Mütareke İstanbul’unda Rusların Getirdiği Yenilikler – Şeref Umut Ersop yazdı…
Özet:
30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması, İstanbul’un işgaline uzanan süreci başlatmıştır. Müttefiklerin paylaşamadıkları bu şehri birlikte işgal etme planları, 13 Kasım 1918 tarihinde yürürlüğe konulmuş. İstanbul önlerine gelen İtilaf Devletleri donanması 465 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentini askerî bir işgal ile abluka altına almıştır. 13 Kasım 1918’den 16 Mart 1920’yekadar uzanan süreçte İtilâf Devletleri işgal kuvvetleri İstanbul’da denetimi büyük ölçüde ellerine geçirmişlerdir. İşgalci Emperyalist devletler, Kızıl Bolşeviklere karşı yeni bir karargâh yeni bir savaş cephesi açmak için Bolşevik iç savaşından kaçan yüz binlerce insanın memleketlerini terk etmelerine ve kimliksiz sadece soy isimleri ile zor bir hayata geçmelerine neden olmuştur. Beyaz Ruslar İstanbul’da yaşadıkları süreç içinde birçok iş koluna el atmışlar ve kültürel değişime sebep olmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesinde yenilerek Boğaz’ın incisi İstanbul’a giremeyen yabancı kuvvetler masa başında yapılacak toplantılarla Osmanlı İmparatorluğu’nu yenmeye çalışmışlardır. Mondros görüşmeleri esnasında Osmanlı İmparatorluğu yetkilileri ile İngiltere yetkilisi Amiral Calthorpe arasında yaşanan görüşmelerde Amiral Calthorpe’nin “asla İstanbul’da askeri birlik bulundurmayacağız” sözünü vermesine rağmen Müttefik Birlikler Mondros Mütarekesi’nin üzerinden 15 gün geçtikten sonra İstanbul’a peyder pey giriş yapmaya başlamışlardır. İngiliz Lord Curzon’a göre, İstanbul’un uluslararası statü kazanabilmesi ve Padişah’ın İstanbul’dan uzaklaştırılması müttefiklerin gündemindedir. Lord Curzon’nın düşüncesine göre, Padişah zaman zaman İstanbul’da olacak, ara ara ziyaretlerde bulunacak ve sürekli İstanbul’da olmayacaktır.[1] Çatalca, Çorlu, Istıranca hattının batısının tamamı yani Edirne, Tekirdağ bölgesi Yunanistan’a verilmiştir. Yunan Birlikler Edirne, Tekirdağ başta olmak üzere tüm bölgeye yerleşmişlerdir. İstanbul’un kontrolü İngiliz Birliklere verilirken, Ayasofya ve Gülhane Parkı’nın kontrolü Fransız birliklere Üsküdar, Kadıköy, Marmara Denizi ve Boğaz’ın kontrolü İtalyan birliklere verilmiştir.[2] Bu bölgelerin tümünün kontrolü İngiliz İstihbarat Dairesi Subayı Yüzbaşı Bennet kontrolündedir. Adalar’ın kontrolü ise direkt İtilaf Devleti komisyon başkanlığına devredilmiştir. İstanbul sokaklarında, kahvehanelerinde ve topluma açık yerlerde insanların bir araya gelmesi, konuşması engellenmiştir. Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) İstanbul’un işgali dönemi anılarında “İstanbul’un tenha bölgelerinden geçmek tehlikeli duruma gelmişti. Gazhane yokuşundan Taksim’e çıkarken Taşkışla önünde işgal kuvvet askerleri yokuştan çıkanları vuruyor. Ölenler ya da sağ yakalananlar askerler tarafından soyuluyor, kadınlar ise taciz ediliyordu” demektedir. İtilaf Devletleri kamuya ve özele ait bazı binaları işgal etmekle kalmamışlar, kısa vakit dâhilinde stratejik yerlere silah teçhizat depoları kurarak cephanelikleri kontrol altında tutmaya çalışmışlardır.[3] Ortaköy’de bulunan Şehzade ve Sultan’ın hanımlarına ait saraylar, Harp Okulu binası ve Askeriye Müdüriyeti, Pendik ve Maltepe’deki Türk talimgâhları, Saraçhane Ambarı, Ahırkapı Fabrikası, Süleymaniye Kışlası, eski Jandarma Dairesi, Kilyos’ta bulunan Tahlisiye Hastanesi ve bu hastanenin doktorunun evi, Beşiktaş’taki Barbaros Mektebi, İngilizlerin ilgisini çekmiş ve okulu tek tek gezen İngiliz yetkililer hızlı şekilde boşaltılmasını istemiştir. İtilaf Devletleri Galata Kulesi’ne yerleşerek İstanbul’un 360 derece kontrolünün sağlanması için burayı gözetleme kulesi olarak kullanmıştır. Bu amaç doğrultusunda kulenin tepesine çadırdan oluşan ve askerin durabileceği bir nokta yapılmıştır. Diğer durakları Çırağan Sarayı olmuştur ve Çırağan Sarayı’nda V. Murat’ın torunu Şehzade Osman Fuat Efendi’nin özel dairesine el konulmuştur. Osman Fuat Efendi, İngiliz Birliklerin bölge komutanına ulaşıp nüfuzunu araya koymaya çalışmışsa da sözü geçmemiş ve daireyi boşaltmak zorunda kalmıştır. Çırağan Sarayı’na Fransız ve İtalyan Birliği’nin askerleri tarafından el konulduktan sonra burası onlara hem konaklayacak yer olarak hem de askeri araçları için lojistik destek karargâhı olarak tahsis edilmiştir.[4]
Müttefik kuvvetlerin bu 3 bölgede toplam altı adet geçici hapishanesi bulunmaktadır. Suriçi’nde Düyun-u Umumiye Binası yakınlarındaki Müttefik hapishanesi ortaklaşa kullanılmıştır.İngiliz Birlikler, Galata kulesi ve Galata gümrüğü yakınındaki Arap Han’ı kullanırken aynı zamanda Pera’daki Krocker Oteli’nin[5] bodrum katını da işkence hane olarak kullanmıştır. Otel’in içinde de hapishane hazırlığı yapılmıştır. Fransız’larında Suriçi’nde ve Kumkapı’da hapishaneleri bulunmaktadır.[6] Türk gençleri İngiliz Birliklere karşı gelmekten tutuklanarak eziyet ve işkence ile karşılaşırdı. İstanbul Beyazıt’ta bulunan Bekir Ağa Bölüğünde işkencehaneler bulunmaktadır.[7] Müttefik kuvvet askerleri Rum kiliselerinde sandıklarla silah ve itilaf kuvvet askerlerinin kıyafetlerini dağıtmaya başlamıştır. Halkın bir semtten diğer semte geçebilmek için o bölgede görevli olan Müttefik Birlik Komutanından izin kağıdı alması (vize) getirilen kontrolün esas kurallarındandır [8]
Beyaz Ruslar’ın İstanbul’a Gelişleri
Emperyalist kuvvetler Rusya’da iç savaştan bir şekilde yararlanmanın peşinde koşmaya başlamışlardır. İç savaştan kaçan bu insanlar Slav ülkelerine geçmek beklentisi ile kandırılmışlardır. Rusya’dan kolay şekilde gidebilecekleri yer ise Karadeniz kıyısından rahatlıkla gelebilecekleri İstanbul olmuştur. İngiltere tarafından İstanbul, Kızıl Bolşeviklere karşı oluşturulacak olan Beyaz Ruslar’ın yeni savaş cephesi ve harekât üssü olarak kullanılması düşünülmüştür. İstanbul yoğun olarak mütarekeden sonra Anadolu’dan ve Güney Rusya’dan peyder pey göç görmeye başlamıştır. Ekonomik, sosyal, asayiş ve sağlıkla ilgili dengeler alt üst olmuştur. Umut yolcuları olarak tabir edilen bu insanlar hayatlarını koruma, kurtarma çabasına düşmüşlerdir. İngiltere’nin nihai hedefi olan İstanbul’un yeni üs olma fikri böylece suya düşmüştür. Yardım bekleyen bu insanlara İstanbul’da İtilaf Kuvvet askerleri yardım etmekten kaçınmaya başlamışlardır. İstanbul’un Rusya’dan aldığı göçlerle Pera bölgesi yoğunlaşmıştır. Özellikle Pera bölgesinde yaşayan Ruslar, Türkçe öğrenmek için uğraşmamışlardır. Adeta küçük bir Petersburg Pera’da kurulmuştur.
Beyaz Ruslar’ın İskânları İçin Kurulan Kamplar
İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar Gelibolu, Limni, Çatalca ve Adalar’da açılması planlanan askeri kamplara yönlendirilmişlerdir.1920 yılının Kasım ayında İstanbul’a gelen mültecilerin bir kısmının Adalar’da iskan edileceği haberleri basında yer almıştır. Kırım üzerinden gelen Beyaz Rusların iskanı amacıyla Büyükada’da otel ve 50 kadar evin tahliyesi için Dahiliye Nezareti’nden (İçişleri Bakanlığı) İstanbul Vilayet Müdürlüğü’ne ( İstanbul Valiliği ) yazı gönderilmiştir. Mülteciler içinde ilk anda en uygun iskan bölgesi onlar için Adalar olarak düşünülmüştür.[9] 1920 Kasım ayının sonunda önce Kınalıada ve Heybeliada’ya Rus mülteciler yerleştirilmiştir. Kasım ayını takiben Aralık ayı basında çıkan haberlerde, sadece Heybeliada’da o dönem barınan 1500 kadar Rus mülteciden bahsedilmiştir. Rus kampları içinde iyi ve kötü durumda olanlar her zaman vardır. Kampların kötü durumda olması kampın başında bulunan komutanın tavır ve davranışlarından kaynaklanmaktadır. Rus mültecilerin memnun kaldığı kamp ise Heybeliada kampı ve o kampın komutanı olmuştur.[10] Heybeliada Ruhban Okulu’na bakım yapılarak, Heybeliada’da Senatoryuma yerleşmişlerdir. Büyükada Rum Yetimhanesi’ndeki çocuklar başka bir yere transfer edilerek yetimhane boşaltılmıştır ve Rus mülteciler buraya yerleştirilmiştir. Ayrıca düzensiz göçmenler kamplara yerleşemedikleri zaman İstanbul’da köprü altlarında yada sokaklarda, metruk binalarda yaşamaya çalışmışlardır.
Beyaz Ruslar’ın İstanbul’da Değişime Etkileri
1921 yılında Osmanlı Kızılay Derneği, İstanbul’daki sığınmacıların sayısı ile ilgili toplam 40.000 Rus, 4000 Rum ve Ermeni ve de 50.000 Müslüman nüfustan bahsetmiştir. Amerikan Kızılhaç Cemiyeti sığınmacı sayısını toplam 65.000 olarak vermiştir. Ayrıca kendilerinin Kasım 1920 ile Nisan 1921 arasında toplam 85.524 sığınmacıya yardım ettiklerini söylemişlerdir.[11] 1917 Devrimi sonrası kapılarını açan Türkiye bazı kaynaklara göre 40.000 kişiye, başka bir kaynağa göre 150.000 ya da 200.000 kişiye ev sahipliği yapmıştır.[12] İstanbul’da yükselen enflasyon ve hayat pahalığı halkı zorlamıştır.[13] Evlerin kira fiyatlarının yükselmesi ve çoğu insanın açıkta kalması üzerine Devlet, hayat pahalılığına çare için kiracı ve kira fiyatlarının kontrolü için bir komisyon kurma kararı almıştır. Bu sebep ile Bosphore adını verdikleri bir cemiyetin oluşturulmasına karar verilmiştir. Bu cemiyetin ana amacı hayat pahalılığına neden olan olayları yerinde tespit etmek ona bir çözüm getirmektir. Bu kurum ev sahibi ve evi kiralayacak kişi arasında bölgenin rayiç fiyatını belirleyerek o fiyatlarda ev tutulmasını sağlamıştır.[14] Genellikle nüfus yoğunluğu Pera bölgesi, Galata ve Suriçi bölgelerinde oluşmaya başlamıştır.
Beyaz Rusların Müziğe Etkileri
Beyaz Rus göçmenler İstanbul’da yaşamak gayesine düştükleri için barınmanın yanında aynı zamanda para kazanabilmek amacı ile yeni iş kollarına girmeye başlamıştır. Bu sayede İstanbul’da değişik iş kollarının temeli atılmıştır. Bu çeşitli iş kollarından bazıları İstanbul’da eğlence merkezleri, gazino ve barların açılması ile olmuştur. Bu sayede Asmalımescit, Pera Taksim, İstiklal dönem içinde Bohem yer olarak bilinmiştir. Bu gece kulüplerinde program saat 22.00 ile 00.00 arasındadır. Rusya’nın önemli balerinleri ve şarkıcıları burada sahne almıştır. Burada ilk amaç gelen misafiri memnun etmek ve iyi eğlendirmek, o misafiri müdavim haline getirmektir. 1920’li yıllarda Garden Bar’da Revü kızları Çarliston, Tango dansları ile konukları büyülemiştir. Ayrıca piyano ya da org ile eğlence yapılmaktadır. Dünyaca ünlü Rus baletler 1 saat süre ile her gece sahne alır, dans ederlerdi. Bara gelen çoğu erkeğin amaçları Rus baletleri izlemek, gecenin ilerleyen saatlerinde onlar ile dans etmek, masalarında onları ağırlamak, gecenin finalini onlarla yapmaktır.[15] Bahçesaray gece kulübü o dönemlerde İstanbul Pera’nın en büyük garajı olarak bilinmektedir. Eğlence ve gösteri merkezinin kalbi haline dönüşmüştür. Bu garaj için Fikret Adil hatıralarında, 1911 Balkan Savaşı’ndan başlayarak bu zaman aralığına kadar belli dönemlerde Hilal–i Ahmer’in (Kızılay) İstanbul’da tanınmış yüksek sosyete ailelerin kadınlarının elişi, el örgülerini vb. sergiledikleri ve buradan gelen paraların ise Hilal-i Ahmer’e aktarıldığını söylemiştir.[16] Bahçesaray (Garden Bar) isimli barda dansçılık, şarkıcılık yapan Olga Çekova olmuştur.[17] Bu tür mekânlarda ve İstanbul’da sahneye çıkan ilk kişi olarak Olga Çekova Türkiye tarihine geçmiştir.[18] Olga Çekova 1930 ve 1950 yılları arasında ünlü bir film yıldızı olmuştur. 1930’da çektiği filmlerden olan “Angelika” isimli filmi Türkiye’de çok sayıda izlenerek dikkatleri üzerine çekmiştir. Olga Çekova için Türkiye gazetelerinde sık sık haberler yapılmıştır
Garden Bar sahne alan Revü dansçıları[19]
Garden Barın en önemli müdavimi sadece Olga Hanım için bara gelen Kut’ül-Amare savaşında Halil Kut Paşa tarafından esir alınan ve esaret hayatını İstanbul Büyükada’da geçiren Charles F. Townshend’dır. Çarlık Rusya’nın en meşhur lokantasını açan Amerikalı Zenci Thomas, İstanbul’da da Maksim Gazinosu’nu açmıştır. Burada geceleri Jazz müzik hizmeti vermiştir.[20] 1929’da Moda Deniz Kulübü, Caddebostan Plajı, Büyükada Anadolu Kulübü’nde Jazz geceleri yapılmıştır. Çoğu eğlence mekanında garson kadınlar çalışmıştır. Garson kadınlar nazik, kibar ve güzellikleri ile büyüleyici servis veriyorlar ve servis esnasında dans ediyorlardı. Bu özellikleri ile Türk erkeklerinin yoğun ilgisiyle karşılamışlardır. Çoğu erkek bu yüzden tüm servetlerini burada kaybetmişlerdir
Beyaz Rusların Yemek Kültürüne Etkileri
