
Teolojik – Realist Giotto – Özkan Eroğlu yazdı…
“Plastik filozofi” kuramımda “ontolojik yönelim” önemli bir nokta. Bu bağlamda “Teolojik- Realist” ifadesi Giotto’nun ontolojik yönelimini betimlemek için kullandığım, üstelik iki temel yönelimi bir arada düşünmeye olanak tanıyan bileşik bir kavram olması yönünde de ayrıca değerli.
Teolojik
Giotto’nun sanat anlayışının temelinde, dünyanın ilahi bir düzene sahip olduğu, insanın bu düzen içindeki yerini anlamaya çalıştığı bir dünya görüşü bulunur. Bu dönem, ortaçağ skolastik düşüncesinin hâkim olduğu bir zamandır; Tanrı merkezli bir ontoloji söz konusudur.
Giotto, konularını çoğunlukla Kutsal Kitap’tan, azizlerin yaşamından, İncil’in sahnelerinden seçer. Burada “teolojik” derken kast ettiğim, onun sanatı bir tür Tanrısal hakikatin görselleştirilmesi olarak görmesinden ötürüdür. Sanat, ilahi hakikati tasvir etmek ve izleyicide bir manevi uyanış, bir kutsal gerçeklik duygusu uyandırmak için vardır. Giotto’nun figürlerinde görülen duygu, acı, merhamet, korku, aslında insanî olduğu kadar teolojik-ahlâki konuları da bünyesinde barındırır. Bu nedenle Giotto’nun yönelimi, salt dinsel bir konu seçiminden çok daha fazlasıdır: O, dünyanın ve insanın varoluşunu ilahi bir plan ve anlam dizgesi içinde konumlandırır.
Realist
Giotto’nun büyük kırılması, tam da bu teolojik yapıyı plastik bir realizmle ifade etmesi anında ortaya çıkmıştır. Onun realizmi forma sırtını yaslayan bir teknikten ibaret değil, varlık anlayışına dayalı bir plastik vizyondur.
Yüzlerde duygu, bedenlerde ağırlık, mekânlarda derinlik yaratmıştır. Giotto’nun figürleri, soyutlanmış ikonografik temsiller değildir; etli canlı bedenlerdir, yer çekimine tâbidirler. Bu, Tanrı’nın dünyasını göğe çekerek değil, yeryüzüne indirerek anlamaya çalışan bir gerçeklik anlayışıdır.
Realist dememizin nedeni; onun Tanrı’nın hikâyesini anlatırken bile, bu hikâyeyi dünyevileştirmesi, yani yaşanabilir, hissedilebilir ve algılanabilir bir düzleme çekmesidir.
Giotto, ne sadece bir ikon ressamı gibi soyut ve uhrevi anlatıya sıkışmıştır, ne de sadece gözlemci bir doğa ressamı gibi dünyevileşmiştir. Onun ontolojik yönelimi, hem kutsal olanı tanımaya ve ondan etkilenmeye açıktır (teolojik), hem de bu kutsal olanı, duyularla algılanabilir bir gerçeklik içinde göstermek ister (realist).
Bu nedenle “Teolojik-Realist” demek, “Varlığı Tanrı’da temellendiren, fakat bu varlığı yeryüzünde, insanlar arasında, somut form ve duyumla ifade eden bir yönelim” demektir.
Özkan Eroğlu