Fosseptik Sanatı – Bülent Bakan yazdı…
Bilimde ve sanatta gözlemin ortak bir payda olduğunu bilirdim de Hayal Bahçelerinde dolaşmanın ortak olduğunu yeni fark ettim. Bilim de sanat gibi hayal gücü gerektiriyor. Ayda dans etmek veya Mars’ta dinozor yetiştirmek keskin bir hayal gücü gerektiriyor. Yaratıcılık konusunda ilk mızrak ucunu hayal edenin yanına yaklaşmak kesinlikle mümkün değil. Var olan bir şeylerden başka bir şeylere yolculuk yapıyoruz. Var olan şeyleri kullanıp onları güzel bir şeylere dönüştürmek olanak dâhilinde, var olanı yok edip daha kötü şeylere varmak da mümkün. Bilimde ve sanatta var olanı ‘Kiraz Bahçeleri’ne çevirmek çok daha sık rastlanan bir şey. Evrimsel bir bayrak yarışı şeklinde yaşanıyor bu iş.
Yüz yıl önce nasıl bir küreye uyanmıştı Homo Sapiens. Yüz yıl sonra nasıl uyanacak. Merak uyandıran bir konu bu. Yüz yıl önce telefonda duyulan bir ses, kaburga kemiklerinin filmi ve ortalıkta dolaşan içten içe yanan patlayan dört tekerler ‘Kübizm’ gibi bir devrime yol açmıştı. Yüz yıl önce Kübist bir resim kadar güzel bir devrim yapmıştık, bilimin ve sanatın hayal gücü ile ilerlemek yerine son çeyreklerde yaptıklarımızın sonuçları ile karşı karşıyayız. Büyük bir fosseptik çukurunun yanına oturduk ve ne yapacağımızı düşünüyoruz. Böyle bir durumda bilim ve sanattan önce ilk yardıma gelen mizah olabilir mesela.
Yirmi yıl sonrasını görebilmek olanaklı olsaydı belki de şöyle bir manzara ile karşılaşabilirdik. Dünyanın en büyük alttan ve üstten ısıtmalı mikrodalga fırını Marmara Denizi müsilajın etkisi ile tamamen kaplanmış. Bu aslında hiç de kötü olmayabilir. Bu durum yeryüzündeki cennet anlamına geliyor. Gemiler için açılan otoyollar müsilaj kırıcı gemiler tarafından açılan geçici kanallardan çıkmaz sokaktaki denize gidip gelmeye devam ediyorlar. Trafikte bir aksama olmadığından küresel kapitalizm rahat bir soluk almış. Hatta o kadar sevmişler ki çözümü Tuna Nehrinden akan irini pardon serveti katlamışlar. Küçük yelken ve yatlar için açılan havuzlarda tekneler göl manzarası ortaya çıkardığından sevimli mi sevimli bir görüntü ortaya çıkmış.
Uzun bir süre kürenin en düz ovası için bir çözüm bulunmamış. Sonunda Marmara’nın dibindeki petrolü ve gazı çıkarmıyoruz bari üstünde bir şey bulalım deyince yonca tarlaları ortaya çıkmış. Biyo-yakıtlar için çok önemli olan deneysel yonca ekimi yapılmış. Sonucunda dört yapraklı yoncalar ortaya çıkınca bunun büyük bir şans olduğu görülmüş. Marmara zaten bir rafineri denizi olduğundan hemen biyo-yakıt rafinerileri de kuruluvermiş. Yemyeşil çayırlar adaların arasından lodos ve poyrazda salınıvermiş. Yemyeşil manzaranın içinden geçen kuru yük gemileri de kürenin en yeşil fotoğrafçılarının bölgeye akın etmesine neden olmuş.
İlginç olan ise bu yeni yeşili vahşi yaşamın çok sevmesi. Kendilerine yer bulamayan vahşi hayvanlar da bu fosseptik çukurunu sevmişler ve Balkanlardan ve Ortadoğu’dan birçok vahşi hayvan bu bölgeye göç etmiş. Kuşlar göç yollarına almış bu sabah çiğini çok seven yonca tarlalarını. Hatta o kadar sevilmiş ki yonca seven bizonları ile Shoshone ve Hidatsa yerlilerinden bir oba bu yeni çayırlara bir koloni kurmak için izin almış. Arada savaş dansları ile gösteri yapıp yeni küre düzenine selam çakmışlar. Fosseptik çukurunu görmek isteyenler kürenin dört bir yanından gelip bir Fosseptik Turizmi kavramının doğmasına neden olmuşlar. En çok turist Tekirdağ Kiraz Festivali için gelir olmuş. Tekirdağ taraflarında yapılan bilimsel tarımsal denemelerde bodur kiraz türü çok iyi netice vermiş. Kürede kiraz çılgınlığına neden bu yeni ürün için borsa bile kurulmuş ve şeri üreticileri birer şube bile açmışlar.
Bu arada bu olağanüstü üründen numune almaya çalışan casuslar yakalanmış. Onlara birer tuğla şeklinde numune verip bir de beslenme kültürlerini yağlı ve baharatlı besinler ile değiştirmeleri ve üstüne şalgam suyu içmeleri tavsiye edilmiş. Şalgam suyu olmadan müsilajın tam olarak sertleşmediği ve yeterli fosfat seviyesine çıkamadığı tespit edilmiş.
Bu arada gezegen biyologları da bölgeye ilgi göstermişler. NASA’nın açtığı gözlemevi müsilajın öncelikle Mars ve sonrasında Titan ve Io için çok iyi bir örnek olduğunu tespit etmiş. Basına bu konuda demeç veren NASA Direktörü öte dünyalara yerleşmek için ilk kez bir umut ışığı doğmuştur deyivermiş. Astronotlar da artık şalgam suyu tüketmeye başlamışlar. Müsilajı uzayda üretme çabalarının çok kısa süre sonunda başarılı sonuçlar vermeye başladığını da ekleyivermiş sözlerine.
Sanatta da müsilajın etkisi çok şiddetli bir şekilde ortaya çıkmış. Müsilajın üzerinde ortaya çıkan fraktallar sanatçıları çok etkilemiş. Müsilaj renkleri çok tercih edilir olmuş. Müsilaj desenleri ile yapılan işler çok satmaya başlamış. İşlemesi kolay olan ve sertleştiğinde kaskatı olan müsilaj heykeltıraşların çok hoşuna gitmiş. Fay hatları boyunca sahilde heykel parkları ortaya çıkmış ve yeşil çayırların arasından çıkıveren heykeller ilginç bir kontrast ortaya çıkarmış.
Başarısız olan tek deney Marmara’nın göbeğinde yapılmaya çalışılan sitelerdeki betonarme deneyleri olmuş. Müsilaj binaları kusmuş ve her seferinde geri püskürtmüş. Kuzey kutbuna gökdelen dikmek mümkün olsaydı dikerdik bu olanaksız diyerek vazgeçmişler. Bunun yerine buz oteli gibi yapılar denemişler onlara da yonca akınları müsaade etmemiş. Yapılaşmaya müsait olmayınca vahşi yaşam ilk defa rahat bir nefes almış.
En büyük fayda ise deprem çalışmalarında görülmüş. Tsunami olasılığı ortadan kalkmış. Fay hatlarını örten müsilaj ise fayların şiddetli bir şekilde sarsılmasını engelleyecek şekilde kaynak yaptığı için deprem riskinin azaldığı fark edilmiş. En azından bir süreliğine bu riskin az olması ve kocaman bir deprem toplanma alanının ortaya çıkmış olması yüreklere su serpmiş.
Yirmi yıl öncesinde umutsuz bir aşk şarkısı gibi olan deniz bugün kürede çılgınlık seviyesinde bir sevgi seline yol açmış. Ortaya çıkan Kolera Salgını önemsiz bir detay. O konudaki çalışmalar devam ediyor. Sonuçta Aşk Kolera Günlerinde yaşanır. Biz Marmara’yı ve İstanbul’u işte böyle bir aşkla seviyoruz.
Bülent Bakan