Kürenin Takım Çantası Türküler – Bülent Bakan yazdı…
Günlerden bir gün küre henüz Yeni Küre Düzenine geçmeden çok öncesindeki bir kuşluk vaktini hatırladım. Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanında Aureliano Buendia’nın son anlarında hatırladığı buzu keşfettiği ana çok benziyordu. Bazen farklıdırlar ve kıvırcık saçlı dâhinin genel göreceli kuramını ispat ediverirler. Venedik Tren istasyonundan inip tarihin batığı içinde dolaşmaya başladığımda henüz kürenin bu bölümü uyuyordu. Bir iskelenin köşesindeki gondoldan taze meyve ve sebze kasalarını indiren kabzımalın söylediği aryaları dinledim. Muhteşem sesi tarihi batığın bu köşesinde yankılanıyordu. Birden fark ettim ki aslında bir ‘Karacaoğlan Türküsü’ dinliyorum. Arka planda anlatılan insan hikâyesi de aynı idi. Aynı duyguyu yıllar içinde çok hissettim. Robert Johnson uyarlamalarında, Flamenko dinletisinde, Eels’ın elemin terk etmediği parçalarında ve sayısız örneklerde. Sonuçta şunu gördüm ve hissettim; Türküler kürenin takım çantasındaki en önemli ifade biçimiydi. Buna ister mavi hüzün, ister yanık çingene türküsü deyin veya yanık bir Rumeli Türküsü dinleyin. Küresel türkülerde anlatılan Homo Sapiens’in öz hikâyesidir. Değişmez. Homeros asla yorulmaz?
Bu küresel türkülerden Homo Sapiens’in Homo Sapiens’e ettiklerinin envanterini çıkarabilirsiniz. Bizim türküler bu konuda oldukça verimlidir. Buradan küresel bir hava tahmin raporu bile derleyebilirsiniz. Küre son zamanlarda en zor dakikalarını yaşıyor. ‘Yoksulun sırtından doyan doyana’ Yıllar önce duvarın en uzunu ve gereksizi parça pinçik edilmeden az önce gelir dağılımı çok daha iyiydi.
Küreye baktığımızda manzara şu şekildedir. ‘Dertli de keklik dertsizlere dert açar’.
Ya da ‘Derdim çoktur hangisine yanayım. Ben bu derde nerden çare bulayım. ’.
Bugün küresel durum için en uygunu belki de şudur; ‘Halkalı şeker Şam fıstık. Arpalar karakılçık.’
Bu daha kestirmeden gidiyor; ‘Bu düzeni bozuk dünya yalan, ötme bülbül ötme.’
Kürenin bülbülleri yoksulun sırtına binip onun üzerindeyken sosyal medyadan ötmeye devam ediyorlar. ‘İki keklik gelir Bağdat elinden, Dost kanadını kırmış ne gelir elden.’
Yıllar önce Salvador Dali’nin yaptıklarını kendi gözlerimle görmek için yollara düşmüş ve o muhteşem eserlere bakarken ağzımda ıslak bir türkü ile kalakalmıştım. ‘Sabahleyin çifte giderken öküzüm torbadan düştü. Gördün mü? Manda yuva yapmış söğüt dalına yavrusunu sinek kapmış, gördün mü?’ O zaman tiridine banıp da para verip alamamıştım. Bugün o günkünden çok daha kötü bir alım gücümüz var. Sürrealist Türküleri dinlemeye devam ediyorum. Bir Sürrealist başyapıtı kürenin bu ucra köşesinde görmek için ne kadar bekleyeceğimiz de belli değil. ‘Duman almış dağlara güneş doğar mı?’
Kürede ‘Herkesin bir derdi var oturur içerisinde.’ Kürenin sanata ve bilime ulaşmakta hiçbir şansı olamayan sakinleri de ‘yel vurmuş pervane’ gibi ‘Ben feleğe neylemişim?’ diye sorup duruyorlar. Bizim durumumuz ise birazcık farklı. ‘Ah insan hile yapar mı? Kapı bir komşusuna. Naldırdın beni. Gül iken soldurdun beni.’
Gül iken solmuş olsak bile çözüm gözümüzün önünde duruyor. Türkülerimizin kıymetini bilmek. Türkülerimizin yaratıcısı kürenin en güzeli dilimize sahip çıkmak. Sanatı ve bilimi önce birbirine kavuşturmak ve daha sonra da halkın ayağına onun anlayacağı en güzel dilden getirmektir. Türkülerin, kendi mitolojimizin ve halk edebiyatının ustalarından Prof. Dr. Pertev Naili Boratav’ı unutmadan, en güzel türküleri söyleyip en güzel türkü yazmalarını yapan Bedri Rahmi’yi anıp en başta söyleyeceğimizi en sonda söyleyelim. ‘Türk Aşık ve Ozanları’ Ursula Reinhard-Tiego de Oliviera Pinto’dan çeviren genç müzikolog Elif Damla Yavuz. Son günlerde gördüğüm en güzel bilim ve sanat kardeşliği örneği kitap yayınlandı.
Sonuçta küresel durum. ‘Bu dünyadan fayda yok öteki de şüpheli.’ NE OLACAK BU KÜRENİN HALİ demeden önce küreden aldıklarımızı küreye geri verme zamanı geldi. Duvarlar boş kalmasın. Küresel Ağustos Böcekleri aheste ötmeye devam etsin. Biz okumaya ve üretmeye devam edelim.
Bülent Bakan