KÖŞE YAZILARIHilal Serra TopluSİNEMA

The Way Filmi Üzerine

Hilal Serra Toplu yazdı...

The Way Filmi Üzerine – Hilal Serra Toplu yazdı.

“Her yolculuk, kendine varmak içindir.”
-Cemal Süreyya

Her insanın içinde, derinlerde bir yerde açılmayı, keşfedilmeyi bekleyen gizli sandıklar vardır. Bu sandıkların kimisi ‘Pandora’nın Kutusu’ gibi, kimisi ise içi altın dolu hazineler olabilir. Sandıklar bizlere birilerinin hediyesi değildir üstelik. Onları biz kendimiz yaratmış, çocukluğumuzdan bu yana büyüdükçe içine bir parça atmışızdır. Bazen de içlerine bir tohum ekmiş ve onları düzenli olarak sulayarak büyümeye filizlenmeye bırakmışızdır. Çoğu insan sandıkların varlığından bihaber yaşar. Yaşamın heybetli büyüsüne kapılır, kendini kapar, dünyaya gözlerini açar. Günlük hayatın karmaşası içinde, içine dönüp bakmayı unutur. Kendinden çok bir başkası için yaşar, bir başkası için düşünür. Bu süreçte sandık hala içeride keşfedilmeyi beklemektedir.

“Eğer ruhumuz bir yapboz olsaydı, içimizdeki sandık bu yapbozun büyük bir parçası olurdu.”

Kendimiz olmadan hep bir eksiğiz. Bu eksiklik farklı şekillerde ortaya koyar kendini. Bazen anlam veremediğimiz bir huzursuzluk, bazense gecenin bir yarısında ansızın içimize çöken bir boşlukla gösterir kendini. Her şey yolundaymış gibi görünse de içten içe bir şeylerin tam olmadığını biliriz. Ortada hiçbir şey yokken kahkahalar attığımız masada, gözlerimizin bir boşluğa dalıp donmasına sebep olan da aynı eksikliktir. Zamanla bu eksikliği başka şeylerle doldurmaya çalışırız. Başarılarla, ilişkilerle, meşguliyetlerle… Oysa hiçbir dışsal parça içimizdeki eksik olanın yerini dolduramaz. İki parça birbirine uymaz. Biz her ne kadar öyle sanıp çabalasak da. Çünkü eksiklik ancak fark edildiğinde anlam kazanır. Psikiyatr Gabor Maté der ki; “Kabul görmek uğruna otantik benliğimizden vazgeçtiğimizde, bunun bedelini içsel bir boşlukla öderiz.”

İşte biz bu bedeli kimi zaman bir ilişki içinde kendimizi unutmuşken, kimi zaman kariyer peşinde koşarken, kimi zamansa yalnız bir gecede içimize çöken anlamsızlıkta fark ederiz. Çünkü kendimiz olmadan var olmak, sadece bir hayatta kalma halidir. Bu boşluğa ulaşıp sandığın kapağını aralamak cesaret ister. Ama asıl gerçek yaşam tam da burada başlar. Bu an yeni doğan bir bebeğin ciğerlerine ilk havayı çektiği an gibidir. Kapağını kaldırmak; belki yıllardır bastırdığımız duygularla, unutmaya çalıştığımız anılarla, ihmal ettiğimiz benliğimizle yüzleşmek demektir. Ve bazen hiç de beklemediğimiz bir anda işte o an geliverir; ya bir kırılma, ya bir kayıp, ya da sadece artık daha fazla erteleyemeyeceğimizi hissettiren sessiz bir çağrı… Ve biz içimize, o sandığın derinliklerine yöneliriz. Çünkü başka çaremiz kalmamıştır. Kendimiz olmadan ne yaparsak yapalım, hep bir şeyler eksik kalacaktır. Başlarda biraz korkutucu gelebilir. Sandığın içinde sadece altınlar yoktur, kimi zaman gözyaşları, pişmanlıklar, yarım kalmış sevgiler de orada saklıdır. Ama yine de o sandık oradadır. Sabırla bekler. Biz hatırlayana kadar…

İnsan ancak kendiyle karşılaştığında, kendiyle barıştığında, kendini tanıdığında yeniden doğar. Ve yaptığı her yolculuk attığı her adım ister dış dünyada, ister iç dünyasında aslında bir tek yere çıkar; “Kendine.”

Tam da bu noktada, bazı yolculuklar bize bu içsel dönüşümü hatırlatır. Dışarıdan bakıldığında yalnızca fiziksel bir rota gibi görünen ama her adımında içe doğru inen yollar…

The Way Filmi Üzerine

The Way, tam olarak böyle bir yolculuğu anlatır. Elinde olmayan bir kaybın ardından yola çıkan Tom, başta sadece bir görev üstlendiğini düşünür. Oğlunun tamamlayamadığı Camino yolunu onun yerine yürümek, son isteğini yerine getirmek, bu yolculuk onun için sanki eksik kalmış bir hikâyeyi kapatmak gibidir. Ama yol hiç bir zaman dümdüz ve dolambaçsız değildir. Bazı yolculuklar her zaman planladığımız gibi işlemez.

Adımlar uzadıkça, yük hafifledikçe, karşılaşılan insanlar çoğaldıkça Tom’un taşıdığı şey sadece oğlunun küllerinden ibaret olmaktan çıkar. O aslında kendini taşımaktadır; yıllardır bastırdığı acıyı, kaçtığı yüzleşmeleri, ertelediği, duymazdan geldiği benliğinin sesini… Sırtındaki çantadan daha ağırdır bu yük. Yolda karşılaştığı herkes, aslında kendi sandığının farklı parçalarıdır. Biri onun öfkesini, biri kırılganlığını, biri affetmeyi gösterir… Çünkü bazen bir yol, sadece seni bir yere götürmek için değil, seni sana geri getirmek içindir. Ama kendiyle yola çıkan hiçbir zaman yarı yolda kalmaz.

The Way, babası Martin Sheen ile birlikte başrolde oynayan Emilio Estevez’in yönettiği, yapımcılığını üstlendiği ve yazdığı 2010 yapımı bir drama filmi.

Eğer sizde kendi yolculuğunuza başlamak istiyor ama nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız mutlaka bu filme bir göz atın derim…

Kendiniz olabilmenin muhteşem hazzıyla, iyi seyirler dilerim!

Hilal Serra Toplu

The Way Filmi Üzerine

Motivasyonunuzu Artırmaya Yardımcı 5 Harika İpucu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu