Sen Ağa, Ben Ağa, Bu İneği Kim Sağa? – Sedef Subölen yazdı…
Ve yeniden, yeniden, hep yeniden kalkıyorsunuz ayağa. Siz de şaşırıyorsunuz buna. Rüyalarımda hep dizlerimin tutulduğunu, yürürken zorlandığımı görürüm. Ama tamamen felçli gibi değil. Felçli olsam hiç umudum olmazdı çünkü.. Daha çok zedelenmiş gibi bacaklarım.
Sona yaklaşıyorum.
Senelerce yaşadığım şehri birdenbire terk edeceğim. Bu, bir dakika önce açlıktan ölmek üzereyken, birdenbire tok hale dönmek gibi. Açlık ile tokluk arasında bir dakika olur ya hani. İşte benim eski ve yeni yaşamım arasında da bir gün olacak. Birkaç hafta sonra bir sabah uyanacağım ve, bir daha o evde asla uyuyamayacağımı bileceğim.
Mesela fotoğraflar.. Öyle güzeller ki.. Neden nefret etme yoluna gitmişim zamanında anlamıyorum. Zamanında aynı karede olmaktan mutluluk duyduğum değerli insanları artık benliğimden çıkarmak şöyle dursun, yeni evimin en güzel köşesinde yer vereceğim. Ağalar ineği sağmayı beceremediği için, süte küsmemeliler. Bu böyle bir şey. Belki birbirlerine küsebilirler, köyü terk edebilirler, hatta bir daha asla ağa olmazlar belki. Sıradan halkın içine karışırlar. Ama süt o dakikadan sonra daha da tat verebilir belki kim bilir?
Ve yeniden,yeniden koşmak zorunda kalıyorsunuz. Hayat hep aynı şekilde akıp giderken, sizin ruh haliniz onu zerre kadar ırgalamıyor. Nefes aldığınız sürece akacak işte. Nefret etseniz de, sevseniz de. Sevme yolunu tercih ediyorum.
Zamanında mutluluk veren o güzel şarkıları şu an da dinlemeyi tercih ediyorum.
Duygularımı otomatik pilottan çıkardım sonunda.
Ben yaşadığım sürece o da yaşayacak.
Belki çocuğunun salyalarını silen kişi ben olamayacağım, ama olsun. Bunu onunla hayal etmek bile güzeldi.
Özgürlükten dem vuran ben, öfke duyarak, kendimi nefret duygularının parmaklıklarına hapsedemem.
Bu şehirde başıma gelen en güzel şeydi belki de. Tüm çirkinliklere rağmen, bazen karşıdaki inadına güzeldir. Ama mazideyken. Mazideyken öyle hoş ki. Gün yüzünde değilken.
Ben sütü sağıp ona içirmeyi beceremedim belki, ama olsun. O her şeye rağmen sütü sevmeye devam edecek. Ben de öyle.
Bu şehirden kolay kolay kopamayacağımı biliyorum. O yüzden, bu şehre dair hiçbir anımı çirkinleştirmiyorum ki, dönmeye yüzüm olsun.
Bazı şeyler neden yaşanıyor, yaşanıyorsa neden dağılıyor, dağılıyorsa nasıl tekrar toplanıyor, hiçbir fikrim yok. Artık sorgulamıyorum. Güneş yalnızca benim için doğmayacak. Her doğan gün ona yine çok güzel umutlar verecek. Bu kısa süreli “dönüş” rüyası da, her gece uyurken bana eşlik edecek.
Yaşanan o üzüntüler, kavgalar falan bayım,onlar bile, iyi ki oldular.
İçerlerde gizli olan o fırtınalı prensin, beyaz atıyla yaptığım o uzun gezintiyi, ömrüm boyunca hiç unutmayacağım.
Sedef Subölen