Pandemi süreci dolayısıyla özel tiyatrolar zor bir dönemden geçiyorlar. Biz de bu dönemi Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi Başkanı, tiyatro yönetmeni ve yazarı Ragıp Ertuğrul ile konuştuk.
Tiyatronun, tiyatro sanatçılarının sıkıntılarını ve geleceğe dair beklentilerini aktaran Ertuğrul, bu süreçte kurdukları “Tiyatromuz Yaşasın İnsiyatifi” ile sorunlarını dile getirdiklerini ve tüm tiyatroseverlerden destek beklediklerini söyledi.
Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com
- Kısaca Ragıp Ertuğrul’u tanıyabilir miyiz?
Mimar Sinan Üniversitesi İstatistik lisans ve yüksek lisans programından sonra İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nden “Dünyada ve Türkiye’de Kabare Tiyatrosu” başlıklı tezimle yüksek lisans derecesiyle mezun oldum. Profesyonel iş yaşamımda 1992 yılından itibaren Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen şirketlerinde satış, iş geliştirme, pazarlama, eğitim, sürdürülebilirlik ve iletişim alanlarında yöneticilik pozisyonlarında çalıştım ve halen devam ediyorum.
2015 yılından bu yana UNESCO Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi Başkanlığı görevini yürütmenin yanı sıra, 2017 yılında International Association of Theatre Critics (IATC)’in Yönetim Kurulu’na seçildim. 1999 yılında Sanat Çevresi dergisinde başladığım eleştiri yazılarımı, Tiyatro… Tiyatro… dergisi, Tempo dergisi ve T24.com’da sürdürdüm. 2011-2019 arasında Vatan Gazetesi’nin hafta sonu ekinde ‘Kahvede Şenlik’ başlığıyla köşe yazılarım yayımlandı.
Tiyatro sanatçısı Dilek Türker’in yaşam öyküsünden hareketle yazdığım “Soytariçe” adlı anlatı-romanım, Ekim 2016’da Tekin Yayınevi’nden çıktı. Kişisel gelişim eğitimlerinin yanı sıra Dramaturji, Tiyatro Eleştirisi, Eleştirel Düşünme, Medyada Eleştiri, Sanat Yönetimi, Sanat Sponsorluğu, Tiyatro İşletmeciliği ve Etkinlik İletişimi alanlarında konferans ve seminerler veriyorum. Öte yandan 2018 yılında Gökay Genç ile birlikte kurduğumuz REST Tiyatro’nun Genel Sanat Yönetmenliğini yürütüyorum.
“Hem tiyatro işletmecileri hem de tiyatro emekçileri bu krize hazırlıksız yakalandı.”
- Siz hem bir tiyatrocu olarak hem bir eleştirmen olarak korona salgını sürecinin tiyatro sanatına etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatrolar zararlarını nasıl karşılayacak? Salonlar dolu iken hiç mi biriktirmediniz?
Bağımsız tiyatroları yakından tanıyan ve özel tiyatrosu olan bir tiyatrocu olarak şunu söyleyebilirim ki ne şekilde nitelendirirseniz nitelendirin bağımsız, ödeneksiz veya alternatif tiyatro yapmak hiçbir zaman kolay, dertsiz, ağrısız olmadı. Korona salgını bu işi hem zorlaştırdı, hem yeni dertler ekledi, hem de ağrı şiddetini arttırdı. Prova mekânı ve salon yetersizliği, salon kiraları, vergiler, reklam ve tanıtım imkânlarının kısıtlılığı gibi gerçeklerle birlikte yaşarken buna bir de salonların kapanması ve sezonun yarıda kesilmesi eklenince prodüksiyon yatırımlarının geri dönüşü olamadı. Sezonda yapılan az sayıda gösterimden elde edilen gişe hasılatları günü anca kurtarırken kenara köşeye iki kuruş atmaya imkân vermedi. Hem tiyatro işletmecileri hem de tiyatro emekçileri bu krize hazırlıksız yakalandı. Her ne kadar normalleşme sürecine geçildiği iddia edilse bile özel tiyatroların zararlarını karşılamaları bir yana önümüzdeki sezona büyük bir borç yüküyle başlamaları söz konusu.
“Sanat emekçileri hükümetin kriz iletişiminin bir paydaşı olarak kabul edilmiyor.”
- Tiyatro sanatçılarının sorunlarını dile getirmek, kollektif bir dayanışma ruhu sağlamak adına oluşumunda yer aldığınız “Tiyatromuz Yaşasın İnsiyatifi”ne katılımlar nasıl oldu ve beklentileriniz nelerdir?
