KÖŞE YAZILARI

Mülteciler Arafta

Gülhan yazdı...

Mülteciler Arafta – Gülhan yazdı.

Mültecilerin arafta kalan hayatları ‘Cinayetler’ serisi çalışmalarımda big bang etkisi taşır.
1998 yılıydı; İzmir Saat Meydanı, Valilik binası önünde karşılaşmıştım ilk, geri-gönderme merkezine götürülen mültecilerle. Onların, tıkış tıkış dolduruldukları otobüs camlarından bana bakan gözleri hala yüreğimde.

Yine aynı günlerde, İzmir’de açık, güneşli, imbatsız günde batan mülteci botu ve ölen mültecilerin haberini duymak sarsıcı soruyu uyandırmıştı zihnimde: Fırtınasız havada nasıl batardı göçmen tekneleri? Kağıttan mıydı o gemiler?

Ulysses çevirisine eleştiri yazdığım aynı dönemde; Editörümle yazı üstüne çalışıyorduk. Editörüm; kahramanın memleketine dönmeye karar verdiğinde nasıl arafta kaldığını anlatırken göçmenlerin arafta takıldıkları gerçeğinde kalakaldım.

90’lı yılların sonlarında yaşadığım bu kesişmeler beni insanlığın en karanlık tarafını araştıran meraklı bir gezgine dönüştürdüler. İlahi İlham ışığının yolumu aydınlattığı bu karanlık dehlizlerde yürüyorum. Araştırıp okuyup gerçeklerle yüzleşiyorum. Biriktirdiğim verilerle İnsanın diğer tüm öldürme eylemleri üzerine işler üretiyorum.

Göçmenlerin arafta ki dramatik yaşamlarını ve ölümlerini Mülteci Cinayetleri adı altında işleyerek güncel sanat alanında üretip sergiliyorum. İstiyorum ki hiç kimse duyarsız kalmasın bu toplu ölümlere. Umuyorum ki insanlar gönülden duyarlar ve biter mültecilerin çilesi. Göçmen, Mülteci, Sığınmacı, Muhacır, Mübadil, Gurbetçi, Göçer, Misafir, Gezgin, Sürgün, Yabancı… Öteki!.. Öteki değil İnsan!..

Hala üretiyorum; Kulakları balmumuyla tıkalı, at gözlüklü – görmez duymaz- insanlara. Ötekileştirilmesin insanlar. Duysunlar da görsünler de bitsin mülteci cinayetleri.

İnsanlar topraklarından bağlarını koparıp Yola çıktıkları an; ne geride kalan hayatları onlarındır ne de gittikleri yerlere aittirler. Hayatta kalabilirlerse eğer; Arafta, lanetli bir yolculuktur öte kalan ömürleri.
Geri dönebilenler ise tıpkı, yolun değiştirdiği kahraman Odysseus gibi eskiye, yurtlarına, kendilerine ve tüm bağlarına yabancıdır.

Mülteci olup yola düşenlerin çoğu tüm varlarını yoklarını satarak acımasız umut tacirlerinin ellerine düştüler. İnsan kaçakçılarının Kağıttan Gemilerine umutla pür neşe binerken; bilip de bilmezden geldiler; o teknelerin, botların sonları olduğunu. Kurtulma olasılıklarının yok kadar az olduğunu. Yine de yola çıktılar. Umut… Binlerce Mülteci Akdeniz’in o sakin fırtınasız sularında eriyen kağıttan gemilerde; Umutları, hayalleri, nefesleriyle sessiz çığlıklarla can verdiler.

Kaybolup gittikleri Akdeniz’in kap-kara sularında mültecilerin ruhları arafta, bedenleri/cesetleri kıyıda, kanları Akdeniz’in suyunda kala kaldı. Ah!.. Akdeniz’in suyu kandan. Akdeniz’in suyu kanlı. Hiç kimse temizleyemez bu vahşeti.

Büyükada ile İstanbul arasında vapurlarla gidip gelirken çok fırtınalara yakalandık. Lodos karayel poyraz estirirdi fırtına tanrısı. Batmazdı hiç bir vapur tekne motor. En çok da o fırtınalarda düşünürdüm neden sadece mültecilerin gemileri batar? Denizde kağıt gibi erirler? Neden sadece onların gemileri kağıttandır?

Yıllara Göre Akdeniz’de Boğularak Ölen Mülteci Sayısı:
• 2014 yılı: 3.289 kişi
• 2015 yılı: 4.055 kişi
• 2016 yılı: 5.136 kişi
• 2017 yılı: 3.139 kişi
• 2018 yılı: 2.337 kişi
• 2019 yılı: 1.885 kişi
• 2020 yılı: 1.449 kişi
• 2021 yılı: 2.048 kişi
• 2022 yılı: 2.411 kişi
• 2023 yılı: 3.129 kişi
• 2024 yılı: 8,938 kişi.
Kaynak: IOM

Sergide sergilenecek işlerden seçmeler:

-Kağıttan Gemilere Bindi Mülteciler
2015-2016 tarih aralığında ürettiğim Kağıttan Gemilere Bindi Mülteciler adlı; birbirinden bağımsız Dört Resimle birlikte 800 adet Kağıttan Gemiden Oluşan Enstalasyon.
2015 yılında 19 Nisan 2015’de Akdeniz Sicilya Kanalında batan bir gemide resmi kayıtlara göre 800 mülteci boğularak hayata veda etti..!
Çalıştığım Dört resim ve yerleştirme bu gemide ölen mülteciler içindir.

-Sirenetta
Mitsel Deniz Kızları da denizlerini terkedip sahile çıktıklarında Arafta kalan mültecidirler artık. Taşın üstüne oturmuş arafta bir siren; balmumuyla tıkanmış kulaklara sessiz çığlıklar atıyor. Avuçlarında kana bulanmış Akdeniz’in suyu, Ullyses gibi dolanmış dikenli tellere. Sirenetta duyuyor Mğltecilerin çığlıklarını. Dur! Dur diyor kulakları balmumuyla tıkanmış görüp de geçip gidenlere..Ah o -görüp de geçip-gidenlere…

-Trotsky’nin Adları
Neredeyse tüm ömrü mülteci olarak Hapiste ya da sürgünde geçen Trotsky, tarihe kalıcı izler bırakmıştır. Pek çok takma isim kullanmıştır. Trotsky takındığı adlarla hangi surete bürünürse bürünsün aslını kaybetmemiştir.

Suretler asılları gölgeleyemezler. Soyadını kullanmayı redden bir Sanat işçisi olarak söylemim; bizlere takılan bu adlar soyadlar kimlik kodları, pasaport numaraları, aidiyetleri bize yüzlerimizi unutturdu. Bu adları takıp takındırmalar aslımızı gölgeleyemez, ifade edemezler.

-Kan Davası
Annelerin oğullarına giydirdiği kanlı gömleği kullandım tuvalimde. Beyaz gömlek üzerinde kurşunlar ve katrankarası kan.
Bağların en güçlüsü kan!.. Öyle yücelttilerki aynı kandan olmayı; kan bağlarını kan davasına dönüştürdüler. Kanımsın!.. Kanlımsın!..
Kan davasınını analar sürdürür anadoluda. Oğullarına babalarının kanlı gömlerini giydirerek; o kanın erkeklerini mahkum ederler katilliğe. Omuzlarında ağır bir dava ile o prangalı erkekler kanlılarının erkeklerini katlederler. Kan davası bir kanın diğer kanın son temsilcisini yok edene kadar sürer. Akan kan katran karası bir soykırımdır.
Yok olan hayatlar, memleketinden kaçıp göçen insanlar. Terkedilen köyler, topraklar. Zorla evlilikler, yetimler, dullar ve göç!.. Kan davasından kaçanların göçleri ve sebep oldukları sosyolojik sonuçlar ise çok daha derindir.

-İki Yabancı
Kadın cinayetlerini çalışırken pek çok yabancı kadın adını gördüm listelerde. Bazılarının adları bile yoktu. Bağlarından kaçmışlardı umutla. Yola çıktıkları andan itibaren onlar da arafta kaldılar. İlk önce sınır boylarında öldürüldüler. Hayatta kalabilenlerin pek çoğu ise ya beraberindeki yada yolda buldukları erkek şiddetiyle yaşamlarından koparıldılar. Yabancı Kadın Cinayetlerinin öteki yüzünde ise özgür gezen kadınlar vardı. O güzel kadınlar geldikleri kültürün erkeklerine çok yabancı ve farklıydılar. Yabancı güzelliklerinin cazibesi ise onların katledilmesine neden oldu.
Tüm bu kadınlar erkek şiddetinde yok edildiler. İki Yabancı adlı işimle onları üzüntüyle anıyorum.

Gülhan
Nisan 2025

Beş Farklı Ülkenin Sanatçıları Bu Sergide: ‘Bağlar, Gölgeler Ve İzler’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu