Höllük Elemek – Cemil Biçer yazdı…
Çok sevdiğim bilindik bir Anadolu ezgisidir bu asker türküsü. Ülkenin son 300 yılı savaşlar ve göçlerle acı içinde geçtiğinden bu travma ister istemez kültürümüze de yansımıştır. Bu türkü gibi daha yüzlerce ağıt vardır kültürümüzde dinledikçe insanın ciğerini dağlar:
Eledim eledim, höllük eledim,
Aynalı beşikte Canan, Bebek beledim.
Büyüttüm besledim, Asker eyledim,
Gitti de gelmedi Canan, buna ne çare,
Yandı Ciğerim de Canan, buna ne çare.
Zamane anneleri bebelerini ‘ultra prima çiş bezleri’ ile belediklerinden olaya tümü ile yabancıdırlar. Höllük onlar için sadece kuru toprak ufantısıdır.
Anadolu’da; alüvyonların getirdiği sedimanter bir çeşit topraktır höllük. Sadece çişi tutmak amacıyla alt bezi yerine kullanılmaz, ısıtılarak kullanıldığından çocuğu sıcak tutmaya da yarar. Mercimek büyüklüğünde elenen höllük, vücudu yakmayacak ısıda tavada kızdırılır, kundak bezinin içine serilen höllük bezine yayılır, sonra sarılarak çocuk bunun üzerine yatırılırdı. Böylece hem sobalı evlerde çocuk sıcak kalır hem de çişi çok emici olan höllüğe geçerdi (yani ar ediyorum, yoksa neredeyse kedi kumu gibi bir madde diyeceğim, demiyorum) ve çocuğun altı iki de bir açılıp bozkır ayazında üşütülmezdi yavrucuklar. Ufalanan höllüğün tozu ise pişik tedavisinde kullanılırdı.
Anadolu kadını yoksulluk ve çaresizliğinin ilacını yine yaşadığı coğrafyayı gözlemleyerek çözümlemiştir. Höllük toprağı bulacaksın, eleyeceksin, pişirip fırınlayacaksın ve bunların hepsini kaynanadan, kayın atadan gizli yapacaksın. Vay benim dertli anam, vay benim naçar Anadolu kadınım kurbanlar olayım size.
Bu yoksulluk içinde büyütebildiğin kınalı kuzularını on beşine gelmeden nedenini bilmediğin ama sonuçları herkesçe malum kanlı savaşlara göndereceksin. İster Türk anası olsun, ister Kürt, ister Yezidi, ister Çerkes anası olsun bu coğrafyada yaşayan tüm anaların hakkı ödenmez, büyük vebal altındayız dostlar.
Ultra prima çiş bezinin spesifik özellikleri üzerinden eyyamcılık yapacak değilim. Sadece radyoda çalan bu hüzünlü ezgi göz pınarlarımda yoğunlaştığından paylaşmak istedim duygularımı.
Bir güzel Simâdır aklımı alan,
Aşkın sevdasını Canan, Sineme saran.
Bizi kınamasın ehl-i Din olan.
Gitti de gelmedi Canan, buna ne çare,
Yandı Ciğerim de Canan, buna ne çare.
Sizin hiç çocuğunuz öldü mu?
Benim öldü!
Sarı saçlı, mavi gözlü taş bebek gibi bir kızım öldü benim. Akşamdan sevip okşadık ultra prima beziyle beleyip yatırdık yatağına. Sabah eşimden önce uyanıp koynumuza almak için beşiğine gittiğimde mavi gözleri boncuk boncuk bakıyordu bana tıpkı bir TAŞ BEBEK gibi öylece bakıyordu sadece.
Nedeni bilinmeyen bebek ölümleri diye geçiyormuş tıp literatüründe bu tür vakalar!
Anadolu kadınları yine höllük elesinler… Aynalı beşiklerde bebek belesinler ama çocukları ölmesin istiyorum.
Sizin hiç çocuğunuz öldü mü? Benim öldü…
Bundandır benim sarı saç ve mavi göz tutkum, bundandır bu türküyü her dinlemede ağlamaklığım, siz hiç ağlamayın dostlarım… Sizin hiç ölmesin çocuklarınız.
Cemil Biçer