SÖYLEŞİ

İrfan Alış: ‘Bu Müzikal İle Toplumun Hamiyet’e Olan Borcunu Ödüyoruz’

Peyk grubunun solisti olduğu kadar babasından miras kalan şiir yazma yeteneğiyle içsel-duygusal şarkı sözlerinin yazarı olarak da tanınan İrfan Alış, bu kez ‘Hamiyet’ adlı müzikal projesiyle karşımıza çıkıyor ve bu projenin arkasındaki hikayeyi bizimle paylaşıyor.
Ayrıca röportaja sürpriz katılımı ile değer katan ünlü rock yıldızı Teoman’ın İrfan Alış için söylediği samimi sözler ise iki değerli sanatçının dayanışmasına güzel bir örnek oluşturdu.

Röportajımızda İrfan Alış, ‘Hamiyet’ müzikalinin nasıl başladığını, projenin içeriğini ve mesajını, sahne tasarımını ve atmosferini, müziğin hikayeye katkısını, geçmişten geleceğe bırakmak istediği mesajları ve çok daha fazlasını paylaşıyor.

Bu röportaj, İrfan Alış’ın sanatsal bakış açısını, toplumsal duyarlılığını ve müzikal projelerine olan tutkusunu detaylı bir şekilde yansıtıyor. ‘Hamiyet’ müzikali, sadece sanatsal bir performansın ötesinde, toplumun önemli gerçekliklerine ve insan ilişkilerine dokunan bir hikaye olarak öne çıkıyor. İrfan Alış, bu projenin arkasındaki duygu ve düşüncelerini paylaşarak gelecek nesillere ve okurlara ilham veren bir mesaj sunuyor.

Peyk İrfan Alış: 'Bu Müzikal İle Toplumun Hamiyet'e Olan Borcunu Ödüyoruz'

KitaptanSanattan.com / Elif Doruk

‘Bu işin prodüktörü Peyk’

  • Sanat camiasında müzik alanında çok farklı bir yerde duran, hatta aykırı olarak da nitelendirilen bir grubun vokalistisiniz. Sadece bununla kalmayıp, içsel-duygusal birçok şarkının da söz yazarısınız. Size babanızdan miras kalan şiir yazma yetisine de sahip olduğunuzu biliyoruz. Ayrıca oyunculuk, tasarım gibi hemen hemen sanatın birçok disiplinleri ile bağınız, ilginiz var. Şimdi ise karşımıza ‘Hamiyet’ adlı bir müzikal ile çıkacaksınız. Size gelen birçok teklifi reddettiğinizi bilmemize rağmen böyle bir projenin içerisinde olmayı nasıl kabul ettiniz?

Bu işin prodüktörü Peyk. Yani bu müzikal, bizim kendi projemiz. Bu konuda da bize en büyük desteği Işıl Kasapoğlu verdi. Aslında ilk başta yarım saatlik bir şarkıdan bahsediyorduk ve onu çok sesli yapmayı düşünüyorduk. Sonra o şarkıda istediğimiz gibi gitmeyen şeyler olunca, Işıl Kasapoğlu’na dinlettik kayıtları. “Bence bunu müzikal yapmalısınız” diye bir fikir attı ortaya. Biz de bunun üzerine biraz düşündük. Zaten şarkıda bir hikaye vardı. Gerçek bir hikaye. Bu gerçeklikte bizim hikayemiz çok karanlık ve sadeydi. Hamiyet, gerçek hayatta da var olan biriydi. Onu daha çok toplumu anlatan hikayelerle de birleştirerek, tekrar yazmaya başladım. Sonra bu hikayeyi Deniz Madanoğlu’na götürdüm. Ondan öncesinde de bir iki denememiz oldu. Arkadaşlar destek verdi ve sonunda bu senaryo süreci başladı. Senaryo süreci hızlı ilerledi. Bu yaz, düzeltmelerini tamamladık. Eylül ayının başlarında provalara başladık. Ataşehir Belediyesi, çalışmamız için bir salon verdi. Şarkılar hazırdı. Peyk’in var olan şarkılarından bu senaryoya çok uygun olanlar da vardı. Mesela ‘Denizdeyim’ gibi. Onları da senaryonun içine ekledik.

Hamiyet, aslında benim çocuklukta tanıdığım birisi. Ben çocukken bizim evimize gelen, akli dengesi yerinde olmayan, korkunç bir kadın. Hamiyet ile yaşamış ve onu tanımış bir çocuk olarak daha sonra onu ve davranışlarını hayatta anlamlandırmış olmam bu projeyi oluşturmamdaki en büyük etken oldu. Bildiğim bir insan ve yaşanmışlıklar üzerinden birçok kesime, birçok yaraya değinecek olması böyle bir projenin içinde olmam ve başlamak için yeterli bir sebep.

  • Bir gönderide müzikalin temel hikayesi-konusu olan Hamiyet’in karakteri için ‘içi masum, dışı korkutucu’ bilgisini paylaştınız. Hamiyet’in gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki zıtlığı gibi verdiğiniz bilgilerden çıkarttığımız kadarı ile çatışma, oyunun ana teması mıdır?

Aynen öyle. Ama biz Hamiyet’e gerçek hayatta hep var olduğunu bildiğimiz şeyler ekledik. Hamiyet gerçek hayatta hiçbir şansı olmamış biri. Hayatının tamamını korkunç bir şekilde yaşamış, toplum tarafından linç edilmiş bir kadın. Biz, O’nu açıkçası kaybeden biri gibi değil de ‘deli’ ama yetenekli biri olarak yansıttık. Yetenekli bir deli haline getirmek istedik. Tabi, böyle bir şey gerçek hayatta yoktu. Hamiyet, bu müzikalde hayali arkadaşlar edinen, toplumda gördüğü sıkıntılardan dolayı şarkılar yapmak isteyen şarkılara sığınan bir kadın. ‘Pazar Yeri Sinekleri’ diye bir grubu dinlemeye gidiyor mesela. (Pazar Yeri Sinekleri de Peyk’in Peyk olmadan önce ki Serdal Ersoy ile grubumuza isim arayışlarındayken seçenekler arasındaydı.)
Bir kadının hikayesini bir kadın yazmalıydı ve kadın psikolojisinden çok iyi anlayan, bizim de şarkılarımızı beğenip senaryosunu yazdığı Masumlar Apartmanı dizisinin finalinde kullanan Deniz Madanoğlu, bu hikayeyi kurgulayabilecek en doğru isimdi.
Deniz Madanoğlu’na senaryoyu yazmadan önce örgüyü çözebilmesi adına ona Hamiyet ile, Peyk’in geçmişi ile ve bu biraz da benim hikayem olduğu için benim ailem ile ilgili bilgileri verdim. O da bu hikayeden yola çıkarak bu senaryoyu biraz da hayal gücü ve kurgu ile yeni bir hikayeye doğru götürdü. İç dünyası ve hayatla çatışan ‘Hamiyet’, tam olarak bu şekilde ortaya çıktı.

‘Her ailede bir Hamiyet varmış’

  • Erol Babaoğlu’nun yönetmen olarak bu müzikali sahnede nasıl bir görsellik içinde tasarladığını anlatabilir misiniz? Sahne tasarımı ve atmosfer hakkında neler söylersiniz?

Müzikalde epik sahneler çok var. Yani alışık olmadığımız tiradlar var. Oyun akışında karakterler, gerçek hayattaki kişilerden ziyade daha çok simgesellik taşıyorlar. Bu durum kötü gözükebilir ama estetik bir  duruş da arıyoruz. İnsan bir işin içine girdiğinde yabancılaşamıyor, dışarıdan bir göz gibi bakamıyor.. Ama şunu diyebilirim; sürprizleri de var. Örneğin finali çok değişik. Biraz ters köşe. Dışarıdan çok analiz edemediğimiz bir şeyi içine girdiğimizde farklılaştırabiliyoruz. Erol Babaoğlu da başka bir anlatım oluşturma derdinde. Bu projeye O da çok inandı. Birlikte harıl harıl en ince detayına kadar çalışıyoruz. Kendisi zaten çok başarılı bir yönetmen. Altın Portakal en iyi yardımcı oyuncu ödülü var. Aynı zamanda çok farklı bir kafa yapısı ve muhteşem bir oyunculuğu da var.
Bu müzikal, klasik bir anlatımla değil de sahnede bazı bölümlerde müziklerle ilerliyor. Yani koro gibi söylenen oyunlarda olduğu gibi değil de bazı yerlerde tiradlarla müziğin üzerine söyleniyor. Ve bu oyuna oldukça heyecan ve başka bir arayış katıyor. Bunların hepsi kolektif bir çalışma oluşturuyor. Erol Babaoğlu yönetmenliğine rağmen müzikal anlamda Peyk’in katkısına açık ve dolayısıyla böyle olunca ortak bir akıl oluşuyor. Sonuçta ne yapmamamız gerektiğini önce söylüyor, ne yapabilirizi de tartışıp her an yeni bir durum ve kurgu buluyoruz. Her prova da ayrı bir güzellik daha dahil oluyor. Bu şekilde müzikleri çok iyi, yerine göre gücü, şiddeti, korkuyu üst düzeye taşıyan destekleyen bir iş çıkıyor ortaya.
Ayrıca bu camianın ve işin içinde olduğum için de çoğu dostum olan ekip bu projeye her şeyden önce yüreklerini koydular. Kalabalık ve bu işe sonuna kadar inanan bir ekibiz. Ama şunu da söylemeliyim ki anlattığımız hikaye açısından bizi oldukça yıpratan bir süreç geçirdik; bazı zamanlar panik, bazı zamanlar mutluluk, bazı zamanlar stres…Bir yandan da Hamiyet’in hikayesinde herkes kendi hikayesini yaşadı. Çünkü Hamiyet, üçüncü sayfa haberlerinde de gördüğümüz gibi Türkiye’de hala devam eden hikayelerin bir yansıması. Hamiyet’in hikayesi de böyle bir hikaye. Her ailede bir Hamiyet varmış. Üçüncü sayfa haberleri, Hamiyetlerle dolu. Yazma sürecine girdiğimizde herkesin hayatında bir Hamiyet olduğunu gördük. Bunu fark edince ekipte herkesin küçük de olsa yaraları kanadı. Çünkü toplumumuz bu konuda yeri geldiği zaman empati yapmıyor maalesef.

Röportajın Sürpriz Konuğu Ünlü Rock Yıldızı Teoman

Peyk İrfan Alış: 'Bu Müzikal İle Toplumun Hamiyet'e Olan Borcunu Ödüyoruz'

Röportaja sürpriz katılımı ile anlam katan sevgili Teoman’ın İrfan Alış için söylediği samimi sözler aslında bütünsel olarak birleşmiş bu güzelliğin özeti tadında…

‘Bu olağanüstü projenin yanında olacağım’

İrfan, çok çok uzun yıllardır yaptığı şeyleri takip ettiğim büyük bir sanatçı. Onu övmek için söylemiyorum, gerçek düşüncem bu. İğne ile kuyu kazan gerçek sanatçı tipolojisinin Türkiye müziğindeki en büyük ismi bence. Onunla tanışmamız yeni. Görür görmez de yüzüne söyledim bunları. Bir taraftan da imrendiğim bir kişilik. Peyk, ünlü gruplardan sayılmasa da çok önemli bir yer tutuyor Türk müziğinde. Bu projeyi-müzikali bir gün ayak üstü anlattı. Bayıldım. Sonra bu işin içinde olmayı ben teklif ettim ona. Ne görev olursa yapacağımı söyledim. Herhangi bir sorun ya da üzerime düşen bir görev olduğunda sonuna kadar bu olağanüstü projenin yanında olacağım. Hızlı, analitik ve pratik biriyimdir.

Peyk İrfan Alış: 'Bu Müzikal İle Toplumun Hamiyet'e Olan Borcunu Ödüyoruz'

  • Deniz Madanoğlu’nun senaryoda işçi sınıfının yaşadığı zorlukları ve 12 Eylül darbesinin etkilerini nasıl işlediğini düşünüyorsunuz?

Aslında orada ki konu benim babamın hikayesi. Çünkü güzel bir yerde çalışırken üst düzey bir işçi iken, 12 Eylül darbesinden sonra sendikaların kapatılmasından dolayı birden kendisini bekçi kulübesinde buldu ve kulübede yaşanan elektrik kesintileri sonrasında hasta olup ölen birisi benim babam. Bu oyunda o hikayelerdeki ‘Hasan’ karakteri benim babam oluyor aslında. Yani bu müzikalde babamda yer alıyor. Annem de var. Tabi birebir aynı olmuyor, mutlaka kurgu katılıyor. Lakin Deniz Madanoğlu karakterlere bunları çok güzel yedirdi. Çünkü başımıza gelen birçok şeyinde nedenleri bunlar. İnsanların bugün bu kadar savunmasız olmasının özellikle de çalışan kesimin bu halde olması o dönemle başlıyor. Yani 1980 yılında başlayan taşeronlaşma ve sendikaların kapatılması politikaları ile..  Hikayenin başı orası. Ama biz çok politik bir oyun yapma derdinde değiliz. Bu konuları hatırlatma amaçlı tadında bıraktık. Sonuçta bu dönemler yaşandı ama hikaye de vermek istediğimiz mesaj bu değil. Hamiyet, aslında apolitik bir kadın olmasına rağmen babamdaki yaşanmışlıklar ile hikayeyi harmanladık.

  • Müzikalde kullanılan müziklerin, hikaye anlatımına ve duygusal içeriğe katkısı nedir? Belirli şarkılar veya müzik temaları hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Yıllardır şarkı formunda üretim yapıyoruz. Tema yapmak bizim için yeni bir şey oluyor. Peyk, bu konuda bir şeyleri deniyor ve müziğe temalar yapıyor. O da oyun çıktıkça biraz emprovize şekilde oluyor. Bu bizim açımızdan yeni bir üretim şekli oldu. Ve çok iyi oldu. Bizi de geliştirdiğini düşünüyorum.

‘Hamiyet, hayatını bu toplumun içerisinde korkunç bir şekilde bitirdi’

  • Yaptığınız tüm işlerde tamamı ile içsel olarak hareket eden siz, şarkılarınız için ‘günlük misali geleceğe notlar bırakıyorum’ derken bu müzikalde geleceğe bırakacağınız notunuz nedir?

Benim kişisel olarak Hamiyet’e yaklaşımım Hamiyet’i yazayım da insanlara bir mesaj vereyim değil. Hamiyet, bu toplum tarafından yok edilmiş bir kadın. Adı yok, resmi yok, onunla ilgili hiçbir şey yok. Hamiyet, aslında bir hiçliğin içerisinde bir figürdü. Benim sadece çocukken korktuğum bir kadındı. Bizim eve gelirdi ve ben onun niye geldiğini bir türlü anlamlandıramazdım. Beni onunla korkuturlardı; seni ona veririz gibi. Yaramazlık yaptığım zaman korku figürüydü. Daha sonra büyüdükçe Hamiyet’in hikayesini tam olarak algıladığımda çocuk aklımla ona yaptığım mobingler aklıma geldi; onu öcü gibi gördüm ve ona çok acımasız davranmıştım. Ama sonra ne oldu ise içimde bir vicdan azabı oluştu. Anladım ki korkunç olan Hamiyet değilmiş. Hamiyet’i var eden ve onu bu hale getiren, içinde yaşadığı toplummuş asıl korkunç olan. Ben bunu algıladıktan yıllar sonra şarkı yazma yeteneğimden dolayı Hamiyet ile ilgili kendime bir sorumluluk edindim. Bu kadın için yapabileceğim bir şey vardı. O’nu hiçlikten kurtarabilirdim ve şarkı yazabilirdim. Şarkıya başladım ama sonunda müzikale dönüştü. Bu ülkede adına yapılmış müzikal insan sayısı çok az. Biz de bu müzikal ile Hamiyet’e 40 yıl sonra da olsa bu toplumda hak ettiği değeri ya da borcumuzu vermek istedik. Belki bunu başaramayacağız ya da bu bir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü O hayatını bu toplumun içerisinde korkunç bir şekilde bitirdi. Ben de ‘kendi adıma ne yapabilirim, bu işte niye varım, geçmişten geleceğe ne bırakabilirim?’ sorularının cevabını üretimlerimle vermeye çalışıyorum.

  • Yaşanmış ya da yaşanacağını öngördüğünüz hiçbir şeye duyarsız kalmayan, hiçbir insanı ötekileştirmeden belki de hepimizin vicdanının sesi olmayı başaran, sınıf farkı denen olgunun insan yaşamında yeri olmadığını savunan siz, bu müzikalde ‘Hamiyet’in hikayesinde kendinizle bütünleştirdiğiniz konuların ana kaynağı nereden geliyor?

Biz, güzel bir çocukluk geçirdik. Benim yaşadığım yer, bir işçi mahallesiydi. Avcılar’da geçti benim çocukluğum. Ve biz hiçbir zaman yalnızlaşma yaşamadık. Her şeyi birlikte yapan bir çocukluk evresi geçirdim. Dayanışmaya çok inanırım. İnsanların birlikte olduklarında çözebildiklerine inanırım. Oradan gelen bir duygu bu bana. Çocukluğumdan aşılanmış. Biz her şeyi birlikte yapardık. Birlikte yer içer, birlikte güler ağlardık. Bir nevi Hababam Sınıfı gibiydi hayatım. Bu süreç 14 yaşıma kadar sürdü. Ondan sonra 80’li yıllar geldi. Hayata atılmak zorunda kaldım. Orada biz parçalandık, mahalle dağıldı. İnsanların hayatla sürtüşmesi başladı. Benim de tabii. Ve artık zor bir hayat vardı. Sendika yoktu, para yoktu. Daha az imkana sahip koşullarda yaşama çaresizliği vardı. Para kazanmak için yaşıyorduk ve o parayı da hayatımıza harcıyorduk. Hiç kendimize zaman kalmıyordu. Çok gereksiz durumlardı yani. Bunu çocuk aklımla gördüm. Önceleri birlikte yaşama, paylaşma, dayanışma kendiliğinden olan bir şeydi. Ve bunu kaybettiğimizi de gördüm. Mesela 80’li yılların ilk başlarında belli bir kesimin birden sürmenaj olmasını ve artık bugün bunun daha çoğunu şu anda yaşıyoruz. O zamanlar kiralar ucuzdu. Denizde balık vardı. Nüfus bu kadar kalabalık değildi. Bir şekilde idare ediliyordu ama şimdi durumlar daha da korkunç; ‘İnsanların birbirine vakit ayırabilmesi mümkün değil. Her şey bireyselleşme ve zincirinden çıkma, bütünlük bilincini yitirme… Bir şekilde ezen tarafa geçmek, ranta düşüncesi ile kazanan tarafta olmak. Mesela bir ev sahibiyseniz olmayanları iğdiş edebilirsiniz ya da tam dersi.’ Önceden herkes paylaşırdı. Bu unutuldu hatta hiç kalmadı. Hamiyet bunu da anlatıyor. Bu hepimizin gerçekliğini anlatıyor. Hamiyet belki de bu durumun fotoğrafını çekecek. Müzikalde bir sürü yan karakterde var her şeyi daha derinlemesine anlatan. Örneğin patrona boyun eğip karşı tarafa geçen ama ötekileştirmeden onunda kendince haklı sebeplerini gösteren. Çünkü oyunun bir yerinde “Ben çocuğuma yemek getiremedikten sonra ne yapayım bu devrimi de, bilmem neyi de” diyor. Adam da haklı yani!

  • Bundan bir 50-60 yıl belki de 100 yıl sonra, şarkılarınızdan bağımsız olarak bu röportajın insanlığa bıraktığınız bir öğüt, ders niteliğinde olmasını da istiyorum. Bu satırları okuyanlara ve gelecek nesillere nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Hikaye aslında şöyle başlıyor. Aslında benim üretme sürecine nasıl başladığım ile ilgili hiçbir fikrim yok. Tamamen raslantısal bir süreç. Ama ben çok şanslı bir insanım. Çünkü benim arkadaşlarım yani Peyk grubu ve bu yolda tanıştıklarım hep doğru insanlardı. Bu hep böyle oldu. Şu kişiyi bulmalıyım, bu benim hayalim diye olmadı. Bu yolda karşıma hep doğru insanlar çıktı. Pazar Yeri Sinekleri ile başlayan hikaye sonra Peyk’e dönüştü. Ve biz birbirimizi hiç bırakmadık. O bahsettiğim mahalle kültürünü devam ettirdik. Bizim ortak noktamız üretim yapmaktı ama onun dışında hele bu süreçte böyle bir şeye bir müzik grubu olarak hiç parası olmadan sadece çevresi, arkadaşları ve dayanışma ile başladık. En kötü bir yıl çalarız dedik. Bundan daha güzel ne olabilir dedik ve orada herkes elini taşın altına koydu. Rahat bir hayatımız yok hiçbirimizin. Bu fedakarlıkları yaparken ‘ben de varım’ diyen bir arkadaş grubuyuz biz. Eğer bunu başarırsak bağımsız üreten tüm insanlar için önemli bir başarı olacak. Bunun ticaretinden bahsetmiyorum. Bunu var etmekten bahsediyorum. Diyelim ki ‘Hamiyet’ çok başarılı oldu. İşte bu; insanlarla birlikte gönül birlikteliği ve dayanışma içinde olunduğunda başarının nasıl gerçekleştiğini gösterecek. Biz bu süreçte hiçbir destek, sponsor olmadan da birliktelik ve yüreğimizle hareket ettiğimiz için şansın hep yanımızda olduğunu gördük. Bakış açısı, karakter, niyet sağlamsa ve dayanışmanın ne olduğunu bilebilirsek tüm şanslar kesişiyor. Sadece tek taraflı değil karşılıklı doğru zamanlara denk geliyor.

Peyk’in ilk müzikali “Hamiyet”, 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak.
Hamiyet, 10 ve 11 Kasım tarihlerinde saat 20.00’de Fişekhane’de sahnelenecek.

KitaptanSanattan.com / Elif Doruk

Peyk İrfan Alış: 'Bu Müzikal İle Toplumun Hamiyet'e Olan Borcunu Ödüyoruz'

Sahi İnsan Neydi? – Elif Doruk yazdı…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu