SÖYLEŞİSANATTANTİYATRO

Sumru Yavrucuk Ve Yalçın Konuk, ‘Tatavlada Son Dans’ı Anlattı

Tiyatronun ve Müziğin Buluştuğu Hikâye: "Tatavlada Son Dans"

Tiyatro ve müziğin büyülü birlikteliği, bazen bir hikâyeyi yalnızca anlatmakla kalmaz, onu yaşatır da… ‘Tatavlada Son Dans’, tam da böyle bir proje.
İstanbul’un değişen çehresi, unutulmaya yüz tutmuş anılar ve bir kentin kültürel mirası, hem sahnede hem de melodilerde hayat buluyor.
Bu etkileyici yapım, usta oyuncu Sumru Yavrucuk, Yeşim Koçak ve müziğiyle hikâyeye ruh katan Yalçın Konuk’u bir araya getiriyor.

Sadece bir tiyatro oyunu değil, aynı zamanda duygulara işleyen bir müzikal anlatı olan ‘Tatavlada Son Dans’, izleyiciyi İstanbul’un kaybolan yüzlerinden birine doğru nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor. Oyunun merkezinde, Yunan kökenli iki kardeşin geçmişle bugün arasındaki çatışmasını ve bir şehrin hafızasını kaybedişini anlatan güçlü bir hikâye var.

Biz de bu vesileyle, projeye hayat veren iki isimle bir araya geldik. Sumru Yavrucuk, sahnede canlandırdığı Eleni karakterinin kendisi için anlamını, tiyatro ile televizyon arasındaki farkları ve oyunculuk yaklaşımını anlatırken; Yalçın Konuk, İstanbul’un seslerini müziğe nasıl dönüştürdüğünü ve tiyatro için beste yapmanın kendisi için ne ifade ettiğini bizimle paylaştı.

Keyifle okumanızı, albümü dinlemenizi ve şehrinize ulaştıysa oyunu mutlaka izlemenizi öneririz.

Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com

Sumru Yavrucuk Ve Yalçın Konuk, 'Tatavlada Son Dans'ı Anlattı

  • “Tatavlada Son Dans” projesinin ortaya çıkış süreci nasıl gelişti? Bu projede birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Sumru Yavrucuk:
‘Tatavlada Son Dans’ı yeniden hayata geçirmek için önce Yeşim Koçak’la görüştüm. Yıldız Kenter gibi bir ustanın çıraklığında geçtiği için prova sürecimiz çok güzel ilerledi. Oyunun metin ve mizansenleri yeniden tasarlandı. Dolayısıyla dekor, ışık, müzik ve koreografi de bu değişime eşlik etti. Bu kez deneyimli bir koreograf olan Yasemin Erkan’la çalıştık. Oyun artık görünür hale gelince Burak Ertaş, Yalçın’ı önerdi. Bir taşla iki kuş vurma durumu hele ki özel tiyatro yapan bir topluluk için elbette çok cazipti. İlk görüşmede düşüncelerimizin örtüşmesi bize büyük zaman kazandırdı. Büyük prodüksiyon gerektiren işler, Yalçın’ın sihirli kutusu ile çarçabuk çözüldü. Müzik ruhu ve zamanlamalar için provalar, afiş fotoları seçenekli çalışmak çok konforluydu.

Yalçın Konuk:
Sumru’yla daha önce tanışmıyorduk. Ekim sonuydu, İstanbul dışında, Aksaray’daydım. Ortak arkadaşımız Burak Ertaş aradı, projeyi anlattı. Daha ilk cümlede içimde bir şeyler kıpırdadı. Tiyatro için daha önce hiç müzik yapmamıştım. Benim için tamamen yeni bir deneyimdi. Açıkçası bayağı heyecanlandım.
Sumru, zaten aurası olan, hafızamda yer etmiş birçok karaktere hayat vermiş bir oyuncu ama dediğim gibi, birebir tanışmışlığımız yoktu. Aynı gün içinde konuştuk. Sesi, samimiyeti, hemen “Yalçın Bey, Sumru Hanım” resmiyetini bırakıp doğrudan iletişime geçmesi inanılmaz rahatlattı beni. Uzun uzun düşünmeye ya da konuşmaya gerek kalmadı. O akşam bana senaryoyu gönderdi. İki kez okuyup yattım, sabah tekrar okudum. Sonra notlarımı aldım ve Sumru’yla her gün konuşmaya başladık. Derken sadece oyun değil, başka konulara da daldık. Bu samimiyet kısa sürede dostluğa dönüştü. Sanırım benim projeye dört elle sarılmam da bunun büyük etkisi oldu. Kısacası, her şey böyle başladı.

  • Projenin İstanbul’un değişen sosyal dokusunu ve kültürel mirasını yansıtma amacı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

S.Y.:
Bu sosyal dokunun değişimi oyunda Eleni ve Gül’ün ağzından, onların tanıklıklarıyla anlatılsa dahi aslında tüm topluma sirayet eden duygulardan bahsediliyor. Eleni ve Gül, İstanbul’un değişen yüzüne perdelerini kapatmış, tek varlık alanı olan evlerini oyun alanı yaparlar. Gitmek-kalmak, unutmak-bellek tazelemek, aşk-ihanet üzerine muzip oyunlar oynarlar.
Amacım yakın döneme mercek tutmak, İstanbul’un değişen kimyasını, büyük erozyona ayna tutmak değil. O odaya sığınmış iki kadının aslında bizlerden biri olduğunu fark ettirmek. Dünü anlayarak empati kurmadıysan bugünü hiç anlayamazsın.
Bu oyunda bu değişimi yılgın değil, gülümseyerek ve seyirciyi de gülümseterek eleştiriyoruz.

Y.K.:
Böyle büyük sorular karşısında bazen bir an durup düşünüyorum. Bir tiyatro oyunuyla İstanbul’un değişen sosyal dokusunu ya da kültürel mirasını tamamen yansıtmak mümkün mü, ondan pek emin değilim. Çünkü İstanbul zaten tarih boyunca hiç aynı kalmadı. Sürekli dönüşen, hareketli, dinamik bir şehir… Ne kadar anlatmaya çalışsak da hep bir şeyler eksik kalır. Ama ‘Tatavlada Son Dans’ tam da bunu yapmaya çalışmıyor aslında. Bir dönemin tam resmini çekmek yerine, bir enstantane sunuyor. O değişimin içinde kaybolan, unutulan, gözden kaçan şeylere odaklanıyor.

Sumru Yavrucuk Ve Yalçın Konuk, 'Tatavlada Son Dans'ı Anlattı

  • Proje sürecinde karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi ve bunları nasıl aştınız?

S.Y.:
Mesleklerinde yetkin, işlerine aşık, arkadaşlarımın desteği çok önemliydi. Hepimiz ilk kez birlikte çalıştık. Kimyamızın tutması avantaj oldu ekibe. Bu madalyonun aydınlık tarafı.
Bu yapımcılığını yaptığım dördüncü proje oldu. Sponsorsuz, yardımsız. Her gelen yıl daha da zorlaşıyor; maliyetler, salon kiraları, vergiler derken zor nefes alır hale geldik. Bu karanlık yüzü de ancak sanatsever beyinlerle aydınlanır.

Y.K.:
Provaların tam yapılabilmesi için müziğin bir an önce yetişmesi gerekiyordu. Zaman, bu işteki en büyük sınavdı. Bölüm bölüm ilerledik. Sumru bana öncelikli sahnelerin kısa bir listesini yaptı. Ben de sıraya koyup bitirdikçe parça parça gönderdim. Teknolojinin işleyişi çok değişti. 20 yıl önce bir parçayı kaydetmek için stüdyoda herkesin toplanması, müzisyenler, aranjör, tonmaster derken büyük bir organizasyon gerekiyordu. Şimdi ise tek başıma parçayı yapıp WhatsApp’tan gönderiyorum, revizyon talepleri geliyor, düzeltiyorum ve tekrar yolluyorum. Saatler içinde biten işler, eskiden haftalar alıyordu. Bunu düşününce hâlâ garip geliyor. Neyse ki Sumru’yla çalışmak süreci inanılmaz kolaylaştırdı. O, sezgileriyle sahneyi yönlendiren bir oyuncu. Bazen hiç konuşmadan, bir bakışıyla bile müziğin temposunu hissettirebiliyordu. Bu yüzden besteleri yaparken sadece sahneleri değil, onun performansını da izledim.

Sumru Yavrucuk’a Yönelik Sorular:

Sumru Yavrucuk Ve Yalçın Konuk, 'Tatavlada Son Dans'ı Anlattı

  • Kariyeriniz boyunca pek çok farklı kadın karaktere hayat verdiniz. “Tatavlada Son Dans”taki Eleni karakteri, oynadığınız diğer rollerle karşılaştırıldığında sizin için nasıl bir yere sahip?

Benim kahramanlarım rimeli akmış, çorabı kaçmış, kadınlar, erkekler oldu. Oyuncu olarak tekrara düşmeyi tercih etmediğim için birbirinden çok farklı karakterlerle tanıştım ve oynadım. Televizyonda ‘Ağır Roman’da Nina’yı oynamıştım. Azınlık ve yöresel şivelerle epey oyunlar oynadım ve dizi çektim.

  • Son dönemde “Bahar” dizisinde Leyla Yavuzoğlu karakteriyle izleyici karşısına çıktınız. Dizideki karakteriniz hakkında yorumunuzu alabilir miyiz?