Kadıköy Tiyatroları Platformu’nun öncülüğünde 2000 tiyatro emekçisinin imzasıyla başlayan Tiyatromuz Yaşasın kampanyası, Türkiye’nin dört bir yanından tiyatroların ve seyircilerin desteğiyle 32 bin imzayı aştı. Tiyatroları ve emekçileri pandemi sürecinin etkilerinden korumaya yönelik hak taleplerimizi içeren dilekçemizi tüm ilgili mercilere ulaştırdık. Fakat üzülerek görüyoruz ki sanat emekçileri hükümetin kriz iletişiminin bir paydaşı olarak kabul edilmiyor. Ekonomik destekleri, sosyal güvenlik desteklerini ve kamusal bir hizmet verdiğini addettiğimiz amatör ve profesyonel tüm özel tiyatroları bir an önce sağlıklı sanat yapabilecekleri ortama kavuşturulmasına yönelik taleplerimizin karşılanması tek beklentimiz.
- Tiyatro Yasası’nın çıkarılması ve tiyatroların sanat kurumu statüsüne geçirilmesini talep ettiniz. Bunu açar mısınız biraz?
Toplum yararına kamusal bir hizmet verdiğimiz gerçeğinden hareketle tiyatroların yasa ve mevzuatlarda bir tacir (ticaret erbabı) ve işletme olarak değil sanatçı ve sanat kurumu olarak tanımlanması gerektiğini savunuyoruz. Bu düzenlemelerin de derli toplu ve tüm Türkiye’deki tiyatro oluşumlarını kapsayacak ve kucaklayacak şekilde ancak kapsamlı bir Tiyatro Yasası ile mümkün olabileceğine inanıyoruz. Yönetimlerin ve kamu otoritelerinin tiyatroyu salt bir eğlence aracı olarak görme anlayışı ve algısı değişmelidir. Tiyatro başlı başına bir sanat disiplinidir; akademik eğitimi, edebiyat, dans, tasarım ve müzik gibi diğer tüm sanat disiplinlerinin beslenmesini, geleneğin korunmasını, kültürün korunmasını ve gelecek nesillere aktarımını, sosyo kültürel gelişimi ve en önemlisi yaşamı anlamlandırmayı ve muhalefeti içerir. Tiyatro Yasası, bu evrensel değerler yolunda çaba gösteren tüm emekçileri kapsayacaktır ve bu nedenle vazgeçilmez bir hedeftir.
“Kültür ve sanat politikasının mühendisleri ve mimarları da sanatçılar olmalıdır.”
- “Kültür Sanat politikası geliştirme işini sanatçılara bırakın” tartışması yaşanıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdiye kadar hükümetlerin maalesef bir kültür politikası oluşturmak için ne bir hevesi ne de bir gayreti oldu. Bununla birlikte bizi dünyaya taşıyan her alandan paha biçilmez sanatçılarımız var. Bu Türk sanatçıların başarılarının ardında maalesef devlet desteği yok. Bu başarılar; sanatçıların kendi yetenekleri, performansları, öğrenme ve en iyiye erişme konusundaki azimleri, onları birer dünya vatandaşı yapan insan ve doğa sevgileri, hak savunuculuğu ve düşünce özgürlüğü için bitmeyen muhalif yaklaşımlarının eseridir. Ve bu nedenle kültür ve sanat politikasının mühendisleri ve mimarları da sanatçılar olmalıdır.
- Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Özgül Özkan Yavuz, yaz döneminde oyunların açık havada gerçekleşeceğini salonlarda ise 1 Eylül’den itibaren sanat sezonun başlayacağını belirtti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu açıklamalar ne yazık ki devlet tiyatroları ve şehir tiyatroları yani sadece ödenekli tiyatrolar göz önünde bulundurularak yapıldı. Tüm Türkiye’de tiyatro yaşamını aktif olarak sürdüren toplulukların hiçbirini kapsamıyor. Bakanlığımızın özel tiyatrolara kucak açması ve kamusal hizmet vermede büyük vazife üstlenen tiyatro emekçilerini de kapsayan çözümler sunması en büyük dileğimiz. Bu süreçte hayatta kalma mücadelesi veren tüm tiyatro emekçilerinin beklentisi bir an önce sahnelerine ve seyircilerine kavuşmak. Yaşamla ve dünyayla yeniden hemhâl olmamız, ruhsal arınmamız, paylaşma duygusunu ve barış içinde birlikte yaşama kültürümüzü canlandırmamız için tiyatro gerekli.
- Umarım en kısa sürede özel tiyatroların da beklentileri karşılanır. Mücadelenizde her zaman yanınızdayız.
Teşekkürler.