Rusların barlarda gazinolarda ya da restoranlarda servis ettikleri yemekler sayesinde Türk kültürü Rus yemekleri ile tanışmıştır. Bu mutfak yemek örnekleri arasında, Borç çorbası, Kiev usulü Tavuk, Blini isimli bir tür Rus pidesi, Karski şaşlık (Kars usulü şiş kebabı), Piroski (kıymalı ve sebzeli çeşitleri olan kapalı poğaça) vardır. Rusların sokaklarda araba içinde satışını yaptığı Ponçik isimli reçelli, çeşitli renklerde olan poğaça da sokak lezzeti olarak Türk kültürüne girmiştir. Rus Çarlığı’ndan gelen Saray soylularının halkın arasında el arabası ile satış yaparken bağırmaları bile kibar ve nazik tavırlı olmaları, İstanbul halkı arasında hem hayranlık, hem de şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda denize girme ve denizden balık yemek bilinci tam anlamı ile oluşmamıştır. Bu yüzden Saray erkânı hariç Marmara Denizi’nden çıkan balıkları yiyen halk olmamıştır. Ruslar sayesinde Türk halkı balık çeşitlerini yemeye alışmıştır. Özellikle Palamut, Lakerda, Uskumru, Uskumru Dolması, Karides, Kalamar,Kalamar Dolması, Midye Güveç, Midye Tava, mezelerden Tarator yer almıştır. İkinci Mahmut döneminde başlayan sadece Saraya ziyarete gelen yabancı misafirlere yapılan Boğaz tekneturları halk arasındada yapılmaya başlanmıştır.
İtilaf kuvvetlerinin İstanbul İstihbarat şefi Yüzbaşı John Godolpher Bennet, İstanbul Tatavla’da Rum meyhanelerinde Marmara Denizi’nden çıkmayan hiçbir balığı yemez, masaya dahi getirilmesini istemezdi. Mülteciler İstanbul’da güçlükle ayakta durmaya çalışmıştır. Genç Rus kızlar özellikle Galata Köprüsü ve Beyoğlu sokaklarında sigara, kibrit, çikolata satmışlardır. O dönemlerde çıkan mizah dergilerinde ve gazetelerin mizah bölümlerinde çiçek, çikolata satan kızlar ve onlardan bunları alan erkekler resmedilmiştir.[21] Taksim İstiklal Caddesi’nde çiçek ve sigara satan Rus Kızlara işgal kuvvet askerlerinin tacizi sonrası askerlerden kaçan Rus kızların bir pasaja sığınması sonrası bu pasaj Çiçek Pasajı olarak bilinmiştir.[22]
Rusların Modaya Etkileri
Beyaz Rus kadınlar para kazanabilmek ve düzensiz, dengesiz beslenme, kötü barınma nedeniyle oluşacak bit vb. salgın hastalıklardan korunmak adına saçlarını kestirmişlerdir. Saçlarını peruk olarak, saçları olmayan kadınlara satmışlardır. Saçları kısa olan Rus kadınlar kafalarına eşarp, şal, mendil sarmaları ile kadınlar içinde yeni moda akımı başlatmışlardır. Türk kadınlar saçlarını keserek Rus kadınlarla aynı modaya uymuşlardır. Türk kadınlarının yaptığı bu hamle radikal bir karar olarak algılanmıştır. Uzun yıllar romanlara, şiirlere konu olan Türk kızlarının siyah saçları moda uğruna ve Rus kadınlarla yarışma adına kesilmiştir. İstanbul’da takma ben ve gamzeleri gösterecek şekilde makyaj, ipekli dantel kıyafetler ve ipek dantelli kumaşlara parfüm damlatma modası esaret İstanbul’unda Rus kadınlar sayesinde oluşmuştur. İpek elbiseler, İpek gece elbiseleri ve kumaş mendiller İstanbul‘da bu sayede daha da sık kullanılmaya ve satılır olmaya başlamıştır.[23]
1933’de İstanbul Büyükada’da çekilen Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, Nazım Hikmet Ran’ın senaryosunu yazdığı, Cahide Sonku’nun başrolünde oynadığı “Söz bir Allah bir” isimli filmde Cahide Sonku’nun saçları kısa ve eşarplı olması yanında şal kullanması o dönemler filmi izleyen herkese İstanbul’daki değişim rüzgarını anlatmıştır.
1920’li yıllarda İstanbul’a gelen Ruslar, İstanbul’da başka yeni akımın gelişmesine de ev sahipliği yapmıştır. Bu akım deniz ve plaj kültürünün oluşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda o döneme kadar denize girilmemiş, deniz bilinci oluşturulmamış, denize giren erkek ve kadın görülmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınların denize girmesi günah olarak görülmüştür. Türk kadınları yüzme dahi bilmezdi. Osmanlı İmparatorluğu boyunca denize giren tek kişi Sultan Abdülhamit olmuştur. Belinde rahatsızlığı olduğu için yurt dışından gelen doktorun denize girmesini önermesi sonucu denize girmeye başlamıştır. Ruslar denize girme olayını o dönemler keyif yapmaktan çok temizlenmek, deniz suyunun mikropları kırma özelliğinden yararlanmak ve vücutta bit vb. hastalıklar varsa temizlenmesi için kullanmışlardır.
Eskiden tatillerinde halk gezi amacıyla tarihi alanları görmek, şehrin gürültüsünden kaçarak sakinlik kazanmak için güzel çam ağaçlarının olduğu ve Fülürye kuşları ile nam salmış sayfiye bölgesine gidiyorlardı. Bu bölge Ruslar tarafından açılan plajlar sayesinde Rusların deyimiyle Florya olarak duyulmaya başlamıştır. Florya’da, sivil kamplarda Rus kadınların işgal askerlerinin yanında beraber denize girmeleri, güneşlenmeleri, eğlenmeleri İstanbul halkının alışık olmadığı bir ortam yaratmıştır. Rusların Florya’da plaj açmaları ile plajlarda atıştırmak, sahilde büfelerde yiyecek satmak moda olmuştur. Özellikle Rus erkek ve kadınlar kıyafetleri ile denize giremeyecekleri için o elbiselerinin de arıtılması, temizlenmesi ve kurutulması gibi sıkıntılar nedeniyle onlarda denize girerken mayo akımını mecbur kaldıkları için başlatmışlardır. Kıyafetleri az olduğu için hatta hiç olmadığı için kıyafetleri ile denize girmemek adına iç çamaşırına benzeyen denizde kullanılabilen ismine mayo dedikleri kıyafetleri dikmeye başlamışlardır. Mayo ismini verdikleri bu kıyafetler desenli, çiçekli şekilleri ile İstanbul modasına bomba gibi düşmüştür.[24] Beyaz Rus mülteciler İstanbul’a Plaj ve denize girme kültürünü kendilerinin getirdiğini söylemektedir.[25]
Rusların Ulaşıma Etkileri