Bahar dizisini de bir kadının varoluş, kendini keşfetme hikâyesi olduğu için (10 yıldan beri oynadığım Shirley Valentine gibi) sevmiş ve içinde bulunmayı dilemiştim. Konuk oyuncu olarak dört bölüm oynadım. Leyla’da toplum baskısıyla büyümüş ancak uzaklaşınca konumunu görebilmiş ve hayatını yeniden organize etmiş bir kadın.

  • Tiyatrodan televizyona geçiş sürecinde oyunculuk yaklaşımınızda nasıl farklılıklar oluyor? Her iki mecrada da deneyimlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Oyunculuk anlayışımın temelinde samimiyet var. Role adanmışlık seviyesinde hizmet etmek, rolü içselleştirmek samimiyeti de getiriyor. Ben de tiyatro sahnesinin er meydanı olduğu fikrini destekliyorum. Temelde bu samimiyet yakalanınca televizyon ya da sahne için küçük ayarlar yapılır.

Yalçın Konuk’a Yönelik Sorular:

Sumru Yavrucuk Ve Yalçın Konuk, 'Tatavlada Son Dans'ı Anlattı

  • “Tatavlada Son Dans” için bestelediğiniz müziklerde İstanbul’un hangi seslerinden ve melodilerinden ilham aldınız? Bu süreçte hangi enstrümanları ve müzikal motifleri tercih ettiniz?

Besteleri sahne sahne çalıştım. Diyalogları dinledim, gözümde canlanan sahneleri düşündüm. Bilinçli bir referansım yoktu ama Karaindrou’dan Morricone’ye uzanan o müzikal hafıza, bu bestelerde sezgisel olarak kendini gösterdi. Müziğin diyalogların önüne geçmemesi gerekiyordu; tam tersine, onları taşımalıydı. Oyunun kapanış parçası olan “Eleni”, İstanbul müziği kadar Balkan müziğinden de motifler taşıyor. Ana enstrümanı keman ama yapısı, akustik enstrümanlarla giderek büyüyen bir düğün sahnesi gibi. Parçaya enstrümanlar teker teker eklenerek crescendo etkisi yaratıyor ve sonunda güçlü bir ses yumağına dönüşüyor.

  • “Tatavlada Son Dans” projesinde İstanbul’un değişen kimliğini müzik aracılığıyla anlatırken, hangi duyguları ve atmosferleri ön plana çıkarmayı hedeflediniz? Besteleme sürecinizde sizi en çok etkileyen unsurlar nelerdi?

Eleni tanınan bir varyete şarkıcısı, Gül ise ablasının yanından ayrılmamış kız kardeşi… İki farklı karakter ama birbirine kanla, geçmişle ve şehirle bağlılar. Belki de bana en çok ilham veren şey bu oldu: Ayrı karakterler ama ortak bir uyum içinde yaşamayı başarmışlar. Aynı İstanbul gibi.
Yıldırım Mayruk’un projeye benden sonra katılması, gerçekten büyük bir armağan oldu. İlk provalarda kostümler henüz kesinleşmemişti ama Yıldırım Bey, Kıbrıs’ta bizzat kendi diktiği kostümlerle sadece Eleni ve Gül karakterlerine hayat vermekle kalmadı, müziğime de dolaylı olarak dokundu. Bir ustanın bir tuşesi işte böyle fark yaratır.

  • Müzik kariyeriniz boyunca farklı disiplinlerle iş birliği yaptınız. Tiyatro projesi için müzik bestelemek, diğer projelerinizden nasıl bir yaklaşım ve hazırlık gerektiriyor?

Tiyatro için beste yapmak, alışık olduğum müzik üretme süreçlerinden farklı bir deneyimdi. Benim için müzikte asıl olan melodidir. Melodi, sadece bir atmosfer yaratmak için değil, kendi içinde anlam taşıyan, hikâyeye katkı sağlayan bir yapı olduğu için vardır. Ama tiyatroda bu dengeyi kurmak önemliydi: Melodi, diyalogların önüne geçmemeli ama sıradan bir fon müziğine de dönüşmemeliydi. Bu süreç benim için bir ilkti ama provalara katılmak, sahnelerin Sumru ve Yeşim tarafından tekrar tekrar revize edilerek oynanmasını izlemek, Sumru ile evinde kahvaltı yapıp müziği parça parça irdelemek—bunların hepsi bana çok şey kattı. Başta Sumru olmak üzere, Yeşim ve Yasemin’in de içine sinen bir iş çıkardığımızı bilmek, benim için en büyük mutluluk oldu.

Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com

Sumru Yavrucuk Ve Yalçın Konuk, 'Tatavlada Son Dans'ı Anlattı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu