Murat’ın Karanlık Dünyası – Burki Buhran yazdı…

Adam usanmıştı, bunalmıştı, sıkıntı doluydu. Ne yaparsa yapsın, bir türlü rahatlayamıyordu. Kafasından atamadığı, takılıp kaldığı düşünceler. Karman çorman zihni. Bir türlü kurtulamadığı, söküp atamadığı geçmişi. Hoşlanmadığı tavırları, abuk sabuk konuşmaları, kalp kırmaları, ani öfkesi, infilak etmesi, ve bunlardan kaynaklanan ve son dönemde oldukça artmış olan özeleştirileri. İnsan hiç kendinden sıkılır mıydı? Sıkılırdı… İnsan her şeye kolayca alışabildiği gibi her şeyden de kolayca sıkılırdı. Bizim adam da herkes gibi bir insandı sonuçta ve bunlar tamamen insanlık halleriydi.
Adam yalnızdı ve kafası çok karışıktı. Korkuyordu. Yanlış bir şeyler yapmaktan. En çok da kendinden, yapma olasılığı olan şeylerden korkuyordu. Daha önce ne yapmıştı ki, büyük bir hata mı yapmıştı, suç mu, kabahat mi işlemişti? Belki evet, belki hayır… Çünkü bilmiyordu, bilemiyordu. Hafızası artık allak bullak olduğundan hiçbir şeyi doğru düzgün hatırlamıyordu ki. Belki de belirsizlikler onu korkutuyordu, kim bilir…
Şehrin tam merkezinde, en kalabalık yerlerinden birinde, şehrin göbeğinde, tüm o curcunanın en içinde oturuyordu. Evi tam da oradaydı. Bir gün, bütün o kalabalık insan topluluğuyla birlikte yaya geçidini kullanarak karşıdan karşıya geçerken, caddenin ortasında birisi tam da gelip önünde dikildi. Bu kişi onun yaşlarında bir kadındı. Kaskatı kesilmişti ve adamın gözlerinin içine bakıp onu baştan aşağı alıcı gözüyle süzmüştü. Bu olay birkaç saniye içinde oldu. Hala yeşil yanıyordu fakat her an kırmızıya dönebilirdi.
Adam kadının varlığını algıladı ama fazla önemsemeyerek yanından geçip karşı kaldırıma ulaştı. Bunun üzerine kadın, yönünü değiştirip gerisin geri geldiği noktaya döndü. Adamın peşinden gitti ve onu yakalayamayacağını anlayınca olanca gücüyle bağırdı: “Murat !..” Adam, kalabalığın uğultusu içinden kendi ismini duyabildi ve arkasını döndü. Kadın ona doğru yaklaşmaktaydı. Ardından tam önünde durdu. Adam kadını tanıyamadı ve oldukça şaşırdı. “Murat” dedi kadın bir kez daha. “Ben Ebru, hani liseden, hatırladın mı?” diye ekledi sonra. Elli yaşındaki adam, lisedeki kız arkadaşıyla karşı karşıya olduğunu idrak etmeyi başardı nihayet. “Evet, hatırladım. Sen…” diyebildi. Ardından konuşa konuşa yürümeye başladılar. Bir çay bahçesinde oturup çay içip sohbet ettiler. Adam kadına fazla vakit ayıramadı çünkü ilgilenmesi gereken birtakım işleri vardı.
Geç saatte evine döndüğünde, akşam yemeğini yerken kadını anımsadı ve lise yıllarını ve gençliğini. Deli gençlik gerçekten çok güzeldi ama artık bir daha geri gelmezdi. Sofradan kalkıp aynaya baktı. Kendini inceledi. Tam da elli yaşında bir adama benziyordu. Sonra tekrar mutfağa geçip yarım kalan yemeğini yemeye başladı. Geriye değil, önüne bakmalıydı. Yapması gereken şey tam da buydu.
Burki Buhran