Galeri 77, Yeni Sezona ‘İçerisi ve Dışarısı’ İsimli Sergi İle Başlıyor
Galeri 77, yeni temsil etmeye başladığı Gayane Avetissian, Roman Kakoyan, Harut Mnatsakanyan ve Arthur Tonakanyan’ın işleriyle oluşturduğu özel bir seçkiye 8 Eylül-23 Ekim tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor.
Özellikle pandemi sürecinde önem kazanan “güvenli alan” arayışımızı, çoğu zaman bir diğerine dönüşen “içerisi” ve “dışarısı” kavramları üzerinden, eserleri bu coğrafyada yeni görücüye çıkmış yetenekli dört genç sanatçının sunduğu yenilikçi bakış açısı ile ele alıyor.
Türkiye’nin en önemli uluslararası sanat etkinliği sayılan ve bu yıl on yedinci edisyonunu gerçekleştirecek olan İstanbul Bienali’nin Paralel Etkinlikleri kapsamında yer alan sergi, Galeri 77’nin Karaköy’deki mekânında tüm sanatseverler tarafından ziyaret edilebilir.
Galeri 77, “güvenli alan” arayışındaki bizleri bu muğlak ve akışkan durumu sorgulamaya, galeri olarak yeni temsil etmeye başladığı Gayane Avetissian, Roman Kakoyan, Harut Mnatsakanyan ve Arthur Tonakanyan’ın işleri üzerinden okumaya ve anlamlandırmaya davet ediyor.
Sergide eserleri yer alan ilk sanatçı 1995 yılında Erivan’da doğan Gayane Avetissian. Sanatçı, eserlerinde bizleri tamamen güvenli olduğunu düşündüğümüz bedenin içine, bilinç ve hatta bilinçaltının derinliklerine bir yolculuğa çıkarırken, kişinin kendini var edebildiği bu en güvenli alanda biriktirdiği tecrübe ve anıların zaman içinde kendisini nasıl şekillendirebileceği üzerine odaklanıyor. Avetissian’ın işleri sanatçının kişisel deneyimlerini, çocukluk travmaları, korkular ve felsefi fikirlerini yansıtır ve bu özgün görsel anlatılar soyutlamacılık, kavramsalcılık, ilkelcilik, yeni dışavurumculuk ve gerçekçilik kavramlarının kesişim noktasında yer alır.
“Kara Tahta” genel başlığı altındaki son serisinde Avetissian yalnızca eğitimin bir bütün olarak insan için temel önemini değil, aynı zamanda eğitim sisteminin toplum üzerinde hayati bir etkiye sahip olarak bizi nasıl dönüştürdüğünü de araştırmaktadır. Bu da bizi, bir kişinin başlangıçta “boş bir sayfa” olarak algılandığı ve bu nedenle tüm bilgilerin deneyim veya algıdan geldiği felsefi söylem “Tabula Rasa” perspektifine getirir. Sanatçı “Kara Tahta” serisiyle bir nevi kendi kara tahtalarını bizlere aktarırken; kurumsal eğitimi yeniden gözden geçirme fikirlerinden, “haklar” ve “yanlışlar” fikrinden ve okuldaki kara tahtaların aslında hayatın kara tahtalarına nasıl dönüştüğünden kaynaklanan anılarını ve deneyimlerini yansıtıyor.
1998 yılında Ermenistan’ın Aragatsavan köyünde doğan Roman Kakoyan “içerisi” ve “dışarısı” kavramlarını eserlerinde bunların birbirlerine olan etkileri üzerinden sorguluyor. Sanatçı yarattığı iç mekân kompozisyonlarına sıklıkla dışarıyı gözlemleyebildiğimiz bir pencere yerleştiriyor. İçeride olma hissini kuvvetlendirmenin ötesinde bu pencereler aynı zamanda sanatçının dış etkilerin mekâna kazandırdığı zamana bağlı değişimleri de gözlemlemesine imkân sağlamakta. Kakoyan, günün farklı saatlerinde dışarıdan süzülen gün ışığının oluşturduğu uzayıp kısalan ışık-gölge oyunlarını ve bunların açığa çıkardığı yeni ilave geometrileri büyük bir titizlikle iç mekân kompozisyonlarına dahil ederek dış etkenlerin iç mekân üzerindeki etkilerine dikkatlerimiz çekiyor. Işık ve gölgenin meydana getirdiği karanlık ve aydınlık alanların oluşturduğu tezatlıklar ve bunların durağan mekâna kazandırdığı dinamizmi önemseyen sanatçı bu durumu “sessiz bir ortama biraz hareket getirme arzusu” olarak niteliyor.
Eserlerinde içinde yaşadığımız mekânlara odaklanan umut vadeden yetenekli genç sanatçı Roman Kakoyan, ağırlıklı olarak tek kaçışlı perspektifle oluşturduğu iç mekân kompozisyonlarını Hockney’vari çarpıcı renk paleti, ışık, gölge ve çeşitli kontrastlıklarla zenginleştirerek yarattığı illüzyonik etkiyle derinlik algımızı şaşırtan işleriyle ön plana çıkıyor. Sanatçı için strüktür çizme düşüncesi bina ve iç mekânların kendi sanatını anlatmakta arzu ettiği izlenimi yaratmanın en iyi araçları olduğunu keşfetmesiyle ortaya çıkan bir durum. Keza, Kakoyan’ın en başından beri temel arzusu çalışmalarındaki derinliği göstermek. Biçime daha çok ilgi duyan sanatçı, renkler söz konusu olduğunda onları anlık seçtiğini ve biçimin önüne geçmemesi amacıyla renklerin tonunu azaltmanın kendisi için önemli olduğunu vurguluyor.
1999 yılında Sisian, Ermenistan’da doğan Harut Mnatsakanyan’ın iç mekân tasvirlerinde ise Kakoyan resimlerinin aksine dışarıyla bağlantısı kesilmiş daha izole alanlar sunulmaktadır; pencerelerin resimde yer almadığı, izleyenin kendini tamamen içeride hissettiği, genellikle eylemsizliğin hüküm sürdüğü sessiz ve huzurlu görünen tekinsiz mekânlardır bunlar. Resimlerde “dışarısı” tam anlamıyla göz ardı edilmiştir. Ayrıca, sanatçının kompozisyonlarında kalabalıklar da yoktur; ya kendi kendine zaman geçiren tek bir figürün yer aldığı ya da sanki ansızın terk edilmiş gibi görünen iç mekânlar resmedilmiştir. Dağınık sehpa, okunmuş dergiler, açılıp tüketilmiş yiyecek ve içecekler, dumanı tüten fincanlar, çalışır durumdaki vantilatörün uçurduğu kağıtlar ve kurdeleler, açık unutulmuş televizyon gibi objeler buranın çok kısa süre önce terk edildiğinin ipuçları gibidir. Ortama büyük bir dinginlik hâkim olsa da tuhaf bir şekilde her yerde türlü türlü pozlar veren kedileri görürüz… Sanatçı, resimlerindeki işte bu gizem dolu ipuçlarını takip ederek izleyiciyi ‘orada neler yaşanmış’ olabileceğine dair hayal kurmaya davet ediyor.
Mnatsakanyan’ın resimlerinde ışık ve gölge daha geri planda kalırken renk tamamıyla ön plana çıkıyor. Yüzen, süzülen ve hatta sıçrayan capcanlı renk patlamalarıyla büyük bir coşkunun yansıtıldığı bu renk şöleni sadece var olanı değil, aynı zamanda var olmayanı da resmetmek için kullanılıyor. Mnatsakanyan için eserlerinde zaman ve hareketi de resmetmek en az renk kadar önemli bir diğer unsur. Eserlerine zaman ve hareketi ekleyebilmek üzere sanki uzun pozlamayla çekilmiş fotoğraflarda olduğu gibi devinim halindeki nesnelerin sürekli değişen birbiri üzerine binmiş görüntülerini anımsatan düğümler yaratıyor ve bunları canlı karmaşık renk patlamalarıyla ifade ediyor. Sanatçı bu ilavelerin resimlerine dinamizm kazandırdığı görüşünde.
