Ormanda Büyüyen Adam Azgını; Kazak Abdal’ın Hikayesi – Cemil Biçer yazdı…
Bedri Rahmi Eyüboğlu üstad bir şiirinde:
köy türkülerine atfen;
“Şairim,
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
Şairliğimden utanırım.
Şairim,
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum,
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim…” der.
Kazak Abdal‘ın türkü tadında aşağıdaki şiirlerini okudukça, Bedri Rahmi üstadın ne kadar haklı olduğu bir kez daha anlaşılıyor.
Kazak Abdalın ilginç bir yaşam öyküsü vardır. “Öykü” diyorum altını çizerek, nerede, ne zaman ve ne şekilde yaşadığı tevatüre dayalıdır ama Alevi-Bektaşi kültüründen geldiği kesindir. Elde bulunan eserlerinden bunu net olarak anlamak olasıdır.
Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini halen korumaktadır. Aşağıda çok bilindik bir şiirini paylaşacağım sizlerle. Tavsiyemdir, eğer Türkiye’de yaşıyorsanız ve beyniniz tarikat mahzenlerinde tecavüze uğramamışsa ve bencileyin müzmin muhalif bir DEVRİMCİ-YURT SEVER” iseniz, bu şiiri mutlaka ezberinize alın. Zira günde en az beş-on kez teganni edip rahatlarsınız, bir nev-i meditasyon terapisi işlevi görür. Yabana atmayın sözlerimi bilirsiniz ben dostlarımı sevmemle marufumdur.:)
Kazak Abdal’ın, Bektaşi gelenekleri içinde, yaşam öyküsü ilgi çekicidir. Bu öykü Turgut Koca‘nın Bektaşi Şairleri ve Nefesleri kitabında şöyle anlatılmaktadır:
Rus Çarı’nın kızı bir çocuk doğurur. Fakat bu çocuk, annesinden süt emmez. Bu duruma ne hekimler ne de papazlar çare bulamazlar. Sonunda Deliorman dergahından, Rusya’dan tuz parası almak üzere gelen Demir Baba‘ya:
‘Sen keramet ehli bir azizsin. Bu çocuğu tutulduğu hastalıktan kurtar.’ diye yalvarırlar.
Demir Baba da: ‘Bu çocuğun süt emmesini sağlar isem, tekkeme nezreder misiniz?’ der.
Kabul ederler.
Demir Baba çocuğa: ‘Em!’ der. Çocuk, anasının memesini emer. Delikanlılık çağına erince, Demir Baba dergahına gönderirler. Böylece Demir Baba, çocuğu evlat edinir. Adını Ahmed kor. Bu çocuk daha sonraları Balım Sultan‘a giderek, el alır ve adı da Kazak Abdal olur. Söylence böyle bitiyor.
Kazak Abdal’ın ucu tenteneli ve taşlanmış bir mendilinin, Demir Baba dergahında bulunduğunu, Deliorman’dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, Denizli, Cankurtaran‘daki dergahında yatmaktadır.
Edebiyat tarihimizdeki hiciv şairleri arasında en çok beğendiğim Kazak Abdal, sanırsınız bugün içimizden biri olarak yaşıyor ve kent sokaklarında dolaşıyor. Aradan 300 yıl geçmesine rağmen bu toprakların insanlarında zerre-i miskal bir değişim olmamış, “gel de din bezirganlarının ANTİ DARVİN’ ci zırvalarına inanma.
ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selâm vermek için kesen beğenmez
Âlemi ta’n eder yanına varsam
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan
Câmiye gelir de erkân beğenmez
Elin kapısında kul kardaş olan
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berbere gelir de dükkân beğenmez
Dağlarda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımar sipah kimi ser-bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristâna gelir ezân beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’m-ı fâsidince keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahvede fağfuri fincân beğenmez
Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli bohçasını duhân beğenmez
Aslında neslinde giymemiş hâre
İş gelmez elinden gitmez bir kâre
Sandığı gömleksiz duran mekkâre
Bedestene gelir kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelen bir köylü kızı
İnci yakut ister mercân beğenmez.
Şiirde hicvedilen “Ormandan kaçan adam azgınları” bana hiç yabancı gelmedi. Sokakta, kahvede, anlı şanlı AVM’lerde, cami şadırvanlarında, parti mitinglerinde her an iç içe olduğumuz insanlar yani bizden biriler…
Cemil Biçer
(Görsel: düsünhaber.com)