
Dirim Biçim Arayışı -İbrahim Şimşek yazdı.
“Dirim biçim”in, yapıtın “oluş” süreci olarak düşünülmesi, yaşamın nasıl örgütlendiğini ve anlam kazandığını gösteren bir yapıdır. Bu yapı bireysel deneyimlerden toplumsal pratiklere, kültürel kodlardan tarihsel süreçlere kadar uzanır. Bir “dirim biçim” hem bir dünyaya ait olmanın hem de o dünyayı yaratmanın bir yoludur. Yaşamın sadece bir betimlemesi değil, aynı zamanda onu dönüştürmenin ve yeniden düşünmenin bir anahtarıdır.
Oğuz Haşlakoğlu, sanat yapma eylemini derin bir ontolojik ve fenomenolojik bir çerçeveye oturtuyor; “dirim biçim” kavramıyla sanatın yalnızca bir taklit değil, varoluşsal bir araştırma olduğunu vurguluyor ve yapıtı, canlılığın suretini yansıtan bir “oluş” süreci olarak temellendiriyor. Bu bağlamda Oğuz Haşlakoğlu’nun işleri yalnızca biçimsel ya da estetik bir kaygıya değil, varlık ile “oluş” arasındaki gerilim ve ilişkiye odaklanıyor.
Nietzsche’nin “oluş” kavramını merkeze alırsak, burada varlık, kalıcı ya da durağan bir öz olarak değil, “hareket ve değişim” olarak kendisini ortaya koyar. Oğuz Haşlakoğlu bu “oluş” sürecini yalnızca bir dinamizm olarak ele almaz, canlılığın sureti, hareketin içinde duranı, kalıcılığı da içerir. Bu bağlamda sanatçı, işlerinde “dirim biçim” olarak hem yaşayan hem de sabitlenmiş olanın paradoksal bir birlikteliğini araştırıyor. Söz konusu yaklaşım bize resmin yalnızca bir temsil (taklit) değil, hakikiliğin bir araştırması olarak yeniden tanımlanmasını mümkün kılar.
Oğuz Haşlakoğlu resimlerinde, görünenin ötesine geçen bir temsil biçimi arayışı var. Bu yalnızca retinaya çarpan bir imge değil, izleyicinin kendi varlığı üzerine düşünmesini tetikleyen bir “ayna” işlevi görür. Bu bağlamda sanatçının işlerinde form ve içerik arasındaki ilişki bir çatışma değil, bir tamamlanma biçiminde görülür. Biçim, bir yanılsama yaratmaktan ziyade, hakikatin bir parçasını açığa çıkarmak için kullanılır, figür ya da nesne sabit ve durağan görünse de izleyiciye bu sabitlikte bir hareketlilik ve dinamiklik hissettirilir. Bu da resmin fiilî oluş sürecinin eser üzerinde devam ettiğini gösterir. Eserlerin yüzeyi, bir illüzyon ya da optik aldatmacanın aracı değil, bir hakikat alanıdır.
Soyut ya da yarı soyut işlerde renkler, çizgiler ve dokular bir hikâyeden ziyade bir deneyim sunar. Özellikle ışık ve gölge oyunları, katmanlı boya teknikleri ve izleyici ile kurulan fiziksel mesafe, eserin “canlı” bir şeymiş gibi algılanmasını sağlar.
Sanatçı kendi “dirim biçim”ini yaratırken yapıt aracılığı ile varlığını dışsallaştırır. Bu süreç, yapıtın hem sanatçının bir uzantısı hem de ondan bağımsız bir oluş olarak var olmasına olanak tanır. Her iş sanatçının resmetme sürecindeki hareketin bir kaydıdır; bu yalnızca bir teknik iz değil, aynı zamanda bir varlık izi olarak görünür. Yapıtlar ressamın “oluş” halini yansıtan bir diyalektik taşır; ressam ile yapıt, özne ile nesne arasındaki sınırları bulanıklaştırır.
Oğuz Haşlakoğlu, “dirim biçim” kavramıyla cansız olanın canlıyı yansıttığı bir estetik alan inşa ediyor. Bu durum izleyiciye yalnızca bir estetik deneyim değil, aynı zamanda bir varoluşsal yüzleşme sunuyor. Sergi, sanatçının hakikatin peşinden koştuğu bir alan olarak işlev görüyor.
O nedenle “dirim biçim” kavramı, bu yaklaşımın hem düşünsel hem de görsel bir özeti gibidir.
İbrahim Şimşek
Oğuz Haşlakoğlu / Dirim Biçim
Arkitekt; Mürsel Paşa Cad. No:169, Balat
4 Ocak 2025 – 6 Şubat 2025 arası izlenebilir.