Serginin son sanatçısı Arthur Tonakanyan, seçkide yer alan eserleriyle hem bizleri nüfus yoğunluğunun az olduğu kırsal alanlara taşıyarak içerisi olarak tanımladığımız güvenli alanların dışarıda da mümkün olabileceği gerçeğiyle yüzleştiriyor; hem de ağaç, çimen gibi dışarıya ait elemanların içeriye taşındığı hibrit iç mekân kompozisyonlarıyla çarpıcı bir ara kesit sunuyor. 1996 yılında Ermenistan’ın Geghanist köyünde doğan Arthur Tonakanyan, kırsal yaşama dair sahneler ile gündelik hayattan kesitler sunan kompozisyonlarıyla abartılı perspektif ve rengin ön plana çıktığı, yer yer figüratif soyut detaylarla bezeli eserler üreten bir sanatçı. Resimlerinde ya tamamen sükûnet ve huzurun hüküm sürdüğü uçsuz bucaksız köy manzaralarıyla, ya da iç ve dış alanların birbirine karıştığı hayali hibrit mekânlarla karşılaşıyoruz. Sanatçının dış alan resimlerinde insan yoktur, sadece dramatik iniş ve çıkışların hâkim olduğu hareketli bir coğrafyaya sahip abartılı ve kısmen karikatürize edilmiş köy manzaraları resmedilmiştir. Alabildiğine canlı renklerle bezenmiş bu manzaralar izleyicide büyük bir huzur ve mutluluk hissi uyandırıyor.
Tonakanyan’ın iç mekân eserlerinde ise yine renk hep ön plandadır. Sanatçı, bu resimlerinde kimi zaman yer çekimine meydan okuyan objelerle donatılmış, duvarları olmayan ve sanki rüyadaymışız izlenimi veren tanımsız alanlar yaratıyor. Bu tuhaf iç mekânlar, dışarıda olması beklenen ağaç, çimen ve çiçekler gibi doğaya ait olanın içeriye eklemlendiği hibrit sürreal mekânlardır. Kompozisyona tek tük dahil edilmiş figürlerin bilinçli bir tercihle sanatçı tarafından detaylandırılmadan, bir silüet şeklinde veya bir şeylerin arkasına gizlenmiş olarak tamamen tanımsız ve anonim şekilde resmedildiğini gözlemliyoruz. Tonakanyan’ın resimleri yer yer resme sonradan eklenmiş kolaj gibi görünen detaylar da barındırıyor. Sanatçının iç mekân resimlerindeki ışık kaynağı alışılmadık şekilde izleyicinin olduğu taraftadır. Bu sebeple izleyenin arkasında kalan ve resimde hiç var olmayan nesnelerin gölgeleri de sıklıkla kompozisyona dahil edilmekte, hatta bazı resimlerinde fotoğraf çeken birinin gölgesinin fotoğrafa düşmesi gibi ressamın gölgesini dahi görebilmekteyiz.
Galeri 77’nin Karaköy’deki mekânında 23 Ekim tarihine kadar devam edecek “İçerisi ve Dışarısı” isimli sergi, bu sene eserleri Türkiye’de ilk defa sergilenen yetenekli dört genç sanatçının sunduğu yenilikçi ve taze bakış açısıyla, bizleri güvenli alan arayışlarımızın zamana ve şartlara bağlı olarak hem içeride hem de dışarıda sağlanabileceği gerçeğiyle yüzleştiriyor. Bu güvenli alanı Gayane Avetissian’ın işlerinden olduğu gibi tamamen kendi içimizde/bedenimizde, Roman Kakoyan’ın işlerinde olduğu gibi dışarının kontrollü şekilde içeriye kabul edildiği ara çözümlerde, Harut Mnatsakanyan’ın işlerinde olduğu gibi dışarıyla bağı tamamen kesilmiş, geçirimsiz izole iç mekânlarda veya Arthur Tonakanyan’ın eserlerinde olduğu gibi ya tamamen güvenli gördüğümüz kırsal alanlarda ya da dışarının bizi iyi hissettiren parçalarının içeriye taşındığı daha hibrit hayali mekânlarda yakalayabiliyoruz. 17. İstanbul Bienali Paralel Etkinlikler programı içinde yer alan sergi, İstanbul dışında bulunan sanatseverlerin de takibi amacıyla eş zamanlı olarak çevrim içi ortamlardan da izleyicileri ile buluşabilecek. Bu amaçla; sergiye dair üç boyutlu sanal tur, çeşitli video ve paylaşımları “Galeri 77” sosyal medya hesapları ve internet sitesi üzerinden takip edebilirsiniz.
“İçerisi ve Dışarısı”
8 Eylül – 23 Ekim 2022
Ziyaret Saatleri: Pazartesi – Cumartesi, 10.00-18.00
Gayane Avetissian
Roman Kakoyan
Harut Mnatsakanyan
Arthur Tonakanyan
Galeri 77
Hacımimi Mah. Necatibey Cad. Sakızcılar Sok. No:1/E
Karaköy, Beyoğlu, İstanbul