Genel

Şair Hüseyin Haydar’ın “Fahrizade”ye Yazdığı Şiir İran Basınında

Şair Hüseyin Haydar’ın İranlı şehit nükleer bilimci Fahrizade için yazdığı “Fahrizade’ye Mersiye” şiiri İran’da Farsça yayınlandı.
27 Kasım 2020’de Tahran’da uğradığı suikastta hayatını kaybeden Muhsin Fahrizade için yazılan şiir, İran’da geniş yankı uyandırdı ve İran medyasında yer aldı.

ABD emperyalizmine karşı birlikte mücadele veren Türkiye ile İran halkları arasında bir gönül köprüsü oluşturan “Fahrizade’ye Mersiye” şiiri 5 Aralık 2020’de Hüseyin Haydar’ın Aydınlık’daki “Şairin Emeği” köşesinde yayımlanmıştı. Suikastın yapıldığı günlerde kaleme alınan ve cinayetten bir hafta sonra yayınlanan şiir, Türkiye’de de ilgiyle karşılandı.

İran Basını Söyleşi Yaptı

Şiirin İran’da yayımlanması üzerine İran’ın önde gelen uluslararası haber ajanslarından MEHR News, Haydar’la uzun bir söyleşi yaptı. Altı dilde yayın yapan ajansın sitesindeki söyleşi, İran’ın internet medyasından da yoğun ilgi gördü.

İşte Şair Hüseyin Haydar’ın yazdığı o şiir:

Örtülmez nuru gecenin kara yas örtüsüyle, asla
Kapanmaz iki cihanın ışığı, kapansa da günün kapısı.    
Bırakın güneşi kendi azmine, battı desen batar mı?
Söndü sanırsın, oysa doğmaktadır yeni bir aşkla,
Allanır tan gülü, görülür sabahın karnında gönüllü. 
Kim dile getirebilir ahiri, o baştan fahri adıyla,
Zağros dağlarından, Tahran rüzgârlarından başka?

Düşmanın merdi namerdi, hem âlimi zalimi var, 
Nice yanar durur eyvallah, varlığın cevheriyle halis.
Dostun kendini beğenmişi, serden geçmişi var,
Acının gecesi gündüzü yok, uyutmaz Karun suyunu.
Uyumaz beş yiğit deniz, beş bilge millet yasta, 
Giyinir kutlu ruh gömleğini, kamu makasıyla biçilen.
Bağların güvenliği için, halkın yediği içtiği için,
Ay gibi parlar gelir nöbet yerine, gönlüyle muhlis.

Öldü diyemeyiz ona, gök çarkı devranındadır,
Bahtiyar yaşayıp âlemde, ruhu pak teslim eyleyen,
Ölü diyemezsin, beşerin bereketi peşi sıra akar,
Kalkanı kurşungeçirmez imandır göğsünde, baki.
Hayır, muhafaza edilen düş onu kollar korur, 
Üşümez, yorulmaz, acıkmaz, susamaz ol mahfuz.
Gizlidir bilimde, arayan bulur, elbet sonsuzdur umut,
Besler anavatan koynunda oğlunu, ilelebet mesut.

Dinleyin, ırmaklarda duyulur çağlayışı derin nefsin,
Senin yarenin, alır avuçlarına Şaman Yolunu.
Ey sin der, ey korkuyu cesarete tebdil eyleyen nefer,
Erisin dersin varlığım, erişsin mazluma ilmi sefer.
Adam tutmuş eve getirmiş yerin, göğün çekirdeğini, 
Mana açılır fennin koynunda, insanadır ihsan,
Doldursan testini çölden, gül destesi açar nevi beşer.

Ben, seni bulurum, elimi kalbimin üstüne koydum,
Kalk hacı, Şahname’yi koynundan çıkar, oku andacı.
Git görünmez bir tohum daha getir, içinde güneş olsun,
Ben gerçeği bulurum, maddenin dilini okudum,
Suyla konuştum, demiri dinledim, uranyum sır verdi.
Fars ovada yürü, Asya dağına çık, yeryüzü göğünde uç,
Kalk şimdi Kıble kapısını aç, bilim yeli içeri dolsun.

Başını kaldır canım, gün doğu ufkunda yükselmekte,
İnmekte gökten melekler, etmek için şehit evini tavaf, 
Kapanır gökler eyvah, indirir ışık kepengini arşıâlâ.
Hayır durun! Duyulur derinden vatan annemizin sesi:
Der, gözlerini aç yavrum, aç sevgilim, aç annem!
Aralar kirpiklerini bir an, orda görünür âlemi mizan.

Hüseyin Haydar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu