Ben De Çoktan Alışmıştım – Burki Buhran yazdı…

“Neden aradın?” diye sordu, sesi tedirgin ve biraz da öfkeliydi. “Arkadaş olduk ya, ondan aradım, ne var ki bunda… Nasılsın?” dedim, sanki de açıklamaya gerek varmış gibi. Kimse aramıyormuş, o da alışmış, ben arayınca da gerilmiş, şaşırmış. Ayrıca telefonda konuşmak hiç hoşuna gitmemiş, ben de artık aramamalıymışım, eski arkadaşları bile aramadığına göre, ben neden rahatsız ediyormuşum. WhatsApp varmış, Messenger varmış, Instagram varmış, zaten bunların ikisinden beni engellemiş, bu çağda telefon mu kalmış? Yalnızlığa alışmış, doksanlarda yaşamıyormuşuz, ben de bir an önce alışmalıymışım ve kimseyi tedirgin etmemeliymişim. İletişim kanalları hala varmış, fakat ben kullanmayı bilmiyormuşum. İnsanlar birbirinden kopuyor, birbirinden uzaklaşıyor diye aramışmışım, bu yanlış bir tutummuş, insanlar aptal değilmiş ve ben kendimi ne zannediyormuşum. Artık kapatıyormuş ve sonra kapattı…
Ben de onu bir daha aramamaya, ona bir daha mesaj atmamaya, bu garip kadını bir daha rahatsız etmemeye karar verdim. Zaten herkes deli gibiydi, benim de hiçbir farkım yoktu, insanlara bir şeyler olmuştu, tabii ki bana da bir şeyler olmuştu. Ve artık geriye dönüş yoktu, böyle yaşayacaktık herhalde, adını ben koyacak değildim. O kadın yanılıyordu, ben de çoktan alışmıştım. Sadece bir türlü geberip gitmemiştim bu dünyadan. İşte buna gerçekten çok şaşırıyordum, aslında çoktan ölmüş olmam gerekirdi, fakat bir şekilde, nasıl olduysa hayatta kalmıştım. Bunu başarmış olduğum bir şey olarak görmüyordum, bence tamamen şans eseriydi, ve işte gelmiştim bugünlere. Hala ayakta ve tek parça… Belki de gizemli biri doğa üstü güçleriyle beni koruyup kollamıştı. Bu fantastik düşünceye inanmak gerçekten eğlenceli olurdu. Peki bundan sonra ne olacaktı? Bunu bilen birileri var mıydı? Dünyayı boşverdim, değiştiremeyeceğim şeyleri kafama takmıyorum, fakat bana ne olacaktı?
Bu düşünceleri kafamdan atmaya çalışırken evimden dışarı çıktım. Yürüdüm de yürüdüm, bir hayli yürüdüm hiç etrafıma bakınmadan. Yaklaşık yarım saat sonra Boğaz’ın kenarına varmıştım. Simitçiden bir simit alıp boş olan bir banka oturdum. Günlerden Salı idi ve hava parçalı bulutluydu. Boğaz hala oradaydı ve ben de hala oradaydım, zaman geçiyordu. Karnım artık doymuş sayılırdı, ardından bir sigara yaktım ve etrafımdaki insanlara baktım. Hayatta kalmıştım, güçlü olan ayakta kalır derler. O kadar güçlü müydüm?
Burki Buhran