan katmanlı bir yolculuk.

Sessizliği bozan hafıza:  “Tarih-i Kadim”

Zindanın soğuk taşları arasında bulunan belgeler, antik çağların gölgelerinde kaybolmuş medeniyetleri, unutulmuş destanları ve bastırılmış gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Demirtuğ’un kalemiyle bu belgeler, sessizliğini bozan bir hafızaya dönüşüyor. Kitap, tarihsel anlatının ötesine geçerek, insanlığın varoluşuna dair felsefi bir sorgulamaya kapı aralıyor.

Kurgusuyla olduğu kadar dili ve yapısıyla da ezber bozan “Tarih-i Kadim”, edebiyatseverler, tarih meraklıları ve felsefi metinlerden hoşlanan okurlar için eşsiz bir keşif sunuyor. Geçmişin gölgesinden bugünün ruhuna uzanan bu eser, yalnızca okunmuyor, yaşanıyor.

Seçimlerin Psikolojik Etkisi