‘Ev’ Sergisi, Akaretler No:39’da
Özge Yılmaz küratörlüğünde, Andriy Roik, Celyn Bricker, Ferhat Tunç, Gülhatun Yıldırım, Kamila Bednarska, Katarzyna Tereszkiewicz, Koray Tokdemir, Olha Kuzyura, Roberto Uribe-Castro ve Veronika Cherednychenko’nun katılımıyla gerçekleşen “Ev” sergisi, 17 Aralık’ta Akaretler No:39’da açıldı.
25 Aralık’a kadar devam edecek olan “Ev”, kavramı çok katmanlılığı üzerinden okuyarak hem kolektif hem de her birimiz için biricik ve bireysel olmasına odaklanıyor. Beş ülkeden on sanatçının resim, heykel, yerleştirme, performans, video gibi farklı medyumlardan işlerini barındıran sergi, İstanbul Artist Residecny 2022 edisyonu kapsamında gerçekleşiyor.
Küratöryal metinde, sergiye adını veren “Ev” kavramı, Özge Yılmaz tarafından şöyle ele alınıyor:
“Ev, insanlık için birden fazla anlama tekabul eden, zengin ve çok katmanlı bir kavram. İki harfin yan yana gelişiyle açılan kapılar, oluşan metaforlar ve herkes -belki de her an için- yüzeye çıkacak farklı duygular mevcut. Onun üzerine düşünerek, onu hissederek, onu severek, onu hep yeniden, yeniden yaratarak yaşıyoruz.
Evin çok katmanlılığı doğrultusunda, katmanları açmaya başlarken öncelikle kendi bedenimizi bir “ev” olarak düşünmek mümkün. Bu bize “ev”in biyolojik referanslarını getirir. Hatta, daha da derine inerek, ana rahmini bir ev olarak okuyabiliriz. Doğum, bir tür evden ayrılma olarak da tanımlanabilir dolayısıyla. Bir bedenden, bir evden ayrılıp, ilk nefesle kendi bedenimizle var olmanın başlangıcı…
“Ev”e bakışı daha da derinleştirmek elbette mümkün. Zira “ev” hem kolektif hem de her birimiz için biricik ve bireysel… Ev, kendimizi ve ötekini tanımladığımız bir alan. Binyıllar içerisinde değişerek ve gelişerek, farklı coğrafyalar ve kültürlerde farklı formlara bürünen bir fenomenolojik hazine.
Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası’nda şöyle der:
“Ev düşlemeyi barındırır, düşleyeni korur; ev, huzur içinde düş kurmamızı sağlar. İnsani değerleri yalnızca düşünceler ve deneyimler teyit etmez. İnsana derinlemesine işlenmiş değerler düşlemeye aittir. Hatta düşlemenin, kendi değerini artırmak gibi bir ayrıcalığı da vardır. Düşleme, kendi varlığına doğrudan erişir.”
Yine Bachelard, evin sakiniyle bir tür ilişki içinde olduğunu dile getirir. Ev ve o evde yaşayan birey arasındaki ilişki edilgen değil, karşılıklıdır. Ev, sakinlerine göre biçimlenir ve onlara biçim verir. Ev, sadece yaşamın tanığı değil; yaşayan, nefes alan bir varlıktır. Bu doğrultuda, “ev” üzerine düşünmek, yanıtlar peşinde koşmaktan ziyade sorular üretmenin pratiğidir. Çünkü ucu açık bırakılmış cümleler, kapısı açık bir ev gibi davetkar.”