Zen Bahçesinin Sırlarında Kendini Bulmak: ‘Moya’

Ange Yayınları’ndan çıkan Aytaç Özge’nin kaleminden “Moya”, bilimkurgu ve fantastik öğelerle harmanlanmış üç farklı hikâyeden oluşan büyüleyici bir serüven sunuyor.
“Moya”, okurları eski Japonya’nın Kyoto prefektörlüğüne, Huzurlu Ejderha Tapınağı olarak bilinen Ryoan-ji Tapınağı‘na götürüyor. Bu tapınak, huzur veren Zen bahçesiyle ünlüdür. Bahçede on beş adet kaya bulunur, ancak ne kadar dikkatle bakarsanız bakın, sadece on dört tanesini sayabilirsiniz. Bu fenomen, derin bir felsefi anlam taşır. İnanışa göre, aydınlanmaya ulaşan biri yükselir ve tüm kayaları birden görebilir.
Aytaç Özge, bu Zen bahçesini hafızamız, anılarımız ve düşüncelerimizi saklayan kendi zihnimiz olarak tasvir ediyor. “Moya”, okurları kendi zihinlerinde aydınlanma arayışına çıkaran, düşündürücü ve derinlemesine işlenmiş hikâyeler sunuyor. Her bir hikâye, okura kendi içsel yolculuğunu keşfetme fırsatı veriyor.
Bilimkurgu Türünün Ağır Bastığı “Moya” Üç Bölümden Oluşuyor
Fantazi ve korkunun yanında ağırlıklı olarak bilimkurgu öğelerini barındıran Moya’da üç ana başlık bulunuyor: Koza, Yasak Bölge ve İlk Temas.
Koza
“Ben bir akıl hastanesiyim.”
Koza adlı akıl hastanesinin dilinden anlatılan sıra dışı öykü, çamaşır makinesi sesleriyle rüyaya dalan bir hastanenin başından geçenleri aktarır. Bu alışılmışın dışındaki akıl hastanesi, içindeki hastalara göz kulak olur ancak bir gün sıra dışı bir ölümle karşılaşır ve cinayeti araştırmaya başlar. Ölümler artıkça hem kendi varlığını hem de hastaların ölümlerini sorgular. Duvarların arasında sıkışmış gibi hisseden Koza, hastaneye yeni gelen ve değişik yaratıklardan oluşan özel serinin, ani ölümler üzerindeki etkisinden şüphelenip bu hastaların odalarına sızmaya karar verir. Bu odalardan birinde karşılaştığı kendi gibi sıkışıp kalmış sırtından hamile kadınla olan iletişimi, Koza’yı varlığının ve kimliğinin derinliklerine götürecektir.
Yasak Bölge
“Sana yalan söyleyeceğim. Var olmamış bir yer ile yok olmuş bir insanın göbek bağını anlatmaya hazırım artık. Sana yalan söyleyeceğim. Olmamış demiş miydim, yoksa var mıydı? Işık yok, zaman yok, damar tünelinde sürünerek ilerliyorsun. Keskin kan kokusunu alıyor musun?”
Nora, sıradan yaşamına kendi hâlinde devam ederken bir gün vücudunda ve ruhunda türlü değişimlere tanık olmaya başlar. Vücudu ve ruhu çürümeye başlamış gibidir. Aynı zamanlarda denizin ortasında kendiliğinden ortaya çıkan bir adanın gizemi ve adadan yayın yapan Muhabir’in anlattıkları ilgisini çeker. Böylece Nora vücudundaki değişimler ile adanın içinde olan olaylar arasında bağlantı kurmaya başlar. Muhabir ise bu adanın derin gizemlerini çözmek için farklı maceralara adım atar.
“İnsanların fikirleri değişiyor, mekânları niye değişmesin?”
İlk Temas
“Kentlerin en güçlüsü Oz; kendi başına denizde özgürce yüzen, şekli dik duran bir ispermeçet balinasına benzeyen kuyruklu bir kıta gibiydi.”
Platon’un Devlet kitabıyla yönetilen Oz adlı ana kentte yaşayan Psikiyatr Goo, çocukların beyinlerine yerleştirilen kafa kayıtları ile erken yaşta yaşanan travmalara çözüm bulan bir doktordur. Sevdiği arkadaşı, dedektif görevi gören suç uzmanı Ali bir cinayeti aydınlatmak üzere elinde bozuk bir kafa kaydıyla onun yanına gelir. Bundan sonra çözülemeyen cinayetlerden Oz kentinin sırlarına kadar uzanacak zorlu bir serüven başlar.

“Yakın Bir Gelecekte Akciğer Kanseri Şeklinde Bir İfade Kullanmayacağız”