KÖŞE YAZILARIKÜLTÜREL MİRASMine Bora Diri

İstanbul’da Su Kültürü – Mine Bora Diri yazdı…

İstanbul, dünyanın en eski şehirlerinden biri ve yaklaşık 10.000 senelik tarihi ile diğer kadim kentlerden farklı olarak göl, nehir gibi tatlı su kaynağı etrafında kurulmamıştır. Üç ayrı imparatorluğa başkentlik yapan şehirde, nüfus hep artmış ve uzak mesafelerden su taşınmak zorunda kalınmıştır. İstanbul’un su tarihçesi veya su mirasını incelersek, kentin su kaynakları, yapıları ve su yönetimiyle ilgili önemli bilgilerin yer aldığını görüyoruz.

Roma-Bizans Dönemi

İstanbul’un ilk kuruluş dönemlerinde su ihtiyacı, kuyulardan ve küçük membalardan karşılanıyordu. Kentin Roma İmparatorluğu topraklarına katılmasıyla beraber, İmparator Hadrian döneminde isale hattı inşa edilmiştir. Söz ettiğim hat, şehrin batısından bugün Sultanahmet Meydanı çevresine ulaşan su yoludur. Şehrin ikinci büyük su yolu ise, Konstantin döneminde vücut bulan Istranca dağlarından kentin içine ulaşan isale hattıdır. Romalılar tarafından inşa edilen en uzun su yolu olarak anılan bu yapı, Kırklareli’den başlar Edirnekapı’nın güneyinde şehre giriş yapar. Roma-Bizans döneminde yapılan son büyük su yolu, İmparator Valens zamanında tamamlanır. Fatih ile Süleymaniye arasındaki vadinin üzerinden suyu taşıyan Valens/ Bozdoğan Kemeri, tarihi su yolunun bugüne kalmayı başarmış önemli yapılarındandır. Bu zaman zarfında hizmet veren su yapıları, tabiat şartları ve şehrin uzun süreli kuşatmaları neticesinde tahrip olmuştur. Bizans döneminde su ihtiyacı daha çok sarnıçlardan karşılanır. Suyun depolanması açısından, büyük sarnıçlar inşa edilmiştir. Yerebatan, Binbirdirek ve Şerefiye Sarnıcı kapalı sarnıçların, bugün Vefa stadının bulunduğu yer olan Aetius ve Çukurbostan, Aspar açık sarnıçların örneklerindendir.

Osmanlı Dönemi

İstanbul’u 1453 yılında fethederek yeni bir çağın kapılarını açan Fatih Sultan Mehmet’in özellikle önem verdiği konulardan biri, şehre su getirilmesi, yeni su yolları ve mevcut su yapılarının onarılması olmuştur. Fatih’ten sonra gelen padişahların da su yollarına ilaveler yapmalarına rağmen, su temini kent için hep sorun olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman su meselesini kökten çözmek için Mimar Sinan’ı görevlendirmiş, o da kompleks bir yapı örneği olan Kırkçeşme su yolunu yapmıştır. Belgrad ormanındaki suyu İstanbul’a ulaştıran Mimar Sinan, Mağlova kemeri eserinde mimarlık ve mühendislik bakımından eşsiz bir yapı ortaya koymuştur. 33 su kemerini birbirine ekleyerek, geniş bir ağ şeklinde yapıyı bütünleştirir. Bir diğer önemli su yolu Taksim, Sultan I. Mahmud döneminde hizmete alınmıştır. Beyoğlu ve Galata bölgesine su sağlamak amacıyla yapılan bu tesisatın başlangıcı olan Taksim’in adı halen meydanda bulunan suyun taksim edildiği yer olan maksem yapısından gelir. Galata Kulesi’nin yakınlarına kadar su sağlayan büyük su depoları hala görülebilir. Diğer su yolları ise; padişahlar ve devlet adamları tarafından yapılan eklerle geliştirilen eski su yapılarını barındıran sistem olan Halkalı, Taksim isalesinin artan nüfus karşısında yetersiz kalması sonucunda yaptırılan Hamidiye ve vakıf sularından meydana gelen Üsküdar’dır.

Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyetin ilanından sonra, İstanbul’da su temini ve yönetimi konusunda önemli adımlar atılır. 1920’lerde, Osmanlı döneminden kalma su yapıları ve sistemleri kullanılıyordu; ancak bu yapılar, hızla büyüyen nüfusun su ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalıyordu. Bu dönemde İstanbul’daki su altyapısını modernize etme ve genişletme çalışmaları başlar, 1930’lu yıllara doğru İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için çeşitli barajlar ve su arıtma tesisleri inşa edilir.  İlk modern barajlardan bazıları Ömerli, Alibeyköy ve Elmalı’dır. 1981 yılında kurulan İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), İstanbul’daki su ve kanalizasyon hizmetlerini tek çatı altında toplar ve su yönetimi konusundaki yetkileri merkezi bir yapıya kavuşturur. Bu dönemde, su arıtma tesislerinin kapasitesi artırılır ve su dağıtım ağı genişler.

Son yıllarda, İstanbul’un su yönetimi daha sürdürülebilir bir yaklaşımla ele alınmakta. Melen Barajı gibi projelerle, İstanbul’a dış kaynaklardan su temini sağlanarak su arz güvenliği artırılıyor. Aynı zamanda, iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle su tasarrufu ve su verimliliği konularında kampanyalar ve eğitim programları düzenleniyor. Su kaynakları koruma bilincinde, öncelikle çevre koruma önem kazanıyor. Mevcut su kaynaklarını muhafaza etme ve ilerde su ihtiyaçlarını karşılamak açısından çeşitli projeler ve düzenlemeler yapılıyor. Gelecekte de İstanbul’un su yönetimi, artan çevre ve iklimsel zorluklara yanıt verecek şekilde evrilmeye devam edecektir.

İstanbul’un su tarihçesi, kentin kültürel ve tarihi zenginliklerinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Su mirasının korunması ve tanıtılmasının, hem tarihsel bilincin artmasına hem de su yönetiminin sürdürülebilir şekilde devam etmesine katkı vereceğini düşünüyorum.

Mine Bora Diri
Kültür Yönetimi Danışmanı / Gazeteci Yazar

BORUSAN CONTEMPORARY’DE İKİ GÜÇLÜ SERGİ - Mine Bora Diri yazdı... 3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu