İSTANBUL’DA KARŞILAŞMALAR, Çağlar Boyunca Kadın Yaşamları – Mine Bora Diri yazdı…
7 Kasım’da ziyaretçiyle buluşan, karşılaştırmalı bir kadın tarihi projesi olan sergi; İstanbul Kadın Müzesi ve Avusturya Kültür Ofisi’nin ortak bir çalışmasıdır. Sergide Avusturya ve Türkiye’den 1800’lerden günümüze kadar sanat, edebiyat, bilim, politika, hak savunuculuğu gibi alanlarda etkin olan ve kimi işlerde de aramızda yaşayan kadınlarla karşılaşmamız mümkün hale geliyor.
Söz konusu serginin Avusturya ayağı; 2016’da Avusturya’nın Avrupa, Entegrasyon ve Dışişleri Bakanlığı tarafından Kalliope Avusturya adıyla gezici bir yapıda hazırlanarak iki yıl boyunca pek çok ülkede gösterilmiş. İstanbul Kadın Müzesi’nin kadın hayatları bağlamında ilişkiler kuran çalışma biçimine ve kültürlerarası iletişimlere işaret eden sergide, önceki çalışmada içerikleri verilen 166 Avusturyalı isimden 14 tanesi seçilmiş. Bu özel kadınlar, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’den benzer alanlardan isimlerle bir arada sunuluyorlar.
Küratörlüğünü İstanbul Kadın Müzesi’nden sosyolog Meral Akkent’in üstlendiği sergi, 7 Aralık 2018 tarihine dek Schneidertempel Sanat Merkezi’nde. Akkent; serginin kadın tarihini belgeleyip görünür kıldığını, Avusturya ve Türkiye’deki kadınların yaşamları arasında ilişki kurduğunu dile getiriyor. Kadınlar her iki ülkede de etkin roller oynamalarına rağmen, tarihte tüm dünyada olduğu gibi göz ardı edilmiş. Bu sebeple kadın tarihini yazarken, her zaman feminist kadın hareketinden yola çıkılıyor.
Sergide sunulan Avusturyalı ve Türkiyeli kadınlar, geçmişte yaşadılar veya günümüzde halen aramızda yaşamaktalar. Çalışmalardan bir kaç örnek vermek gerekirse; Özgür Alanlar Yaratmak, Güzel Sanatlar başlığı altında Mihri Hanım ve Tina Blau’ya yer veriliyor. Mihri Hanım 1886’da İstanbul’da doğar, ailesinin teşvik vermesiyle saray ressamı Fausto Zonaro hocası olur ve Güzel Sanatlar Okulu’nun kuruluşunda öncü bir kişilik. 1914-19 yılları arasında da okulun yöneticisidir. Nü modellerin kullanılmasına öncülük eden, açık havada kadın öğrencilerin pratik yapmaları için resim dersleri düzenleyen, kolektif bir sergi ve ilk kadın eserleri sergilerini organize eden Mihri Hanım; okulun yöneticisi ve resim öğretmeni olarak Nazlı Ecevit, Aliye Berger, Fahrünnnisa Zeid gibi pek çok kadın sanatçının yetişmesine katkıda bulunmuş. Tina Blau ise, 1845’te Viyana’da doğar ve 1900’lerin en tanınmış Avusturyalı kadın ressamlarından biridir. Ailesinin hep destek verdiği Blau, Avusturyalı ressam August Schaeffer’den özel dersler almıştır. 1897’de Kadınlar ve Genç Kızlar için Sanat Okulu’nun kuruculuğuna önayak olur ve yirmi sene boyunca okulun yöneticiliğini yapar.
Kadın Hakları İnsan Haklarıdır başlığı altında Rosa Mayreder ve Nuriye Ulviye’ye değiniliyor. Mayreder, 1858 doğumlu bir yazar, kadın hakları aktivisti, kültür felsefecisi, müzisyen ve ressam. Avusturya kadın hareketinin en önemli temsilcisi olarak kabul ediliyor. Klasikleşmiş eserlerinde atanmış kadınlık rollerine ve kadınlara yönelik ayrımcılığa karşı çıkan güçlü bir profil. Nuriye Ulviye ise, 1893’te doğar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk feminist kadın dergisini hatta ilk feminist derneğini kurar. Kadınlar Dünyası dergisi 1913-1921 arasında yayın hayatına devam eder ve hedefi kültürel, etnik ve sınıfsal ayrım yapmaksızın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tüm kadınlardır. Kadın yazarlar, kadınlar için yüksek eğitimin yolunu açmaya ve kamu kuruluşlarında çalışabilmeyi sağlamak için uğraşıyorlardı. 1914’te Kadın Üniversitesi açılması, çabaların bir sonucuydu. Derginin yürüttüğü çalışmaların başka bir kazanımı da, 1913’te Telefon İdaresi’ne ilk kez yedi Müslüman kadının atanmasıydı. Bununla bağlantılı dergiden bir alıntıyı paylaşıyorum;
”Kadınlar Dünyası’nın 164. Sayısında Posta- Telgraf alınan kadınların maaşlarının azlığından yakınmış zam istemiştim. Bir kısım erkekler bu basit temennimden nedense ürkmüşler. Feminizmin gayesi yalnız kadınlığın hayatının değil, kadınlıkla beraber erkeklerin dahi hayatını tanzim etmek ve her ikisini, insan olmak itibariyle daha müreffeh ve daha mesud yaşatmaktır.
İyi tahsil görmüş, ilim ile, irfan ile, zeka ile memuriyetini hüsn-ü idare etmekte olan ve istikbalde bir refik ile yaşayacak ve evlatlarını yaşatacak bir kız, neden iktidarı ile mütenasib bir maaş aramasın, istemesin, seneleri beyhude sayıb imrar eylesin (geçirme) ve taleb edeceği maaşı ilmiyle, irfanıyla, zekasıyla, işiyle mütenasib bulamayınca neden feryat etmesin; sussun ve meskenet (miskinlik, tembellik) göstersin? İşte azizim, “feminizm” bu meskeneti kabul edemez.”
Mine BORA DİRİ – Kültür Yönetimi Danışmanı/ Gazeteci Yazar