Ruslar, İstanbul’da yaşamak, var olmak için yeni oluşumlara girişir, yeni insanlarla tanışırlar. Bu da onları İstanbul’da insan simsarları ve dolandırıcıların eline düşürmeye başlamıştır. Bu oluşumlardan biri de Rus Şoförler Kulübü olmuştur. Kulübün kayıtlı şoförleri ise Beyaz Rus ordusunda görevli zırhlı araç şoförleridir. İstanbul’un içinde bir semtten diğer semte yolcu taşımacılığı bu sayede başlamıştır.[26] 1929 yılında Türk Şoför Kadını Dünya basınında İngiltere’nin en ünlü satış sayısı fazla olan dergisinde kapak olmuştur. 1930 yılında yıllardır var olan Türk kadını, işi değil düşüncesi yıkılıp erkek işidir bunu kadınlar yapamaz lafı rafa kalkmıştır. 13 Nisan 1930 yılında Amerika’da çıkan Sunday Times Dergisi’nde Türkiye’nin ilk kadın şoförü Muammer Hanım’ın haberi yapılmıştır. Haberin başlığı ise “Turkey First Woman Cab Driver” idi. Derginin iç başlığında, ‘Kasımpaşa’da 18 – 19 yaşlarında Muammer isimli genç bir kadın şoförlük için müracaat etti’ dedikten sonra yer verilen köşe yazısının devamında, Muammer Hanım’ın sözlerine yer verilmiştir: “İmtihanlarımı tamamı ile bitirdim. Vesikamı almak üzereyim. Bilhassa ameli imtihanda direksiyondan çok sıkı imtihan yapıldım. İki kere manevra yapılarak dönülecek yeri ben tek hamlede döndüm. Diğer arkadaşlarım gibi bende ehliyetnamemi alıp dolmuş alarak işime başlayacağım. Yanımda muavin olarak ailemden biri olacak.” diyerek belirtmiştir
Sonuç
Rus mülteciler İstanbul’a ölümle yüzleşerek, salgın hastalıklari le boğuşarak, hayatta kalma mücadelesi vererek gelmiştir. Rus mülteciler İstanbul’da Büyükada, Heybeliada, Taksim’de özellikle Pera‘da yoğun şekilde yaşamışlardır. Rus mültecilerin yaşamının Taksim Beyoğlu ilçelerinde yoğunlaşması ile barlar, lokantalar, kahvehaneler ve benzeri işletmeler buralarda açılmıştır. Rus mülteciler yemek ve kültürü, moda ve ulaşımda yaptıkları yeniliklerin yanında, eğlence anlayışında yaptıkları yenilikler ile İstanbul’u tamamen değiştirmiştir. Rus mültecilerin yaptıkları, eğlence mekânı sahiplerine ve o mekânlarda çıkacak olan sanatçılara cesaret vermiştir. Rus mülteciler, Kurtuluş Savaşı başlamadan Mustafa Kemal Paşa’ya Türkler için savaşmak istediklerinden, Sarı Başbuğ’un emrinde ölmekten çekinmeyeceklerini söylemişlerdir. Mustafa Kemal Paşa bu tekliflerini kabul etmemiştir. Bu savaşın Türklerin varoluş savaşı olduğunu, onların bu savaşta olmamaları gerektiğini söylemiştir.
Ruslar yazdıkları şükran kitabı Spassibo’da Mütareke döneminde yaşanan zorluklara rağmen Türklerin elinde avucunda bir şey yok iken İstanbul’un kendilerine sahip çıktığından ve İstanbul’a ve Türkiye’ye müziği, dansı, yemekleri, kültürü, tutkuyu ve umudu getirdiklerini söyleyerek, İstanbul’da yaşanan iyi kötü her şey için teşekkür ettiklerini söylemişlerdir.
Şeref Umut ERSOP
KAYNAKÇA
Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul 1918 – 1923, Çev. Ahmet Kaçmaz, İletişim Yay.12.Basım, 2020, İstanbul
Bülent Bakar , Esaretten Kurtuluş : İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u Tahliyesi , Say, 23 -13 , Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi
Bülent Bakar, Beyaz Ruslar Esir Şehrin Misafirleri, TarihçiKitabevi , İstanbul , 2015
Turan Akıncı, İşgal İstanbul’da Yabancı Güçler ( 1918 – 1923) , Remzi Kitabevi , 1.Basım,İstanbul, Haziran 2020
Tülay Alim Baran , Mütareke Döneminde İtilaf Devletlerinin Hapishaneler Üzerindeki Denetimi , Belletten 72 (2008 ): 155-174
Tülay Alim Baran “ Mütareke Döneminde İstanbul’daki Rus Mültecilerin Yaşamı ”Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi , Cilt XXI , Mart – Temmuz – Kasım 2006 say. 64, 65, 66
Samih Nafiz Tansu , İki Perde Arkası, Sebil Yay., 1996 , İstanbul
Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2020
Peyami- Sabah Gazetesi,, 3 Mart 1920 ( Rus Muhacirler ) başlıklı haber
Jak Deleon , Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar “ Remzi Kitabevi, İstanbul , 2023
Fikret Adil , Avare Gençlik ve Garden Bar Geceleri , Sel Yay., İstanbul , 2021
Beni Unutma Rusyam Asırlık Sürgün, Vercihan Ziflioğlu, Kuzey Işığı Yayınevi, İstanbul, 2019
[1]Bilge Criss , İşgal Altında İstanbul 1918 – 1923 ,Çev. Ahmet Kaçmaz , İletişim Yay.12.Basım ,2020,İstanbul ,s. 8.
[2]Bülent Bakar ,Esaretten Kurtuluş : İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u Tahliyesi , Say, 23 -13, s. 15
[3]Bülent Bakar , A.g.m , s. 15.
[4]Turan Akıncı, İşgal İstanbul’da Yabancı Güçler ( 1918 – 1923) ,Remzi Kitabevi , 1.Basım,İstanbul, Haziran 2020, s. 93.
[5] Tepebaşında bulunan otel
[6]Tülay Alim Baran , “ Mütareke Döneminde İtilaf Devletlerinin Hapishaneler Üzerindeki Denetimi ”,Belletten 72 (2008 ): 155-174, s. 5.
[7]Samih Nafiz Tansu, İki Perde Arkası, Sebil Yay., 1996 , İstanbul , s. 229.
[8]Fahri Belen, Türk KurtuluşSavaşı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2020, s. 66.
[9]Peyami- Sabah Gazetesi,, 3 Mart 1920 ( Rus Muhacirler ) başlıklı haber
[10]Bülent Bakar, Beyaz Ruslar Esir Şehrin Misafirleri , Tarihçi Kitabevi , İstanbul , 2015 , s.310.
[11]A.g.e , Nur Bilge Criss ,s . 25
[12]Jak Deleon ,Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar “ Remzi Kitabevi, İstanbul , 2023 , s 15
[13]Türkiye’de ilk defa enflasyon yaşanmıştır.
[14]Tülay Alim Baran “ Mütareke Döneminde İstanbul’daki Rus Mültecilerin Yaşamı ”Atatürk Araştırmaları Merkezi Dergisi , Cilt XXI , Mart – Temmuz – Kasım 2006 say. 64, 65, 66, s. 123
[15]Fikret Adil , Avare Gençlik ve Garden Bar Geceleri , Sel Yay., İstanbul , 2021 , s. 166 – 172
[16] A.g.e , Jak Deleon, s. 112 ; Bknz “ Fikret Adil,Avare Gençlik ve Garden Bar Geceleri, s. 162 – 166
[17] A.g.e , Bülent Bakar ,, s.310
[18] A.g.e,Bülent Bakar, s. : 310
[19] Garden Bar’da çıkan Revü dansçıları
[20] A.g.e, Fikret Adil,s. 160
[21] A.g.e, BülentBakar, s . 109 – 332
[22]Tülay Alim Baran, A.g.m,Mütareke Döneminde İstanbul’daki Rus Mültecilerin Yaşamı, s. 21
[23]A.g.e , Bülent Bakar , s. 205
[24]A.g.e, Bülent Bakar, s. 207
[25]Beni Unutma Rusyam Asırlık Sürgün, VercihanZiflioğlu, Kuzey Işığı Yayınevi, İstanbul, 2019, s.37
[26] A.g.e , VercihanZiflioğlu , , s.36 ;