Kan Kurban – Ulaş Karakaya yazdı…
‘Dökülecek tek kan, üzümün kanı olsun’ demiş eski çağlarda bir şair. Oldukça insancıl ve şarapsever bir zatı muhterem olduğu düşünülebilir.
Oysa henüz üzüm kanının makbul olmadığı dönemlerde, eskiden, çok eskiden kutsal kitaplara göre başlangıçta; Adem’in iki oğlu Habil ile Kabil tanrıya kurban sunma yarışına girmişler. Habil Tanrıya kuzu sunmuş, Kabil ise vejeteryan mutfağından besinler sununca tanrıya, kardeşinin aksine tanrı tarafından reddedilmiş.
Tabi bunu gururuna yediremeyen ve kıskançlık krizi geçiren Kabil kardeşi Habil’i öldürmekte tereddüt etmemiştir. Kutsal kitaplar tarihinde ilk kardeş katili olması ile beraber semavi dinler tarihinde dünya üzerinde ilk cinayeti işleyen isim olarak anılır. Kötü şöhret…
Kardeş katli bir başladı mı durmuyor artık; hiç bir şey önüne geçemiyor. Yusuf‘un güzelliğini kıskanan kardeşleri onu bir kuyuya atıp ölüme terketmekte bir dakika olsun bile tereddüt etmediler. Babalarına kana buladıkları bir gömleği getirdiler.
Aynı dünya klasiği Pamuk Prenses masalında ki gibi. Pamuk prenses çok güzeldir ve onu kıskanan kraliçe öldürülmesini emreder. Avcı güzel prensesi öldüremez ve ona kana bulanmış bir gömlek getirir.
Yine Yunus Peygamberin hikayesi de başka bir dünya klasiğine kaynaklık eder. Yunus peygamberi okyanusta kocaman bir balık yutar. Bir müddet sonra onu kıyıya kusacaktır. Aynı şekilde politikacılardan sonra dünyada en yalancı isim olarak bilinen Pinokyo‘yu da yutan kocaman bir balina, Pinokyo’nun gıdıklamalarına dayanamaz ve onu kıyıya kusar…
Pinokyo ile politikacılar arasında ki tek fark Pinokyo’nun yalan söyledikçe burnu uzuyordu. Politikacıların yalan söyledikçe….
Firavun bir kehanete göre emir veriyordu. İsrailoğullarından doğan tüm erkek çocukları kurban edilecek. Sadece birisi kurtulacaktı. Nil nehrine bırakılan Musa. Henüz Cüneyt Arkın doğmamıştı ve onu da süt annesi dereye bırakacaktı. Kahpe bizans…
Tanrı sürekli kurban mı istiyordu yoksa günahkarlar tanrı ile arayı iyi tutmaya mı çalışıyorlardı?
İbrahim, yahudilere göre İshak’ı, müslümanlara göre ise İsmail’i kurban etmeye götürmüştü. Sonra Tarık Akan Türkiye’de yaşanmış bir oğul kurbanın filmin de başrol oynamıştı. Filmin adı ‘Adak’tı.
Ve İbrahim Tanrıya adak adamıştı. Hem çocuğu olacak hem o çocuğu kurban edecek, sanki garip bir çelişkiyi barındırıyordu ama dinler tarihi sorgulamayı kabul etmiyordu. İbrahim tam bıçağı vuracağı sırada koç çıkageldi. İshak ya da İsmail kurtulmuştu…
İsrail krallığında da çocuklar kurban ediliyordu ama çok vahşi bir şekilde; yakılarak. Çocukların yakıldığı yer bir vadiydi ve işin ilginci vadinin adı Gebna Hinnom vadisiydi. Hani cehennemde(?) yanacağız ya bunları yazdığımız için…(!)
Yine İngiltere’de Druid rahipleri çocukları kurban etmekte sakınca görmüyorlardı.
Hz. Muhammed‘in babasını da dedesi kurban etmekten vazgeçiyordu. Onun yerine 200 koyun kesecekti.
Kutsal kitaplardan çok önce yazılmış Sümer tabletlerinde kurban kesimi anlatılıyordu. Kesilecek kurbanın kulağına dua okunuyordu. Ne kadar tanıdık değil mi ?
Kurbanlar, tarih boyunca bölgesel anlamda çok çeşitlilik gösteriyordu.
Bizim Giresun Adasında Amazonlar at kurban ederken, Japonya’da Ainular ayı kurban ediyordu.
Antik Roma‘da ise en ilginç kurbanlardan birisi ile karşılaşıyorduk. Leşle beslenen bu kan renginde ki tür ”kan içici” olarak biliniyordu. Tanrıça Hekate‘ye sunulan bu vahşi kurbanın adı Tekir Balığı ya da bilindik ismiyle Barbundu. Barbun fiyatları bu yazıdan sonra yine de düşmeyecektir…
Akhaioi kabilesi ise önceleri yakaladıkları tutsaklardan en yakışıklıları, Tarık Akan olsa direk birinci sırada gidiyor, İlyas Salman ise kura çekimine kadar yırtıyor. Sonra Şampiyonlar ligi kurası gibi kura çekiyorlar. Kurada seri başı olmak bir işe yaramıyor. Direk finale çıkıyorsun ve final ölüm…
Yine Romalılar, Karadenizlilerden öğrendikleri bir fal yöntemini her sefer öncesi uyguluyorlardı. Bu fal kesilen kurbanların bağırsak ve karaciğerlerinin sıcaklığıyla oluşan buhar üzerinden sıcağı sıcağına kahinler tarafından bakılıyordu. Bu kahinlere ‘aruspicislei’ deniyordu. Bağırsaktan bakılan fal bazı zamanlar sefer için olumlu sonuç vermiyordu. Ertesi gün yeni hayvanlar kurban ediliyordu. Boğa başlı kahin sefer ile ilgili olumlu bir şey söyleyene kadar bu kurban kesimi devam ediyordu. Romalılar bağırsaktan fal bakarken biz kokoreç yapmayı daha uygun ve besleyici buluyorduk.
Orta Amerika‘da daha önce Kurban edilmiş tanrıların kesilmiş başı, çok büyük önemi olan top oynama ritüelinin kaynağıydı. Oyun dünya kupası finalini andırıyor ve büyük bir hırsla oynanıyordu, zira kaybeden ekibin oyuncuları maçtan sonra kurban ediliyordu…”Ölümüne Maç” dedikleri kavram Orta Amerika’da doğuyordu…
Babil’de ise, bazı ayinlerde başlarına keçi başı geçiren insanlar huşu içinde dans ediyordu. Ritüelin sonunda ortaya getirilen keçiler, hastalığı ya da kötülüğü uzaklaştırsın diye kurban edilirlerdi. Kurban edilecek keçiye bütün insanlığın günahları yüklenirdi. ”Günah Keçisi” kavramı doğuyordu…
Yine Süleyman‘ın Kudüs’teki tapınağının kutsanmasında, 22.000 öküz ve 120.000 koyun kesilecekti…
Vaftizci Yahya’nın mezhebinden olanlar ise güvercin ve koyun kurban ediyorlardı.
Budistler ise hamurdan yapılmış hayvan ve insanları kurban etmeyi uygun buluyordu.
Mayalarda ise kurban edilen insanın kalbi önce yerinden sökülüyor sonra kurban tapınaktan aşağıya atılıyordu.
Lamaştu‘nun öncelikli kurbanları henüz doğmamış ve yeni doğmuş bebeklerdi: gerek düşüklerin gerekse beşik ölümlerinin nedeni ona atfedilirdi. Hamile bir kadının evine sızarak, bebeği öldürmek için kadının kamına yedi kez dokunur veya ‘çocuğu süt nineden kapıp kaçınırdı”.(1)
Bu inanışla bağlantılı olarak Anadolu’da yeni doğum yapan annenin ve bebeğin kırk gün korumasız olduğu söylenir. Ve yeraltının kapıları ikisine de bu kırk gün boyunca açıktır. Korunmak için nazar boncuğu ve Kuran-ı Kerim yastık altlarına konur.
Kurban dünyanın dört bir yanında kurbanlar bazında farklılıklar gösterse de genelde aynı amaca hizmet ediyor.
Freud‘un dediği gibi :
”Kurban ayiniyle toplum içinde birikmiş olan şiddet boşaltılmış olur. Kurallarla kontrol altına alınan şiddet, bir defada tüm toplum tarafından seçilen kurbanlar ile biriken toplumsal enerjiden kurtulmuş olur”
Genelde Anadolu’da ” Sana Kurban Olayım” deyimi yaygındır. Bu alt belleğe yerleşmiş kalıplaşmış söz ile sevgi, yerine geçme isteğiyle kanıtlanmaya çalışılır.
Ama bir tek Doğu Karadenizliler için bu yerleşik kavram geçerli değildir. Onlar tanrıya şöyle seslenir ”Cesileyim saa”…
Kavurma güzeldir elbet ama üzümün kanı daha güzel ve acısızdır…
Ulaş Karakaya
Kaynaklar:
*ÇIBLAK, Nilgün “Anadolu’da Ölüm Sonrası Mezarlıklar Çevresinde Oluşan İnanç ve Pratikler”
*MITHRADATES VI EUPATOR Roma’nın Büyük Düşmanı/ Murat Arslan
*Muazzez İlmiye Çığ/ İBRAHİM PEYGAMBER (Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre )
*Ksenophon/Anabasis on binlerin dönüşü
(1)Mircea eliade / Dinler tarihi sözlüğü
*Sigmund Freud / Dinlerin Kökeni
*Marvin Harris/ Krallar ve Yamyamlar
*Büyünün – cadılığın ve okültizmin tarihi/ W.B Crow
*Fonetik analizin anahtarı/ Mahiye Morgül