Haftanın 5 Kitabı (23 Ocak – 30 Ocak 2017)
Haftanın Dikkat Çeken Kitapları
-
Göbekli Tepe – Tanrıların Doğuşu – Andrew Collins
Andrew Collins Göbekli Tepe’ye ve civarına yaptığı yolculuğu anlatırken, günümüzde dünyanın en eski taş anıtlarından biri olarak kabul edilen 12.000 yıllık bu megalitik yapı kompleksinin planını, mimarisini, buzul çağı hayvanlarının ve insan figürlerinin muhteşem yontmalarını ayrıntılı olarak sunuyor.
Bu yapının Kitabı Mukaddes’teki Büyük Tufan gibi küresel bir felakete tepki olarak inşa edildiği savını inceliyor ve Kuğu takımyıldızından parlak bir yıldız yoluyla ulaşılan, ilk yaradılış mekânı gökyüzü dünyası için bir giriş kapısı ve harita işlevi gördüğünü anlatıyor.
Göbekli Tepe, küresel bir felakete tepki olarak mı yapılmıştı?
İnşasından Hanok’un Kitabı’ndaki Gözcüler ve Sümer geleneğindeki Anunnaki tanrıları mı sorumluydu?
Cennet Bahçesinin kalıntıları bu bölgede miydi?
Uygarlığın doğuşunu anlatan efsanelerle nasıl bir bağlantısı vardı?
-
İşte Gauguin – George Roddam
Bacon, Caravaggio, Cézanne, Dalí, Gaudi, Gauguin, Goya, Kandinsky, Leonardo da Vinci, Magritte, Matisse, Monet, Pollock, Rembrandt, Van Gogh, Warhol, Frank Lloyd Wright. Farklı ülkelerden, farklı akımlardan, sanat dünyasında iz bırakmış 17 sanatçı. Ödüllü çizerlerin kitaplara özel çizdikleri illüstrasyonlarla her biri kendi başına da bir sanat eseri adayı olan 17 kitap. hep kitap “İşte” dizisiyle sanatseverleri keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. İşte Van Gogh ve İşte Warhol’un ardından dizinin bu ayki kitapları İşte Leonardo da Vinci, İşte Gauguin ve İşte Dalí.
Bir yazar, bir heykeltıraş ve özellikle renkleri kullanışı ile ünlenen bir ressam, sembolizm akımının önemli ismi. Bir ansiklopedi bilgisinden daha fazlasını, kendi deyimi ile yaşamın daha derin gizemlerini sezip bulmak için varlıkların görünüşünün altındakileri görebilen bir hayalperest… Damarlarında İnkaların ve Güney Pasifik Adaları yerlilerinin kanlarının aktığını iddia eden, işini ve ailesini bırakıp sanatı uğruna kendini sürgüne mahkûm eden, Tahitililerin mistik dünyasında yer edinmeye çalışan bir sanatçı… Yakından tanıdıkça daha fazla şaşıracağınız bir ressam: İşte Gauguin.
Sanat tarihçisi George Roddam’ın bilgi birikimi ile ödüllü çizer S?awa Harasymowicz’in bu kitaba özel çizimleri birleşiyor ve “ilkellik” arzusuyla teselliyi sanatta arayan Gauguin’in eserlerinin üzerindeki sırlar birer birer aydınlatılıyor.
-
Paraşütteki Çocuk – Ferdi Tayfur
Ferdi Tayfur, Angeline Jolie’ye benzetilen 24 yaşındaki ikizlerin biri olan Ceren, ilginç, şaşırtıcı, sürükleyici, aşk ve gizem dolu serüvenini anlatıyor… Ceren’in odağında ikizi Seren var. Seren’in eşi Özkan, çocukları Onur ve akrabalardan, okul arkadaşlarından başlayıp genişleyen ilişkiler ağı… Bu ağ, kuşatıyor okuyanı, merakla dolduruyor. Mekân çeşitliliği, özellikle varlıklı kesimlerden olan kişiler geçidi izliyoruz Paraşütteki Çocuk’ta…
Bir aşk ekseninde geliştiği bile başlangıçta belli olmayan müthiş bir serüvenin içinde buluyoruz kendimizi. “Aşk mucizesi”nin insanın yaşamını bu denli olağanüstü değiştirmesini adım adım izlerken, müthiş bir heyecanla nasıl bir sona ulaşacağımızı düşünüyoruz sayfalar ilerledikçe. Okuyanı içine çeken bir içtenlik ve sürekli merak uyandıran düğümleriyle okuduğumuz, polisiye ile gizemi, insanın iç çatışmasıyla karmaşık ilişkileri bir araya getirerek soluk soluğa bir roman oluyor Paraşütteki Çocuk…
Dengelerin bozulacağı yıllar başlamıştır ve hem dünyada hem Türkiye’de insanların karşılaştığı çaresizlikler, kötülükler, yalnızlıklar roman kahramanlarının gözüyle gündeme getirilip tartışılır sürekli. Gizemli Çinli Kung Fu Öğretmeni Mui’nin, “Bir kere şöhret olmaya gör; çok ünlü kişiler, ancak mezarlarında huzuru bulurlar… Her şeyini, her yerinde saklayabilirsin ama gözlerinde asla saklayamazsın… Haklının hakkını iyilikle vermezsen, zorla elinden alırlar…” gibi felsefi düşünceleriyle buluşurken bir yandan da Ceren’in İtalyan okul arkadaşı ve ikizinin aile dostları aracılığıyla uyuşturucu trafiğinin bir kesitine, gizli servislere, insanların birbirini kıskanmalarındaki, çekememezliklerindeki derinliklere giriyoruz.
Ceren’in de romanın bir yerinde de dediği gibi, “Tüm bu gizemli, gizemli olduğu kadar da korkutucu Agatha Christie ya da Stephen King romanlarındaki karmaşık düzenin içine mi girecektim? Daha önce de söylediğim gibi; o benim canım, her şeyim ikizime duyarsız kalmam mümkün değildi…”
Paraşütteki Çocuk, bu duyarlılığın nasıl sonuçlandığını şaşkınlıkla okuyacağımız bir roman.
-
Muhammed’in Tümceleri – Abdullah Rıza Ergüven
“Bize göre Muhammed, ‘Her insanın dini kendi usudur, usu olmayanın dini yoktur’ demekle din konusunda olumlu bir adım atmış oluyordu. Özdeş zamanda böyle bir tümce, ne söylediğini bilen, onurlu bir insanın davranışlarını içeriyor! Kur’an’ın başından sonuna dek tanrı üzerine kimi sağlam görüşleri ve gözlemleriyle, ‘Tanrı olsa olsa böyle olabilir!’ demeye getiriyordu tanrı elçisi! Hz. Muhammed bir yandan ussal olana önem verirken, bunun hemen yanında ussal olmayan düşlemlere de yer veriyordu.
Bağnazlar yeryüzünde olup bitenleri kendi düşlemlerine göre açıklayıp yorumlarlar. Sonra da içinden çıkamadıkları kör kuyulara saplanıp kalırlar! Onlar gerçekte kendi gibi düşünenleri yakalar ve böylesi çocuksu konuşmalarla avutup kandırırlar. Bu kandırmanın, uydurunun, yalanın altında hep kendi çıkarları yatar! Bunlar yıldızların (güneşlerin) bile kendi çevrelerinde döndüklerine inanırlar çocuksu aldanışlarla. Bilgisizliklerini unutarak, yazıklı insanlara kendilerini bir şey biliyormuş gibi gösterirler! Bunlar çevrelerinde Allah’a inanıyormuş gibi davranırlar. Hep Allah’a aykırı işler yaparlar! Gerçekte onlar İslam’ın Allah’ına değil, kendi çıkarlarına inanırlar!
Gerçeği yerine koyabilmek için tabuları, basmakalıp yanlışları yıkmamız gerekir! Ne doğa, ne de toplumlar durağanlıktan hoşlanmaz. Ne gökler yerinde durur ne de yıldızlar! Din sözcülerinin çıkarlarına, düşlemlerine göre süslenip püslenen bir tanrı! Ama, neye göre, kime göre bu tanrı? Çünkü, tasarlayıp düşleyen insan ‘tanrı’ diyor. Ama hiçbir canlının böyle bir kaygısı yok insandan başka!”
Abdullah Rıza Ergüven, bu kitabında nesnelerin gerçekliğini ortaya koyan bilimden yola çıkarak, tarihsel süreçte insanlar tarafından yaratılan tanrının öyküsünü anlatmaktadır. Bilim doğanın gerçekleridir, tanrılar ise düşlerin ürünüdür! İlkel insanın başlangıçtaki görünen avuntusu, göksel dinlerle yeryüzünden alınarak göğe uçurulmuştur!
Küresel güçler tarafından, din savaşlarıyla kan gölü haline getirilen dünyamızda, Abdullah Rıza Ergüven’in sesine kulak vermeliyiz. Aksi takdirde, bu kanlı süreç insanlığın sonunu getirecektir!
-
Huzursuzluk – Zülfü Livaneli
Merhamet zulmün merhemi olamaz!
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.
Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi… Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.