Oktay Yılmaz: ‘Müziğin Sihrini Kitabıma Taşımak İstedim’

Oktay Yılmaz:
‘Müziğin Sihrini Kitabıma Taşımak İstedim’
Mesleği avukatlık olsa da, yazın serüvenine uzun yıllar önce başlayan ve Ange Yayınları’ndan çıkan ‘Dün Bugün Yarın’ İle dikkatleri üzerine çeken ödüllü yazar Oktay Yılmaz okuru, hikâyelerine eşlik eden şarkılarla on iki duraklı bir yolculuğa çıkarıyor.
Bu röportajda genç yazar Oktay Yılmaz‘ın öykülerinin oluşma ve kitaba dönüşme sürecine tanıklık edeceksiniz. Yılmaz, ‘Dün Bugün Yarın’da her öykü için özel olarak hazırlanan çalma listeleriyle okura farklı bir deneyim de sunuyor.
Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com
- İlk kitabınız olan “Dün Bugün Yarın” on iki hikâyeden oluşan bir seçki. Bu hikâyeleri kronolojik olarak sıralama fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben aslında öykü yazmaya bu kitap için başlamadım. Bilinirliğimi artırmak ve kalemimi güçlendirmek için öykü yarışmalarına katılmaya karar verdiğimde başladım. Kitaptaki öykülerin çoğu yarışmalar için yazılmış öykülerdi ve doğal olarak her yarışma kendi temasını ve çerçevesini çizdiği için birkaç yılın sonunda elimde pek çok farklı tür ve temada öykü birikti. Bu hikâyeleri de özen ve zevkle oluşturduğum için okuruyla buluşturmak istedim. Gerisi çorap söküğü gibi geldi diyebilirim. Öyküler farklı konularda olduğu için ancak zamansal bir konseptte bir araya gelebiliyorlardı. Ben de okuru bir zaman yolculuğuna çıkarmak istedim. Bu sayede bilimkurgu türüne yabancı olan ya da bir türlü cesaret edemeyen okurlar için ‘Dün Bugün Yarın’ bir köprü görevi görmüş oldu.
‘Anlatılarımız duygularımızdan ibaret’
- Kitabınızda farklı temalar işliyorsunuz. Bu temaların birbiriyle olan bağlantısı nedir ya da her biri bağımsız mı tasarlandı?
Az önce bahsettiğim gibi öykülerin çoğu yarışmalar için yazıldığı için birbirlerinden çok farklılar. Bir yandan böyle olması hoşuma gidiyor, zira kim okursa okusun içinden bir tanesini mutlaka sevebiliyor, kendisine yakın hissedebiliyor. Tabii, hikâyeler arasında hiçbir bağ yok da diyemem. Öykülerimi bir araya getirirken farkında olmadan hepsinde bir pencere motifi işlediğimi fark ettim. Hepimiz hayatı bir pencerenin ardından izliyoruz. Bazen bu pencereler bariz bir şekilde burnumuzun dibinde bazen hiç farkında bile olmayacağımız kadar şeffaf durabiliyorlar. Kitabın başında yer alan “Pencereler ve ötesindekiler ne kadar değişse de bakarken hissettiklerimiz aynı kalmaya devam edecek.” sloganı, hikâyelerdeki bu motife bir gönderme yaparken kitabı ve anlattıklarını oldukça yalın bir şekilde özetliyor. Hangi uzay-zaman düzleminde geçiyor olursa olsun, anlatılarımız duygularımızdan ibaret temelde.
‘Müziğin bu sihrini kitabıma da taşımak istedim’
- Hikâyelere eşlik eden çalma listeleri, okurla hikâyeler arasında nasıl bir bağ kurmayı amaçlıyor? Bu fikir nasıl doğdu?
Toplum içinde kitap okurken, özellikle toplu taşımada, gürültü çoğu zaman dikkatimi dağıtıyor, odaklanmamda güçlük yaratıyordu. Çözümü müzik dinleyerek okumakta buldum ve hızlıca alıştım. Düşündüğümden daha güçlü ve beklenmedik de bir etkisi oldu bende. Bazen okuduğum satırlarla duyduğum şarkı sözleri öylesine örtüşürdü ki kendimi bir film sahnesi izliyor gibi hissederdim. Sanki o şarkı o kitap için söylenmiş gibi gelirdi. Bir anda duygu yoğunluğumu ikiye katlardı. Pek çok insanın da bu şekilde kitap okuduğunu görünce müziğin bu sihrini kendi kitabıma da taşımak istedim. Öykülerimle ve anlattıklarıyla anlaşan şarkılardan listeler oluşturdum ve her öykünün başına ekledim. Okuyan ve dinleyen herkesten de benzer duygusal dönüşler almak beni ayrıca mutlu etti.
- Bitkisel Hayat adlı öykünüz, Türkiye Bilişim Derneği’nin Bilimkurgu Öykü Yarışması’nda üçüncülük kazandı. Bu başarıyı kazanan öykünün arka planında nasıl bir ilham vardı?
Yarışmalara katılırken düzenleyicinin güvenilirliği ve kredibilitesi çok önemli bir faktör benim için. Türkiye Bilişim Derneği’nin Bilimkurgu Öykü Yarışması da bu güveni yarışmacılarına sağlayabilmiş çok değerli ve köklü bir yarışma. O nedenle bu yarışmada ödül kazanmış olmak benim için gerçekten onur verici bir başarıydı. İşin içine torpil, kayırma ve kötü niyet girmeden kazandığınızda iyi bir eser yarattığınızı bilmenin haklı gururunu yaşıyorsunuz. O yüzden düzenli olarak katılmaya devam ettiğim tek yarışmadır kendisi.
Bitkisel Hayat’a gelecek olursak, bilim kurgu öykülerimi yazarken nedendir bilmem kendimi hep bir distopya yaratırken buluyorum. Bitkisel Hayat da öyle bir öykü ve bitkilerin genetiği üzerinde kontrolsüz güce sahip olmanın yok edici sonuçları neticesinde insanlığı nasıl bitkisel hayata soktuğunu anlatıyor. Bitki gibi güçsüz görünen ve insana hizmet ettiği algısı içinde kıvranan bir canlı türünün insanların hırsı sebebiyle nasıl biyolojik bir silaha dönüşebileceğini göstermek ve hızla gelişen teknolojiler karşısında kontrolün elden bırakılmaması gerektiğini vurgulamak için bu öyküyü yazdım. Aynı zamanda bir avukat olarak hukukun bu kadar hızlı seviye atlayan bilimsel gelişmeler karşısında önlem alma konusunda fazlasıyla hantal kalmasının düne ve bugüne ait bir problem olmasını ve yarına taşınmamasını diliyorum.
‘Bilimkurgu yazmak diğer türlere göre daha zor’
- Kitabınızda, geçmişten geleceğe bir yolculuk sunuyorsunuz. Geleceğe dair anlatımlarınızda ilham aldığınız kaynaklar nelerdi?
Bilimkurgunun bendeki yeri her zaman başka oldu. Küçüklükten beri teknoloji ve bilimle delice ilgilenen birisinden farklı bir şey beklemek olmazdı zaten. Bilimkurgu yazmak diğer türlere göre daha zor çünkü bambaşka dünyalar hayal etmeniz, tasarlamanız ve inşa etmeniz gerekiyor. Bana göre işin zevki de burada. Bilimkurgu yazarken en çok keyif aldığım kısım dünya yaratma oluyor genelde. Tam da bu nedenledir ki kanımca bu öykülerde en iyi yaptığımı düşündüğüm kısmı burası. Bir dünya yaratırken asıl anlatmak istediğiniz teknolojinin yanında, insanlığın var olduğu her alanı düşünmeli ve bu alanlarda da insanların kat ettiği gelişmeleri tasarlayarak hikâyeye yedirmeniz gerekiyor. Sonuçta insanlar bütünüyle değişen ve gelişen varlıklar olduğu için ilginiz olmayan alanlarda dahi kafa yormalı ve bunları karakterlerinizin günlük hayatının harcına katmalısınız. İyi bir bilimkurgu yazarını diğerlerinden ayıran en önemli fark budur bence. İlham kaynaklarım arasında Asimov, Matt Haig başta olmak üzere başarılı bilim kurgu yazarlarının eserleri ve bilim kurgu türünde video oyunları başı çekiyor diyebilirim. Özellikle dünya yaratma konusunda video oyunları bana fazlasıyla ilham veriyor, zira oyunlar size gelecekte bir yerlerde serbestçe hareket etme özgürlüğü tanıdığı için karakterlerin gündelik hayattan pek çok anına ve olayına tanıklık etme imkânınız oluyor. Bu konuda zorlananlara kesinlikle tavsiye ederim.
- Hikâyelerinizde öne çıkan karakterler, Asım, Aslı, Emir, Ardıç, Perva gibi isimler. Bu karakterleri yaratırken nasıl bir süreçten geçtiniz? Bu karakterler gerçek hayattan esinlenme mi?
İsimler bir karakterle bağ kurabilmenin ilk adımı oluyor genelde ve bu sebeple de hikâyenin önemli bir parçası. Karakterinize yaygın kullanılan bir isim verdiğinizde okurun hayatında o isimde birisinin olması karaktere daha kolay ya da daha zor bağlanmasına sebep olabiliyor. Ben isim seçimi konusunda dengeli davranmaya çalışıyorum ve bazen bu bahsettiğim bağ kurma durumunu kontrol etmek amacıyla isim seçebiliyorum. Örneğin yarattığım karakterin hikâyesiyle okuru kendini hemen özdeşleştirsin, yakın hissetsin ya da bir arkadaşının başından geçenleri dinliyormuş gibi okusun istiyorsam yaygın ve bilindik isimler seçiyorum. Ancak karakterim farklı bir ruh hali ve tavır içindeyse ve tedbirli yaklaşılsın istiyorsam az kullanılan veya tamamen kendi tasarımım isimler kullanıyorum. Bazen de sadece karakterin tahayyülüne çok yakıştığı için o ismi koyuyorum. Diğer sorunuza cevap verecek olursam, hayatımda var olan birisinin ismini koymamaya ekstra özen gösteriyorum:)
- Farklı dönemler ve mekânlar arasında geçişler yapıyorsunuz. 80’li yıllar, uzak gelecekteki bir dünya ya da Japonya gibi. Bu çeşitliliğin altında yatan yaratıcı süreç nedir?
Az önceki sorulara cevap verirken bu soruyu da az çok cevaplamış bulundum. Pek çoğu öykü yarışmasının temasına uygun olarak yazıldığı için her hikâye birbirinden çok farklı ve kendi içinde eşsiz. Şahsen benim için bir sınır çizilmesi yaratıcılığımı daha iyi ateşlememi sağlıyor. Zira oturup şimdi bir öykü yazacağım diye zihnimin kapısını çaldığımda genelde eli boş dönüyorum. Bir tema, konu, teknoloji ve hatta bazen bir kelime ile çerçeveyi çizdiğimde çok daha yaratıcı ve heyecan verici ürünler ortaya çıkarabiliyorum. Buna kutu teorisi de deniyor. Teraperi isimli hikayemde de bahsi geçiyor. Yaratıcı ve eşsiz işlere imza atmak isteyip de zorlananlar bu yönteme mutlaka bir şans vermeli.
‘En hızlı dopamin sosyal medyada’
- Okurlarınıza müzik ve edebiyatı birleştiren bu deneyimi sunarken, bir sonraki projelerinizde de farklı disiplinleri bir araya getirmeyi düşünüyor musunuz?
