Ferdi Tayfur ve Paraşütteki Çocuk – Nevzat Yılmaz yazdı…
Yaşam ne tuhaf şey. İnsan başladığı noktaya dönebiliyor. Dönemler, değişimler, yaşanan dar geçitler, keşişen yollar…
1974’ten başlayarak Ferdi Tayfur hayranı olduğumu söylesem… “Susadım çeşmeye varmaz olaydım”ı dilime dolayarak, Orhan Gencebay taraftarlarına meydan okuduğumu, “Huzurum kalmadı” da köyüme özlemimi dile getirdiğimi söylesem, ne dersiniz?
Bir yanda Ruhi Su, Zülfü Livaneli gibi adlar, ama ille de Ferdi Tayfur… 1976’lar Trabzon’dan okumak için göç ettiğim Zonguldak’ın şimdi ilçe olan Kozlu’sunda Kılıç Mahallesi’nin dik yokuşları…
Bu dik yokuşlarda çocuk yüreğimle kaç kez kim bilir “Susadım Çeşmeye”yi, icra etmişimdir. Hem de ara nağmeleri ağzımla icra ederek… Güzel yıllardı. Göç etmiştik ve de köyümüze olan özlemimi ben Ferdi Tayfur’la gideriyordum. Her filmi geldiğinde Tanyeri Sineması’na filmden yarım saat önce gidiyordum. Afişlere uzun uzun bakıyor, neredeyse bir fotoroman havasında yerleştirilen filmden fotoğraflarda filmlerinin öyküsünü arıyordum… Her filmini Ferdi Tayfur’un en az 3 kez izlemişimdir.
1983’ten sonra bir dönemim daha var ki, bu dönem Ferdi Tayfur’u reddedip, düzenle barışık bir figür olarak gördüğüm dönemdir. 1992’den sonra ise zaman zaman haberlerini yaptığım dönemdeyse ise, yeniden Ferdi Tayfur olgusunu anlamaya çalıştığım dönemdir. Ta ki Şekerci Çırağı’nı okuyuncaya kadar…
Şekerci Çırağı, Ferdi Tayfur’un yaşamından izler, anılar olarak bilincimize çakılırken usta bir yazarın doğmakta olduğunun muştusunu veriyordu. Tıpkı İbrahim Balaban gibi… Balaban da ressamlığını yanında usta bir kalemdi.
Şekerci Çırağı, özgün bir kişi olan Ferdi Tayfur’un yazı dilinin ne denli güçlü olduğunun işaretini verse de bu bir atımlık barut olabilir miydi?
“Yağmur Durunca”yı aldım, okuyordum; kitap ortadan kayboldu. Bir daha okuyamadım.
“Paraşütteki Çocuk”, Ferdi Tayfur’un son romanı… Roman, bir zamanların popüler kişisi Tayfur’un can sıkıntısını gidermek için karaladığı bir roman olabilir miydi?
Kitap kıvrak bir kalemin, okuru içine çektiği; gerilimin dozunun iyi ayarlandığı, karakterleri yerli yerine oturturken, dönüp yerle bir ettiği ve gerçek yüzünü gösterdiği bir roman.
Yazar, neyi amaçlamış olursa olsun, bu romanı okuduktan sonra, küreselleşme çağının bize sunduklarını, sorgusuz, yargısız, irdelemesiz benimsemek safdillik olur. Bize gösterilen olgunun ardında neler var? Asıl aktör kim?
Romanın baş kişisi Ceren, Türkiye-Amerika ekseninde dönen yaşamında bir melekken, sona doğru meleğin akan makyajının altındaki gerçek yüzünü görüyoruz. Ceren, Amerika’da okurken, Amerika’nın arka planında görülen karanlık havayı, uluslar-üstü yakınsama ile dile getiriyor. Çinli bilge öğretmen Mui’nin, Ceren’in Türkiye’ye dönmesi sonrası bilge, gizemli kişiliği; görünen gerçeğin dışında kara sayfaya dönüşüyor.
Yazar, karakterlere yüklediği imajı, gerilimi yükselttiği yerde yerle bir edebiliyor. Görünen gerçeğin önüne perde çekilmiştir. Gördüğümüz perdeye yansıyan gölgelerdir. Gölgelerse yanıltıcı olabilir… Ey okur ayağını denk al.
Gördüğün her olayı, sorgula, irdele… Saf olma… Dünya bir oyun sahnesidir, herkesin gerçek bir yaşamı, bir de gerçek yaşamı ile perdeledikleri “saklı yaşamları” vardır.
Kuşkusuz, Ferdi Tayfur’un romanının kısa özetini yapacak değiliz. Yazar belli bir yetkinliği yakalamış; diliyle, anlatımıyla, özgün bir yol tutmuş bize göre.
Popüler Ferdi Tayfur’un yazdığı romanı okur gibi değil de Çukurova bölgesinin yazarlık virüsü bulaşmış bir kişisinin elinden çıkmış romanı okur gibi okudum.
Dünyaya bu coğrafyadan bakışın izleri, dizgenin çürümüşlüğünün simgeleri romanda var.
Düşle gerçek, yanılsama ile serap iç içe geçiyor. Ama ille de gerçek…
Romanda şu an verilirken geri-dönüşler, yeniden yaşanan anın resmedilmesi ustaca…
Çürüyen yan verilirken bireyin çaresizliği ve kurtuluş çabası, içindesinizdir yaşamın ve kahramanların yazgısını olduğu gibi kabul ediyorsunuz.
İç içe geçmiş öyküler, kriminal olgular, devlet yönetimi ve istihbarat…
Hastalık, ilaç, delilik ve en son gelinen nokta gerçeklik!
Anlaşılan yazar da değişikliği seviyor. 70’lerin sonunda, 80’lerin başında sürekli hafif müziğe dönüş yapacağına ilişkin haberler çıkardı basında. Bir türlü dönüş olmazdı, ama hafif müzik tadında çalışmalara da rastlardı dinleyicileri…
Sayısız filmde rol alan Ferdi Tayfur’un zamanla kendi yaşanmışlıklarından izler taşıyan romanları, dolu dolu bir Çukurovalının içdökümleri mi?
Dedik ya, virüs girmiştir bir kez. Yazarlık virüsü… Çok hareketli fay hattı üzerinde sarsıntılar bunlar.
Önyargılardan kurtulmalı ve öyle okumalı Paraşütteki Çocuğu…
Ferdi Tayfur’un yazarlığının yazdığı kitaplar ile pekiştiğini, ‘Paraşütteki Çocuk’ ile doruğa ulaştığını, inanmayanın ise kitabını okuyup bize hak vereceğini belirtelim.
Nevzat Yılmaz