
Uluslararası İslam Sanatları Fuarı Hakkında Bir Eleştiri – Vecdi Uzun yazdı.
Ankara’da fuar denilince ATO Congresium’da düzenlenen Artankara ve Artnouveau sanat fuarları gelir. Her iki fuar çağdaş sanat fuarı olarak duyurulmuş olsalar da, ortaya konanların yansımasıyla çağdaş sanatın uzağında olduğu görüşüne çok kolay ulaşılabilir. Ankara’daki Ato Congresium’da 7-11 Mayıs 2025 tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası İslam Sanatları Fuarı; Türkiye’de konusunda ilk ve tek olması özelliğiyle bugüne kadar izlediğimiz fuarlardan çok farklı bir sanat dünyasını ortaya koymuştur. Uluslararası İslam Sanatlar Fuarı’nın kendini tanımlaması; web sayfasında ve tanıtımlarında bulunmaktadır. Fuarın web sayfasında bulunan aşağıdaki metinler ve fuarda İslam Sanatı olarak ortaya konanları birlikte değerlendirmek gerekmektedir.
Fuar Manifestosu:
FUARA DAİR, HAKKIMIZDA
Hz. Peygamber buyuruyor ki; “Allah güzeldir, güzelliği sever.” (Müslim, Îmân, 147)
İslam sanatı, İslam’ın varlık, hayatı algılayış ve anlamlandırış biçimini yansıtır. İslam sanatı, İslam’ın varlık, hayatı algılayış ve anlamlandırış biçimini yansıtır. İslam sanatlarında asıl amaç ilahi hakikati ve güzelliği arama çabasıdır. “Allah güzeldir, güzelliği sever.” hadis-i şerifi İslam sanatlarının çerçevesini çizer. İslam sanatları, İslam medeniyetinin tarihsel süreç boyunca gelişen ve geniş bir coğrafyada uygulanan sanatsal ifade biçimlerini kapsar. Bu sanatlar, İslam’ın öğretilerinden ve kültürel değerlerinden beslenir. İslam sanatlarında estetik, zarafet ve işlevsellik ön plandadır, ancak figüratif tasvirler genellikle sınırlıdır. Bunun yerine, geometrik desenler, hat sanatı ve kaligrafi gibi soyut ifadeler ön plana çıkar. İslam sanatları, farklı kültürler arasında çeşitlenmiş olsa da, ortak bir estetik anlayışına ve ahlaki değerler sistemine dayanır. Sanat, dini inançları, toplumsal normları ve felsefi düşünceleri yansıtarak İslam toplumlarında önemli bir yer tutar.
Uluslararası İslam sanatları fuarı düzenlemenin amacı, birkaç önemli hedefe hizmet etmektedir. İslam sanatlarını tanıtmak, bu sanatlardaki kültürel ve estetik değerleri vurgulamak ve ulusal ve uluslararası platformlarda sanatçıların eserlerini paylaşmalarını sağlamak. Aynı zamanda İslam sanatlarının zarafet ve inceliğini kadim mirasımızla harmanlayarak gelecek nesillere aktarmak. İslam sanatının estetik, manevi ve kültürel derinliğini ortaya koyarak sanatsal mirasımızı günümüz sanatseverleriyle evrensel düzlemde buluşturmak, fuarın en temel hedeflerindendir.
- İslam Sanatlarının Tanıtımı ve Yaygınlaştırılması
Eğitim ve Farkındalık: İslam sanatlarının zengin tarihi ve kültürel bağlamını anlamak, yerel ve uluslararası izleyicilere bu sanatların ne kadar derin ve çeşitlenmiş olduğunu öğretmek. Ziyaretçilere, İslam sanatının estetik değerleri, tarihi kökenleri ve felsefi temelleri hakkında bilgi ve bilinç oluşturmak.
Genç Sanatçılara İlham Verme: Bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik ederek, genç sanatçıları desteklemek ve yeni sanatsal üretimlere ilham vermek. Genç sanatçılara, İslam sanatları geleneğinden nasıl yararlanabileceklerini göstermek.
- Kültürel Köprüler Kurmak
Kültürel Etkileşim ve Diyalog: Fuar, farklı kültürlerden gelen sanatçılar, koleksiyoncular ve ziyaretçiler arasında bir kültürel alışveriş ve diyalog ortamı yaratacaktır. İslam dünyasının sanat anlayışının, Batı ve diğer kültürler ile etkileşimde nasıl bir yere sahip olduğunu tartışmak, farklı bakış açıları oluşturmayı hedeflemektedir.
Uluslararası Platform: İslam sanatlarının daha geniş bir izleyici kitlesiyle buluşmasını sağlamak ve farklı coğrafyalardaki sanatçıların eserlerini sergileyebilmesi için bir fırsat sunmak.
- İslam Sanatları ve Tasarımının Modern Yorumlanması
Günümüz Yorumları: İslam sanatları, geleneksel desenlerden çok daha fazlasını ifade eder. Fuarda, geleneksel formların modern tekniklerle harmanlandığı ve çağdaş sanatçılar tarafından nasıl yeniden yorumlandığına dair örnekler sergilenebilir.
İlham Veren Yönler Keşfetmek: Bu fuar, İslam sanatlarının sadece geçmişin bir yansıması olmadığını, aynı zamanda günümüz dünyasında da yenilikçi ve ilham verici bir alan olduğunu vurgulamak için düzenlenmektedir.
- Sanatçılara ve El Sanatçılarına Destek Sağlamak
Sanatçıları Desteklemek: Bu tür fuarlar, sanatçılara ve zanaatkârlara eserlerini sergileyebilme fırsatı sunar. Özellikle geleneksel İslam sanatlarının ustaları için, bu etkinlikler, eserlerini daha geniş kitlelere tanıtma imkânı sunmaktadır.
- Sanat ve Tasarım Endüstrileri Arasındaki İlişkileri Güçlendirmek
Ticaret ve İşbirliği: Fuar, sanat galerileri, müzeler, üniversiteler ve sanat okulları gibi kurumlar arasında bir işbirliği ağı kurmayı hedeflemektedir. Ayrıca, tasarımcılar ve sanatçılar arasındaki ticaret fırsatlarını artırmak, ürünler ve projeler için ortaklıklar ortaya koymak amaçlarımızdandır.
- İslam Sanatlarıyla İlgili Araştırmalar ve Akademik Tartışmalar
Akademik Konferanslar ve Seminerler: Fuar, sadece bir sergi alanı olmanın ötesinde, sanatçılar, sanat tarihçileri, akademisyenler ve araştırmacılar için seminerler ve tartışma panelleri düzenleyerek sanatı akademik açıdan da ele alır.
Yeni Araştırma Alanları Oluşturmak: İslam sanatları üzerine yeni araştırmaların yapılmasını teşvik etmek ve sanat dünyasında daha fazla bilgi birikimi oluşturmak.
- Ziyaretçilere Estetik Bir Deneyim Sunmak
Sanatla Etkileşim: Fuar, ziyaretçilere sadece sanat eserlerini izlemek değil, aynı zamanda eserlerle etkileşimde bulunma imkânı sunacaktır. Ziyaretçiler, geleneksel sanatlardan modern sanatlara kadar geniş bir yelpazede deneyimler yaşayarak sanatın farklı yönlerini keşfederler.
İslam sanatları fuarı, sadece bir sanat sergisi değil, aynı zamanda kültürel bir yolculuk, bir eğitim alanı ve sanatsal bir toplum oluşturma platformudur. Bu fuar, sanatın evrensel dilini kullanarak, dünya çapında bir etkileşim ve anlayış geliştirmeyi hedeflemektedir.“ [1]
- İslam Sanatı:
İslam Sanatı’nın içeriği ve estetiği konusundaki farklılığını göz ardı ederek İslam Sanatını örneğin çağdaş sanat ölçüleriyle değerlendirmeye çalışmak hatalı bir sonuca ulaşmamıza sebep olur.
İslam; dünyada tek Tanrı inancına dayalı en yaygın İbrahimî dinlerden olup, dünyadaki dinler sıralamasında 2.4 milyar inanan Hristiyanlıktan sonra 1.8 milyar inanan ile ikinci sıradadır. İslam; Allah’ın resulü ve son peygamber olduğuna inanılan Muhammed tarafından 610 yılında, Arabistan’ın Mekke şehrinde kurulmuş ve yayılmıştır. Bu dinden yana taraf olana “iman etmiş” veya “inanan” anlamlarına gelen mümin veya “Allah’a teslimiyet gösteren” anlamına gelen Müslüman denir.
İslam; hızla 8. Yüzyılda Ortadoğu, Anadolu, Afrika ve Avrupa (İber Yarımadası) ile 13. Yüzyıldan başlayarak 15. Yüzyıla kadar Endonazya ile Malezya bölgesine ve 15. Yüzyılda a Osmanlı ile Balkanlar üzerinden Avrupa’ya yayılmıştır. Bu kadar geniş coğrafyaya yayılmış İslam’ın; inanç temelinde kendine has bir yaşam kültürü yaratması doğal bir süreçtir. 7. yüzyıldan bu yana bir taraftan sanatçılar bu inanç, düşünme, kültür ve yaşam ikliminde çalışmalarını sergilerken diğer taraftan araştırmacılar, bilim adamları ve akademisyenler de ortaya konan bu sanatı İslam kimlik ve kültürleri kapsamında inceleme ve kayıt altına almaya başlamıştır.
İslam Sanatı ve Mimarisi denildiğinde günümüzün yaşayan bilim adamları arasında hiç şüphesiz ilk akla gelen isimlerden biri Oleg Grabar’dır. Grabar gerek çalışmaları gerekse de düşünceleri ile sadece kendi öğrencilerini ve meslektaşlarını değil, fakat aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerindeki bilim adamlarını ve müze müdürlerini de etkilemiş saygıdeğer bir bilim adamıdır. Öyle ki bugün sadece Amerika’da değil dünyanın dört bir tarafındaki önde gelen üniversitelerde, enstitülerde ve müzelerde Grabar’ın öğrencileri olmuş kişiler bulunmaktadır. Grabar, İslam sanatı ve mimarisi alanında dünyanın çeşitli yerlerinden Amerika’ya okumak için gelmiş altmışa yakın doktora öğrencisi yetiştirmiştir, onun bu rekoru önemli bir rekordur.[2]
Müslüman dünyasının öğretileri ve deneyimlerinden beslenen sanatın hepimize öğreteceği bir şey var. Çok geniş bir coğrafyada farklı ırk, millet, siyası yapı içinde ve uzun zaman diliminde varlığını sürdüren İslam’ın sanatının da dönemsel, yerel ve siyasi unsurlara bağlı olması nedeniyle dinamik ve farklı olması gayet doğaldır. İslam ana kuralları ile yıllardır varlığını sürdürürken bu inanç sisteminin mezhepler dahil uygulamada var olan farklılıkları bilinmektedir. Buna bağlı olarak da İslam sanatı da zaman, mekan ve siyasi yapı nedeniyle farklılık göstermektedir. Buna bağlı olarak da İslam Sanatı’nı standart şekilde tanımlamak, değişmez ve sabit kalıplara sokmak mümkün değildir.
Bir yüzyılı aşan bir araştırma ve değerlendirme döneminden sonra, İslam Sanatının anlaşılmasına en büyük engel, maddi verilerin sınırlarını tanımayan ve dil ve din araştırmaların soyutluğu içinde kalan «İslam» kavramı olmaktadır. İslam Sanatı deyiminin genel kullanılışı, onun uzman olmayanlar tarafından açıkça anlaşılmasına engel olduğu kadar, bu alanda çalışan uzmanları da yaratrnış olduğu kanısını uyandırıyor. İslam dinini kabul eden milletlerin sanat alanındaki yaratmalarını bir isim altında toplamak, bilim adamlarını, bütün bu yaratmaları açıklayacak genel ilkeler bulmağa veya İslam sanatının bütününün üzerine oturduğu bazı koşulların var olduğunu düşünmeğe zorlamıştır. Sadece bu alandaki araştırmaların yetersizliği değil, bazen de, önüne geçilmez bir genelleştirme isteği, İslam dünyası araştırıcılarını, dini kültürün birliğinden dolayı sanat ifadesinin de birlik gösterdiği şeklinde, pek sağlam olmayan bir sonuca ulaştırmıştır. Yakın veya Ortadoğu gibi bir coğrafi bölge ve İslam kültürü karakterinde evrensel bir kültür söz konusu olduğu zaman, milli veriler üzerine kurulmuş bir sanat tarihi araştırmasının yetersizliği açıktır. Sabit bir referans olabilecek coğrafi sınırlar çizmek de çok zordur. Böylece, genellikle kabul edilen bir kritere göre; Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan ülkeler İslam dininin bu· araya getirici gücüyle kültürel birliğe kavuştukları için, her artistik fenomen bu tek inanç ve düşünce çerçevesinde açıklanmalıdır. Bu iddia, bütün Batı sanatım Hristiyan kültürü ile açıklamak isterneğe benzer. Oysaki bunu, Batılı sanat tarihçileri, coğrafi, ırki, sosyal, ekonomik ve politik bakımlardan çok karışık bir İslam dünyasına karşılık çok daha homojen bir Avrupa için bile ileri sürmüyorlar. Yakındoğuda, Avrupa kültürünün kaidelerini teşkil eden Greko-Romen ve Hıristiyan geleneklerine ek olarak, Yakındoğunun daha eski kültür tabakalarının, Uzakdoğunun ve Göçebe Asyanın değişik geleneiderinin İslam Kültürünün gelişmesini etkilediği açıktır. Bu kadar çok yönlü gelenekler, binbir yüzlü fikirler ortamında, dinin baskısı altında onüç yüzyıl sürecek üniform bir sanat tasavvurunun doğduğunu ileri sürmek, bilimsel bir masaldır. Bu yüzden de, sanat tarihçilerinin İslam sanatının, özellikle İslam mimarisinin genel özellikleri olarak ortaya koydukları bütün tanımlar, ll. yüzyıldan sonraki gelişmeler için anlamsız kalmıştır. [3]
“İslâm sanatı; İslâm topraklarında üretilmiş, günümüze kadar geniş bir coğrafyada Müslüman topluluklar tarafından oluşturulmuş sanat eserlerinin tümünü ifade etmektedir. İnsan hayatını tüm yönleriyle yüceltmeyi amaç edinen İslâm sanatı, insana hakikati hatırlatıcı ve estetik düzeyde onu gözlemleyebilme yetisine kavuşmasına yardımcı olmayı hedefleyerek onu maddi ve manevi yönden mütekâmil olanla tanıştırmayı gaye edinen bir sanattır. İslâm estetiği, metafizik alanla ilişkisini asla kesmeyen ve mana ile suretin mükemmel uyumunu ifade eden bir kavram olarak açıklanmaktadır. Dinin, İslâm sanatı ve estetiği için her devirde ilham kaynağı olduğu ve güzellik için ölçütler belirlediği görülmektedir. Bu bağlamda estetiği sanat felsefesi ve sanat eserleriyle sınırlandırmak doğru bulunmamakta, estetik değerlerin tümü güzelin mahiyeti, estetik tecrübe ve insanın değerler karşısındaki konumunun üzerinde durulması gereken hususlar olduğu belirtilmektedir.
İslâmî estetik anlayışının özü, tevhit ve tenzih ilkesine dayanmaktadır. İslâm sanatı bu iki ilkenin gözetilmesi için soyutlamaya yönelmiş ve bu husus, tüm İslâm sanatları için geçerli olmuştur. Tevhit, estetik bir tecrübe olarak görülen imanın çokluktan birliğe ulaşmak veya çoklukta vahdeti bulmak olarak açıklanmaktadır. Tenzih ilkesi, onu fikri ve kavram olarak vurgulayan kelamcılarla beraber sufiler ve onlarla ilişki içinde bulunan sanatçıların ortak düsturu olduğu görülmektedir. İslâm sanatında tenzih ilkesi Müslüman sanatçının yaşadığı tecrübeyi aktarırken soyutlama yaparak dışa vurması olarak açıklanmaktadır.“ [4]
İslam Sanatı hakkında yeterli fikir sahibi olmadığını ifade edenler de içinde yaşadığımız kültür coğrafyası içinde mevcut İslam Sanatı örneklerini bir çırpıda çok kolay sıralayabilir.
Aslı “Kur’an Mekke’de nâzil oldu. Kahire’de okundu. İstanbul’da yazıldı” şeklinde olan deyişi benimseyen Türklere ait deyiş hat sanatıyla İstanbul’da en güzel şekilde yazıldıgını belirterek , Kuran’a hizmet eden milletleri ve hizmetleri vurgulamak için söylenmiş bu deyiş de İslam Sanatı’nın tekilci olmadığına bir örnektir.
İslam Sanatı’nın tanımlanmasında “İslam, Geleneksel, Türk” kavramlarının birlikte kullanılmasının yarattığı anlam farklılığını ilk bakışta en önemli sorun olarak görenler olabilir. İslam evrensel olduğu kadar yerel, milli ve dönemsel siyasi yapılar nedeniyle farklı yansımalarla ortaya konulabilir.
Geleneksel sanatlar ile İslam Sanatı’nın iç içe olmasının temeli değişimden daha çok değişimin hızı kavramıyla ilgili olup, Batı görsel sanatı ile aynı paralelde düşünmemek gerektiği düşüncesindeyim.
Memlükler, İslâm tarihinde önemli rol oynayan büyük Müslüman Türk devletlerindendir. Bu devlet Mısır, Suriye ve Hicaz bölgelerinde iki yüz altmış yedi sene hüküm sürmüş ve bu süreçte de devrinin en kudretli devletlerinin başında kabul edilmiştir. Bu cami de bir İslam Sanatı eseridir. Bu cami için Türk İslam Sanatı kavramını kullanmanız gerekirse bugünden değil genel tarih ve özel olarak da İslam ve sanat tarihi penceresinden bakmak gerekir.
Mısır’ın en eski Memlük camisi olan Kahire’deki Zâhir Baybars Camisi
Uluslararası İslam Sanatları Fuarı konusunda yapılan değerlendirmede öncelikle iki hususun varlığının mevcudiyetinden sonra bir fuar eleştirisi yapılmaktadır. Bu fuar şu anda bilinen sanat fuarlarından farklı olup, bir ihtisas sanat fuarıdır. Sanatın standart bir tanımı olmayıp, Japon sanatından Afrika sanatına kadar farklı etnik sınıflandırmalar yapılması son derece doğaldır. İslam-Türk-Geleneksel kavramlarının birlikte kullanılmasının sonucunu değerlendirmek başka bir yazının konusu olacağı için Ankara’da yapılan Uluslararası İslam Sanatları Fuarı’na genel bir İslam Sanat Fuarı olarak yaklaşmak daha doğru olacaktır.
Düzenleyicisi:
Fuarın düzenleyicisi ve finansörü Diyanet İşleri Başkanlığı olup, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Güzel Sanatlar Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü yanında TRT ciddi sponsor desteği sunmuştur. Fuarın her aşamasında ve yerinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Türk İslam Sanatları Daire Başkanlığı’nın emeği bulunmakta olup, bu daire ünvanın da Türk ve İslam kavramlarının sanattaki iç içe ve yan yanalığı vurgulanmaktadır. Fuarın ilk fikir aşamasıyla uygulanma tarihleri arasında çok kısa bir süre olmasına rağmen, uygulamadaki başarıda özellikle sözkonusu daire çalışanlarının insan üstü gayretini takdir etmek gerekir. İlgili birimin insan kalitesi, sergi tecrübesi yanında bu konuda geçmişte sürekli ve çok sayıda yaptığı sergi organizasyonlardan sağladığı tecrübe zaman sorununu ortadan kaldırmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal hafızası ve kayıtlarında geçmiş ve yaşayan İslam sanatları bilgisi mevcuttur. Bu fuarda da bu hafızadan yararlanılmıştır. Bu bilgi ve hafızanın üniversitelerle birlikte kayda alınmasının akademik bilgi hafızasına önemli katkı sağlayacağı düşüncesindeyim.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın büyük mali gücü yanında TV, Radyo, Matbaa ve İletişim kanallarının olduğu ve bu kanalların kullanımının da fuar açısından fırsat yarattığı gözlenmektedir.
Fuar konusunda uzman bir danışman kuruluna sahip olup, bu kurul üyelerinin her aşamada fuar yönetimine destek olmuştur. Fuarın küratörü olarak Dr. Gizem Pamukçu görülmektedir. Fuardaki bu görevine fuardan çok kısa bir süre önce başlayan küratör Dr. Gizem Pamukçu; bu aşamaya kadar Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanları tarafından kurulmuş sergi sistemine müdahale etmeden giriş alanda başta kendisinin doğrudan küratöryel destek verdiği TTLC Art and Art Design’in sanatçılarından İsmail Acar ve Kübra Ünsaç başta olmak üzere diğer sanatçılarla İslam Sanatlarının çağdaş örnekler ortaya koymuştur.
Fuarın orta alan boşluğuna sonradan konularak bu alanı daraltan Yıldız Holding, Kültür Bakanlığı ve Azerbaycan standları için başlangıçta bir planlama yapılmış olsaydı bu alanda sıkıntı ve zorunluluktan eklinmişlik hissi yaratılmamış olurdu. Kısa süre içinde yapılan bir fuarda bu tarz sıkıntıların olması doğaldır. Gelecek yıllarda daha planlı çalışılacağını umarım.
Fuar Katılımcıları:
Fuarda sergilene çalışmalar Hat, Ebru, Tezhip, Çini, Seramik, Ahşap Oymacılık, Minyatür, Kalem İşi, Cilt İşi, Kati’ (Kağıt), Sedef, Resim, Halı-Kilim, Cam-Vitray, Filim ve Video Art ve İslam Musikisi’nden oluşmaktadır. Çalışmalar ağırlıklı olarak hat, Tezhip, çini ve minyatürde yoğunlaşmıştır. Bireysel katılımcıların yanında atölyelerin yoğun katılımı dikkat çekmektedir.
Fuara; İslam Sanatı Sanatçıları, Ulusal İslam Sanatları galerileri, Sanat evleri, Müzayede evleri, Koleksiyonerler, İslam Sanatları Müzeleri, İslam Sanatları Eğitimi veren Kurumlar, kuruluşlar, İslam Sanatları Dernekleri, Vakıflar, Sanatsal Malzeme Firmaları, Koleksiyonerler, Görsel, Yazılı ve Sözlü Medya Kitabevleri, Yayınevleri katılmıştır.
Fuar; Sanat Sergileri, Geleneksel ve çağdaş İslam eserlerinden oluşan koleksiyonlar, Enstalasyon Çalışmaları (Örneğin; Hayat Ağacı ve Yaratılış ayetleri temalı interaktif sanat eserleri, Uygulamalı Atölyeler, Sanatseverlerin usta sanatçılar eşliğinde sanatları deneyimleyebileceği bölümler, Konferans, Panel ve Söyleşiler, İslam sanatları alanında uzmanlarla gerçekleşecek oturumlar, Sanat ve Kültür Yayınları, İslam sanatlarına dair nadide eserlerin yer aldığı bölümler, Dijital Yaklaşımlar ve Enstalasyonlar, Yapay zekâ destekli dijital sanat ve enstalasyon çalışmaları, Müzik Etkinlikleri ve İslami müziklerle donuk değil dinamik bir yapıdaydı.
Fuar katılımcılarından ücret alınmamasını sanata sağlanan desteği olarak görmene rağmen fuara kısa sürede yeterli sanatçı katılımı sağlanması yatmaktadır. Fuar web sayfasında fuara katılımın mali koşulları hâlâ görülmektedir. Bu yıl çok kısa süreye sığdırılan hazırlık çalışmalarının fuara katılan sanatçı ve kuruluşlardan alacak geri bildirimler ışığında hemen başlatılmasında yarar bulunmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Güzel Sanatlar Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü, IRCICA – İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, Yıldız Holding Koleksiyonu, İstanbul Antik Sanat, Abdurrahman Depeler koleksiyonlarıyla fuara ağırlığını koymuştur. Vakıflar Genel Müdürlüğü standında sergilenen “Kutsal Emanetler” ile Yıldız Holding standında sergilenen 18.yy ve 19.yy ile Cumhuriyet dönemi önemli hattatların sanat değeri yüksek çalışmaları aynı anda birer tarihi eser niteliğindeydi.
Hat, tezhip ve minyatür sanatçısı Kübra Ünsaç’ın bakış açısına göre şekli değişen dört boyutlu “Anaformik Esmaül Hüsna” eseri dikkat çekiciydi.

Tezhip sanatçısı Süreyya Alper’in kıymetli taşlarla yaptığı süslemeleri görmekte yarar olduğu düşüncesindeyim.

Hakan Yımaz dijital çalışmasıyla fuarda farklılık yaratmıştır.
Zeliha Coşkunsel’in özellikle Kuyu-Yusuf Suresi çalışması,
Zehra Vefa Yağmur’un Vefa (Ahkaf -15) çalışması, felsefe eğitimi almış,
Bir süre felsefe eğitimciliği yapıp İslam sanatlarına yönelen Leyla Kara’nın,
Güner İpek’in çinileri,
İsmail Yiğit’in seramikleri,
Işılay Konak’ın yenilikçi çalışmaları,
dikkat çeken çalışmalardandır.
UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında UNESCO Bilim Kurulu tarafından verilen Yaşayan İnsan Hazinesi unvanına layık görülen Mehmet Gürsoy’un çinileri,
Hüseyin Öksüz (Hüseyin Konevî)’nin hatlarını ve ismi barut ebrusuyla birlikte anılan UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında UNESCO Bilim Kurulu tarafından verilen Yaşayan İnsan Hazinesi unvanına layık görülen ebru ve batik sanatçısı Hikmet Barutçuğil’in çalışmaları dikkatimi çekmiştir.


Mahmut Celalettin Efendi’nin (1749-1830) Hilye Şerifi fuardaki en eski tarihli ve en yüksek bedelli nadide çalışmalarındandır.

Fuar Ziyaretçileri:
Fuarı 8 Mayıs 2025 ve 9 Mayıs 2025 günlerinde ziyaret ettim. Her iki ziyaretimde de ortalama beş saat fuar alanında gözlemlerde bulundum. İslam Sanatını çok iyi kavramak için Arapça ve Farsça bilmemenin gerekliliğini bilmekteydim. Ziyaretimin ilk gününde Ehi Evran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Fıkıh dalı hocası Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Bayraktar’ın Arapça desteğiyle ile yararlı fuar incelemesi yaptım. Zaman zaman fuarın düzenleyicisi Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri bana nezaret ederek bilgilendirme yaptılar. Fuar Küratörü Dr. Gizem Pamukçu ile de birlikte fuarda dikkat çekici sanatçı ve atölyelere ziyaretlerde bulunduk. Fuara giriş ücretsiz olmasına rağmen katılımcı sayısının çok düşük olduğunu gözledim. Fuarların en yoğun ziyaretçi akımına uğradığı Cumartesi ve Pazar günlerinde de ziyaretçi sayısının pik saatlerde bile yetersiz kaldığı bilgisine o gün fuarda bulunan ziyaretçilerle yaptığım görüşmelerden ulaştım. Ziyaretçi düşüklüğünde; kısa zaman içinde fuar açmanın, halka yoğun şekilde ulaşmak için genel iletişim kanallarının kullanılmamasının (Başka deyimle yetersiz tanıtım yapılması) ve geçmiş yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesince düzenlenen daha çok hat, tezhip, ebru gibi sınırlı alanlarda ve çoğunlukla amatör katılımcılarla yapılan verimsiz ve kapalı devre etkinliklerin akılda kalmasının etken olduğu düşüncesindeyim.
Beş günlük fuar süresi içinde toplam 59.855 sanatsever fuarı ziyaret etmiştir. Ziyaretçi olduğum süre içinde kısa sürede yaptığım gözlemlerin istatistiği sonucunda katılımcıların %60’lık kısmının kadın ve 30-55 yaş kuşağında kadınlardan oluşması dikkatimi çekmektedir. Bu ziyaretçilerin bazılarıyla yaptığım kısa görüşmede halen veya geçmişte çini, tezhip, hat, ebru ile ilgili belediye veya özel kurslara katıldıklarını ve gelecekte bu fuara sanatçı olarak katılmayı planladıklarını heyecanla bana ilettiler. Fuarın gelecek dönem yöneticilerine bugünden tavsiyem; “Katılımı sayıca artırmak yerine, fuarın ve sanatçı yeterlilik çıtasını yükseltmek daha önemlidir.” Şu an birkaç fuarın istisnası dışında fuar düzenleyicilerinin yoğun parasal kaygıları nedeniyle genelde sanat fuarları yeterli olmayanlarca istila edilmiş durumdadır.
Ankara bir memur şehri olup, öğle saatlerindeki ziyaretçilerin büyük kısmı memur ve erkektir. Erkek ziyaretçilerin yaşları da 30-50 yaş aralığındadır.
Fuar düzenleyicisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ankara’daki sadece İmam Hatip Liseleri yöneticileri ile değil, diğer lise yöneticileri ile temasa geçerek gruplar halinde öğrencilerin fuarı izlemelerini sağladığını gözledim.
Kadın ve erkek katılımcıların önemli kısmının mütedeyyin olduğu kolayca tahmin edilebildiği İslam sanat eserleri fuarı için bu son derece son derece doğal bir sonuçtur. Sanatseverlerin diğer sosyo-kültürel kesiminin bu fuara ilgisiz olmasında ön yargıların etkisinin yetersiz fuar tanıtımından daha önemli olduğu düşüncesindeyim.
- Fuar Konferansları:
Fuar süresince konferans konu ve konuşmacılarının düzeyi son derece yüksek ve etkileyiciydi. Konferansların izleyici sayısı konuya ilgiyi ortaya koymaktaydı. Gerek akademisyenler ve gerekse duayen sanatçılar teori ve pratiği bir araya getirdiler. Mahmut Erol Kılıç, Saadettin Ökten, Beşir Ayvazoğlu, Hakan Yılmaz, Uğur Derman, Çiçek Derman, Fuat Başar, Semih İrteş, Ahmet Hakkı Turabi başta olmak üzere konuşmacılar İslam sanatları hakkındaki görüşlerini dinleyicilerle paylaştılar. Konferansların başarı ve etki düzeyinin fuarın çok üstünde olduğu düşüncesindeyim.
Netice:
Konusunda ilk ve tek olması özelliğiyle Uluslararası İslam Sanatları Fuarı; bugüne kadar en kurumsalı olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nca yapılan İslam Sanatları sergileriyle ortadaki sınırı ortadan kaldırarak İslam Sanatlarının büyük mekanlarda ve kalabalıklar önünde sergileneceğini ortaya koymuştur. Bu fuar yönetimi; fuar bildirgesinde yazılan ilkeler doğrultusunda bir fuarı düzenleme başarısını gerçekleştirmiştir. Genelde İslam sanatıyla uğraşan sanatçıların ülkenin sanat fuarlarında çağdaş veya modern sanat eseri üretilmediği için yer bulması mümkün değildir. Bu fuar İslam sanatlarının dar bir alanda sergilenmesini ortadan kaldırarak geniş kitlelere ulaşılabileceğini de ortaya koymuştur. Bu fuarın en önemli yararı bir araya getirilen İslam sanatının önemli çeşitlerinin izlenmesine imkan yaratmaktadır. Bu sanata ilgili olanlar da neyin nitelikli olup olmadığı konusunda fikir oluşturabilmektedir.
Bu fuara sanatçı, galeri, atölye olarak katılımcı olmak kadar, bu fuarı düzenlemek de çok yürekli bir adımdır. Fuar düzenleyicisi Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri fuara o kadar ciddi yaklaşmakta ve önem vermektedir ki; bir atölyenin fuar sergi kuralları dışında üst üste sergileme yaptığını iletmemin üzerinden bir saat geçmeden uyarılan katılımcının kurallara uyduğunu gördüm.
Son dönemde ziyaret ettiğim en sessiz, durağan ve tenha bir fuar olan Uluslararası İslam Sanatları Fuarı ilk olması nedeniyle dikkat çekmesi gerekirken, yapılmayan gerekli tanıtım eksikliği nedeniyle mütedeyyin kesimin de ilgisini pek çekmemiştir. Bu haliyle sadece kısıtlı mütedeyyin kesime yönelik ve kapalı devre çalışan görüntü veren bu fuarın sosyal medyada bile yeterli tanıtımı bulunmamaktadır.
Fuar uluslararası olarak lanse edilmiş olmasına rağmen, Azerbaycan standı ve ülkede yaşayan iki sanatçı dışındaki katılımcılarıyla bir ulusal fuar niteliğindeydi.
Fuar adının önünde Ankara adının olmaması fuarı yerini vurgulaması ve fuar adının bir marka sembolüyle kullanılmaması açısından akılda kalınırlığında eksiklik yarattığı düşüncesindeyim. Dünyadaki tüm fuarlar ülke ve şehir adıyla anılır ve tüm tanıtımlarda fuar adı bir sembol markayla birlikte kullanılır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu fuar için takdire şayan çalışma sergilediklerini ve son dönemde küratör olarak fuara dahil olan Dr. Gizem Pamukçu’un çalışması için zaman ve alanının sınırlı olduğunu gözledim. Gelecek yıllarda da devam edeceğini umduğum bu fuarın hak ettiği boyuta ulaşabilmesi için fuar tarihinden en az altı ay önce bir küratör atanmasının zorunlu olduğu düşüncesindeyim. Uluslararası bir marka olma hedefi bulunan bu fuarın küratörünün uluslararası sanat dünyası yanında İslam sanat merkezleriyle etkin ilişkiler kurabilecek düzeyde bir kişi olması gereklidir.
Sanat yönetimi ve sanat ekonomisi hakkında gerekli bilgi ve tecrübe ile sanat piyasasıyla yeterli bağlantı sağlanmadan bir fuarın sürdürülebilirliği çok zordur. Fuarda satılan eser sayısının çok az olmasını fuarın ilk yılı veya tanıtım eksikliğine bağlamamak gerekir. Eser alıcısı ve özellikle koleksiyonerin ziyaret etmediği sanatçının sanatını bu tür fuarlardan sağlayamadığı zaman bir fuarın sürdürülebilirliğinde sorun olması doğaldır. Fuarın varlığı ve etki alanının dar bir alan veya kesime sıkıştırılmasının önlenmesi için önce ülkenin her kesimden sanatseverinin kucaklandığı bir fuar tanıtımı yolunu izlemenin gerektiği düşüncesindeyim. Daha çok koleksiyoner ve alıcı nitelikli sanatseverlerle yüksek nitelikli sanat eseri üreten sanatçıların bir araya getirilmesi için etkin bir tanıtım kampanyası yapılması ve ve diğer fuar paydaşlarının da eleştirilerinin alınmasının fuar yönetiminin bu günden sonraki en önemli işi olmalıdır.
Fuarın ilk fuar olması nedeniyle fuar eleştirisinde yıkmak yerine yapıcı olarak hoş görüyle yaklaşmanın gelecek fuarların niteliğini de olumlu etkileyeceğini düşünmekteyim.
Sön Söz; çok kısa sürede ortaya konulan Uluslararası İslam Sanatları Fuarı’nın ilk yılı uygulamaları için tüm emeği geçenlere öncelikle teşekkür etmek gerekir. Bu fuarı Uluslararası boyuta taşımak ve önemli bir marka fuar haline getirmek gibi bir amaç varsa; yarından itibaren Uluslararası fuarcılığı bilen, Ulusal ve Uluslararası sanat dünyası ile iletişim kurabilen ve sanat yönetiminde uzman ile fuar yönetimi konusunda işbirliği sağlayarak küratoryal destek almak gerektiği düşüncesindeyim.
İstanbul’daki Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nden farklı olarak Ankara’da Diyanet İşleri Başkanlığı’nca yaşayan İslam sanatını merkeze koyan bir “İslam Sanat Eserleri Müzesi” kurulması sanattaki büyük bir eksikliği de dolduracaktır.
Vecdi Uzun
[1] https://islamsanatlarifuari.com/hakkimizda, 11.05.2025, 18.16
[2] Özgür Şenay , “Oleg Grabar ve İslam Sanatı Yorumu” , Doktora Tezi, Sh.4, Dokuz Eylül Üniversitesi Soayal Bilimler Enstitüsüs , İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı, İzmir, 2007,
[3] Kuban Doğan, Anadolu Sanatı Araştırmaları I, İSLAM SANATININ YORUMLANMASI ÜZERİNE
İslam Mimarisi ve Osmanlı Mimarisi: yenı bir değerlendirme için bazı dü ünceler, sh. 9, İstanbul Teknik Üniveristesi, Mimarlık Tarihi ve Röleve Kürsüsü,
[4] Işık, B., G. “İslâm Estetiği (Turan Koç, İsam Yayınları, Ankara 2018, s. 222.)” Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 53, Aralık 2022: 889-902.
Bence bu bir başlangıç güzel olmuş, ihtiyaç vardı.