Artık öyle bir devirde yaşıyoruz ki tüm disiplinler öyle ya da böyle bir araya geliyor, iç içe geçiyor ve ortaya inanılmaz yaratıcı işler çıkıyor. Dikkat sürelerinin bu kadar düştüğü ve her içeriğin kısa sürede tüketildiği sosyal medya döneminde, insanlara kitap okumak gibi uzun zaman gerektiren işler yaptırmak çok zor çünkü en hızlı dopamin sosyal medyada. Bu nedenle insanların ilgisini çekebilecek her türlü fikre açığım ve bunların üzerine yoğunlaşmaya devam edeceğim.
- “Dün Bugün Yarın” hikâye seçkisini yazarken sizi en çok etkileyen, yazma sürecinizde dönüm noktası saydığınız bir an oldu mu?
Her öyküm onu yaratırken bana çok şey kattı. Hepsine bu konuda müteşekkirim. Onlarla beraber büyüdüm ve öğrendim. Yazma sürecinde dönüm noktası olarak Bitkisel Hayat ile aldığım ödülü söyleyebilirim sanırım. Alanında isim yapmış tecrübeli kalemlerden ve eleştirmenlerden bir ödül almak kalemime olan güvenimi arttırdı ve daha çok üretmeye teşvik etti. Zira henüz bir kitleye ulaşamamış ve hobi aşamasındaki bu işi mesleğe çevirebilmek ve süreklilik sağlayacak motivasyonu bulmak gerçekten zor ve en ufak terslikte hevesiniz darmadağın olabiliyor. Ben yıllarca hiç gelir elde etmeden, mecburiyetim olmadan yazmaya olan motivasyonumu sürdürebildiğim için bunu ömrümün sonuna kadar yapabileceğimi ve yapmak istediğimi fark ettim. Bu nedenle de yazarlığa tüm benliğimle yöneldim. Ne olursa olsun, yazmayı ve üretmeyi hiç bırakmayacağım.
‘En çok dikkat ettiğim şey okura zamanını boşa harcamadığını hissettirmek’
- İlk kitabınızı yayınladıktan sonra okur tepkileri nasıl oldu? Beklentilerinizi karşıladı mı?
Pozitif ve bazen de şaşkın tepkiler aldığımı söyleyebilirim. Genel olarak bir işi tamamlamadan çevremle paylaşan birisi olmadığım için bu yönümü bilen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. İlk kitabım olması sebebiyle okurlar genellikle düşük bir beklentiyle kitabı okudular. Bittiğinde ise ilk kitabım olduğuna şaşırdıklarını söylediler. Kendimi belli bir noktaya gelene kadar hazır hissedemediğimden olsa gerek ilk kitabımı uzun bir yolculuk sonucunda çıkarmanın meyvelerini topluyorum sanırım. Eserlerimi oluştururken en çok dikkat ettiğim şey okurun bana ayırdığı vakti çalıyormuş gibi hissetmemek ve okura zamanını boşa harcamadığını hissettirmek. Bunu sağlayabildiğim her okuru benim için büyük bir başarıdır. Bu röportajda bana ve eserime vakit ayırdığınız ve özenle hazırladığınız sorularınız için teşekkür ederim. Yolculuğuma eşlik edecek herkese şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com
Yazarımız kendisine harika bir şekilde ifade etmiş sorulara verilen cevaplar oldukça bilinçli ve kararında röportaj cevapları bile bu kadar profesyonel olan birinin kitabı okumak için sabırsızlanıyorum
Kitabı büyük bir heyecan ile okudum. Yaz döneminde tanıştığım için yolculuğumda da bana arkadaşlık etti. Her hikaye yolculuk yaptığım bir belde ile özdeşleşti.
Kelimeleri çok iyi kullanan yazarın röportajını okurken de kendimi karşılıklı sohbet ediyormuş gibi hissettim. Bu bağ ve samimiyet gerçekten çok değerli. Yeni hikayeleri heyecanla bekliyorum.