Maniyerizm ve El Greco – Şenay Lüle yazdı…

Eylül 2013. Birkaç gündür hırçın ve rengarenk bir coğrafyadayım. Roma ve Mağribilerin hüküm sürdüğü, mutlu altın çağ ve koloni fetihlerinin yaşandığı, engizisyonun doğduğu, çılgın şövalyelerin at koşturduğu, kırk yıl boyunca kanlı bir iç savaşın kararttığı, Cervantes‘in aydınlatıp, El Greco, Goya, Velasques, Picasso ve Dali‘nin renklendirdiği, resimli bir öykünün içinde dolaşıyorum. İspanya’dayım. Kıpkırmızı sangria kadar güzel, flemenko kadar hüzünlü bir şarkı İspanya!
Eski başkent Toledo’ya doğru yol alırken, manierist bir sanatçının, bir renk ustasının peşine düşmek, bu topraklarda El Greco‘yu aramak ve onun hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.
Mimari bir kütle olan Alkazar sarayının, atnalı kemerli sinagogların, cumbalı taş evlerin ve daracık sokakların arasından taş evleri seyrederek El Greco’ya doğru ilerliyorum. San Tome Kilisesinde karşıma çıkıveren manierist sanatçı El Greco’nun önemli eseri, “Orgaz Kontu’nun Toprağa Gömülmesi” adlı başyapıtı ile karşılaşıyorum.
Burada biraz soluklanıp manierizmden bahsetmem gerekirse; bu deyim ilk olarak Alman Sanat Tarihçileri tarafından ortaya atılmış olup, Rönesans ve Barok arasındaki sanatçıların ,eserlerine verilen isimdir. Vasari; Floransa’nın Geç Rönesans’ı için, “manier” sözcüğünü kötü ve değersiz anlamında kullanırken, Alman Sanat Tarihçileri ise, “Rönesans Resminin bir Değişimi” olarak kabul ederler. “Abartılı uzunlukta, küçük başlı, çok hareketli, hacim olarak yuvarlaklaştırılmış figürlerin toplamıdır” demektedirler.
Figürlerin bastıkları zemin belli olmaz. Havada uçuşuyor izlenimi veren, yüz ifadelerinden rol yaptıkları izlenimi uyandıran bu figürlerde mantıklı olmayan bir vücut kompozisyonu bulunur. Bu anlayışın temsilcileri aynı zamanda “barok” sanatının öncüleri olarak, kabul edilirken, figürlerin yüzlerindeki huzursuzlukla birlikte insan üzüntülerinin aşırı ifadesi önem kazanmıştır. Pontormo, Biranzio, Tintoretto, El Greco gibi önemli ressamlar, temsilcileri olarak kabul edilir. “Maniere” günümüzde her türlü resim kurallarını yadsıyan, sanatsal bir tutum için kullanılmaktadır.
1 Ekim 1541’de Yunanistan Kandiye’de doğan ve 7 Nisan 1614 tarihinde Toledo’da ölen El Greco, mimar heykeltraş ve manierist bir ressamdı. Çıraklık evresini Venedik’te Tiziano’nun yanında geçirmişti. Bizans Sanatı üslubunda eğitim aldı. Yirmi altı yaşında Venedik’e daha sonra Roma’ya gitti. Manierizm’in etkisinde kalan sanatçı, figürleri uzatarak, insan vücudunda zarif bir deformasyon yaratan, ruhsal yoğunluğu ortaya koyarak, dramatik resimler üreten ilk sanatçıydı. O Rönesans eğitiminden geçmiş, bir Orta çağ manieristiydi. Engizisyonda yargılanmayı göze alıp, cesur resimler yapmış, rengin biçimden daha önemli olduğunu vurgulamış, kendi üslubunda çalışmaktan ve çizmekten asla vazgeçmemişti.
Dramatik ve dışavurumcu üslubu, çağdaşlarınca tam olarak anlaşılamadı. Ancak 20 yüzyılda takdir edildi. Reiner Maria Rilke ve Nikos Kazancakis gibi edebiyatçılara ilham kaynağı oldu.
Resimlerindeki uzun figürler ve tuhaf renk seçimi, Batı Resmi ve Bizans Resminin bir karışımı olarak kabul edilir. “Orgaz Kontu’nun Toprağa Verilmesi” adlı eseriyle başlayan şöhreti, her geçen gün artmıştır. Manierist sanat Tinterotto’dan sonra en büyük temsilcisini karşımda duran “Orgaz Kontu’nun Toprağa Verilmesi” adlı eserden almıştır. Eser, “merasim” ve “mucize” olmak üzere iki parçadan oluşmuştur. Üzerinde zırh bulunan cwsedin yattığı zeminin sağında bir rahip elinde “incil”den dualar okumakta, bu figüre karşılık, diğer tarafta ölüye bakan başka bir rahip bulunmaktadır. Bu iki figür arasında Toledo şehrinin asilleri sıralanmış, beyaz kolalı yakalarıyla,”Hollanda Portreciliğine gönderme yapmakta gibidirler. Hollanda Portreciliğinin aksine hemen hepsi aynı yüz ifadesiyle, tinsel olanı yani öbür dünyayı düşünürken, sol tarafta bulunan ve ressamın oğlu olduğu varsayılan çocuk, ressam olan babasına bakmakta, eliyle iki azize işaret etmektedir. Bu suretle cenaze töreninde bulunan bu iki kişi, ruhu imanla dolu olan rahip ve yalanla kirlenmemiş çocuk yani ressamın oğlu bulunmaktadır. Ve sadece o babasına bakmaktadır. Temizliğin simgesi beyaz mendilde ise, babasının yani El Greco’nun imzası vardır.
Törene katılan diğer insanlar ise, elle tutulmayan ve ruhani bir şeyin, yüzlerine yansıyan sert bir ifade ile gökyüzüne bakarlar. Asıl değerini hakimiyetinden çok, resme hakim olan maneviyattan alan bu kompozisyon, ışık-gölge oyunu içinde açık ve koyunun bütünlüğünde akıcı ve dinamik bir rüya aleminin içinde sanatçının hayali dünyasını yansıtıyor gibidir.
Bu kompozisyon her ne kadar “manierizm”in etkisinde kalınarak meydana getirilse de konuyu bambaşka bir yöden ele alan bir göz hekimi Dr. German Beritens,”Paresos Mundos” adlı dergide, “Greco Niçin Kendi Algısına Göre Resim Yaptı?” başlıklı makalesinde, (Madrid-1912) sanatçının anlatımının gizemci oluşunu; sanatçının ayrıksı ruh halinden değil, gözlerindeki astigmat hastalığından kaynaklandığını belirtmişti. Ona göre; gözün optik niteliği, paralel ışık ışınlarının merkezi bir noktada, birleşmesini engellediğinden dolayıdır ki, doğru hatlar “kavisli” biçimlere dönüşüyor, yuvarlaklar ise “elips” şeklinde uzuyordu.
Hastalık gençlik döneminde teşhis edilseydi, tedavisi mümkündü. Fakat, El Greco’nun görme bozukluğunun artık giderilmeyeceği aşikardı. Dr. Beritens, görüşünü söz konusu yazısında bir takım kanıtlara bağlıyordu. Ferdinand Justi ve Alman Eleştirmenler de bilimsel açıklamayı doğrulayan görüşler ileri sürmüşlerdi.
Alman Bilgin Meier Grafte, (Voyage-d’Espagne, Berlin 1910) Toledolu usta üzerine şunları yazmıştı: “Elips biçimler ona özgü motiflerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Toledo’daki”Resurrection” ve “Babteme” adlı tablolarında bu tür biçimler kendini gösterir. Beden parçalarının kararlı devinimlerinde ve figürleri çevreleyen dış çizgilerde de çıkar karşımıza… demekten kendini alamaz.
Bütün bu açıklamalar, bizleri konuyu tinsel yönden ele almaktan alıkoymuyorken, Greco’yu daha iyi anlamımızı sağlıyor, bizleri heyecanlandırıyor, onun insani tarafını anlamamıza yardımcı oluyordu.
El Greco’nun sanatının amacı, dini arzuyu uyandırmak, ruhu günlük hayatın arzu ve istekleri üzerine çıkartmaktı.El Greco bir vizyonerdi. Bir çağdaşı tarafından 1611’de büyük bir filozof olarak kalbinde yanan bir ateşten, başka bir kılavuzu olmadığını söyleyebilirdi.
Ve onun eserleriyle birlikte “Hıristiyan Sanatı”nın büyük bir çağı sona ermiş bulunmaktaydı. Büyük usta Domenico Greco’nun mezarında ise; “Ey Yolcu! Sert kızıl somakiden tonozuyla, bu güzel anıt, bundan böyle tahta ve tuval üzerinde, yaşamının titreşimli duyarlılığını, en güzel biçimde yaratan bir ressamın anısını sürekli kılacaktır” yazıyordu.
Şenay Lüle
Ressam-Yazar
K A Y N A K Ç A
1-Honour Hugh-John Fleming. Dünya Sanat Tarihi, Alfa Basım ve Yayıncılık, Çev: Hakan Abacı, 2015.
2-İpşiroğlu M.Şevket, Avrupa Sanatı ve Problemleri, İst.Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları.
3-Borres Maurice, El Greco ya da Toledo’nun Gizi. Çev.: Kaya Özsezgin, İmge Kitabevi, Aralık 1997.
4-Turani Adnan, Sanat Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Ocak-1993.