
Sıradan Olanın Farklılığı: Ali Raşit Karakılıç – Vecdi Uzun yazdı…
Ali Raşit Karakılıç, kaostan beslenen bir sanatçıdır ve bunun yanı sıra analitik düşünce yapısıyla bilimsel paradikmalardan yararlanarak yol almaktadır. Onun kaos estetiğinden beslenen yapı-bozumsal üretim biçimi doğrusal resimden uzak görünse de aslında pek çok açıdan doğrusal olarak yapılan resimle benzerlikleri görülür. Bir takım sanatçılar yüzeyi direkt olarak kullanırken, Karakılıç iki farklı yüzeyi parçalayarak ayırıp tekrar bir araya getirerek yeni bir yüzey yaratır ki bu da sanatçının oluşturduğu kendine ait bir dildir.
-Denizhan Özer
Sanatçı sadece sanat çalışmalarından değil, geride bıraktığı dokümanlarla (Kitap, dergi, sergi broşür ve kataloğu, haber, eleştiri ve tanırım yazıları başta olmak üzere dijital dünyadaki bilgiler) sanat tarihine bırakacağı parmak izi bırakır. Bu parmak izleri kısa sürede veya ilerleyen yıllarda sanat tarihçileri veya konuya ilgi duyan araştırmacılar tarafından bu defa sanat tarihine inceleme yazılarıyla sanat dünyasına iletilir. Adana’da yaşayan 1974 TGSYO mezunu Ali Raşit Karakılıç’ın çalışmalarını ilk defa yakından ArtAnkara Fuarı’nda izledim. Ali Raşit Karakılıç‘ın fuardaki çalışmaları alüminyum panel üzeri duvar işi portrelerden oluşmaktaydı. Karakılıç’ın bu çok ilgi çeken eserleri; fuarın katılımcılarının çalışmalarının tamamına yakınını oluşturan tuval üzeri resimden en farklı çalışmalarıydı.
Ali Raşit Karakılıç’ı zaman içinde incelerken; çalışmalarında planlı bir süreç içinde değişimlerin izi olması ve kendini klasik tuval resminin dışına çıkarması dikkatimi çekmekteydi. Karakılıç’ın çalışmalarının rastlantısal değil planlı arayışlarının sonucu olduğunu gözledim. Sanatçı sanat hayatının başlangıcından itibaren sanatın merkezi olan İstanbul’da yaşamış olsaydı bu değişim ve dönüşüm sürecini daha hızlı gerçekleştirebileceği, sanatı ile kendisini finanse edebileceği ve başka bir boyuta geçebileceği düşüncesindeyim. Buna rağmen özellikle Adana gibi sanat merkezine uzak bir şehirde bir sanatçının satılması zor çalışma yapabilmesi büyük cesaret gerektirir.
Ali Raşit Karakılıç hakkında yaptığım kaynak taramasında ise yeterli belge ve bilgiye ulaşmadım. Bir sanatçıda değişimcilik ve yaratıcılığın mutlaka olması gerektiğini düşünür ve yaratıcılık ve değişimcilik unsurunu her zaman önde tutan sanatçılara büyük önem veririm. Bunun üzerine Karakılıç’ın tüm bunları Adana gibi bir yerde cesurca yapabilmesi onu sıradan olandan çıkıp farklı yapabilenler sınıfına soktuğu düşüncesindeyim. Bu yazıyla Ali Raşit Karakılıç gibi bir sanatçının parmak izinin vurulmasına ve gelecek dönem araştırmacılarına onun adına bir belge bırakılmasına yardımcı olmaya çalışıyorum.

Ali Raşit Karakılıç hakkında yazmak yerine onu ve sanatını aşağıdaki kendi cümleleriyle sanatseverlere tanıtmayı tercih etmekteyim.
I-SOYUT DÖNEMİM (1988-2004)
“1974 Yılında TGSYO (Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu) Dekoratif Resim Bölümünden mezun olduktan sonra aile ocağım Adana’ya döndüm. Dekorasyon iç mimari işleri yapmak için bir ofis açtım 1977 de askerlik görevime gidene kadar birkaç Dekorasyon tadilat işleri yaptım, bu süreçte Milli Piyango, Lassa amblem yarışmalarına katıldım. Milli Piyango da birincilik kazandım 5000 TL ödül aldım. Lassa yarışmasında 2. Oldum (1. Bülent Erkmen, TGSYO dan sınıf arkadaşım Fahrettin Baykal 3. Ödülünü aldılar) 1978 sonunda askerlik görevimi bitirip Adana’ya döndüm. Maaşlı olarak çalışmak istemiyordum, Dekorasyon işleri için yeni ofis açarak hayat kavgasına başladım.
Zaman zaman içimden resim çalışma isteği gelse de “Yaptığım işlerde üç boyutlu resim gibi” diyerek kendimi avuttum. Ne zaman ki 1987 de TGSYO mezunları günü için İstanbul a gittim, aynı dönem arkadaşlarımla karşılaştım, yaptıkları resim çalışmalarını gördüm, özellikle sınıf arkadaşım Fahrettin Baykal’ın atölyesinde yağlı boya, terebentin kokusunu duydum; Şartlı refleks gibi resim yapma duygularım kabardı, sanki eski bir dostumla karşılaştım, eksik yarımı buldum.
Adana’ya döndüğümde karar verdim, resim yapmalıydım ama nereden, nasıl başlayacaktım. Ben oyuncuyum her role girebilirdim. Birçok tarzda çalışabilirdim, içimdeki ben ile yüzleşmem, kendime en uygun tarzı bulmalıydım.”
II-KENDİMİ KEŞFETMEK.
“Bir ben vardır bende, benden içeru”
“Başladım çizmeye, olabildiğince, bilinç dışı A3, A4 boyutundaki kâğıtlara, proje taslak çizimlerinin kenarına, telefonla konuşurken elimi serbest bırakıp düşünmeden çizdim, bazen de somut, bildik neşelere nesnelere, portrelere dönüşüyordu bu çizgiler.
Bazı desenlerin fotokopilerini kesip başka bir desenle birleştirip tekrar çektirdiğim fotokopileri ile farklı espaslar yakalıyor, ayrıca uygun gördüğüm çizimleri çoğaltarak renklendirme varyasyonlarını deniyordum. İki sene devam etti bu arayışlar.
Artık kendimle yüzleşme zamanım gelmişti. Yaklaşık sekiz yüz adet olan bu ön arayış desenlerini işyerimin salonuna serdim. Birkaç gün bu arenada gezindim çok heyecan vericiydi iç dünyamla karşılaşmam. Çıkardığım ortak sonuçları şöyle sıraladım. 1-) Soyutçu 2-) Renkçi 3-)Dinamik 4-) Avangart
Artık tuvale çalışma zamanım gelmişti. Bu özellikleri taşıyan birkaç renklendirmesini yaptığım bir desenimi tuvale aktardım, desendeki araştırmacı çizgileri keten liflerini yüzeye yapıştırarak elde ettim genellikle eskize bağlı kalarak kontürlerin kabarık kalmasını amaçladım. Karakter olarak ilk gençlik yıllarımdan beri, gördüğüm, öğretilen her şeyin nasıl daha farklı olması gerektiğini düşünürdüm. Öğrenim gördüğüm TGSYO da Bauhause sistemine göre geleneksel malzemeler dışında teknik ve malzemelerle eğitim vermesi bana daha uygun düşüyordu. Okul eğitim dönemimden sonra bu ilk ciddi çalışmama “İleri, Birlikte, Sonsuzluğa” ismini verdim. (resim 1) Çünkü bir yöne doğru giden insan bedenlerini (figürlerini) anımsatıyordu.
Daha sonraki çalışmalarımda da yağlı boya dışında dekorasyon işlerinde kullanılan tekstil elyaflı sıva, mineral kum sıva vb. malzemeleri tuvalimin alt yapısında kullandım. Kompozisyonlarımda amorf ile geometrik şekilleri eritiyordum. Çalışmalarımda 3. boyut arayışlarım sadece yüzeyde değil çerçeveleyen sınırlarında da oldu. Kendime “Resimlerim özgür olmalı. Neden bir kare içinde tutsak olsunlar? Yüzeyden çerçeveyi zorlayan hareket varsa engel olmaya hakkım yok.” diyordum Yıllardır resim çalışmadığım için içimdeki birikimleri her resmimde aktarmaya çalışıyordum, bunun en tipik yansıması “Birikim” isimli eserimde görülür. (resim 2) Ahşap (MDF) siyah lake paspartuyu parçalayıp dışa taşan tuval resmimdi. Çerçevede tutmaya engel olamadığım bu firarlar bazı resimlerimde de kendini gösterir (resim 3,4,5,6)
2004 yılına kadar “Soyut Dönem” çalışmalarım devam etti.”
III-DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM:
“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. – Herakleitos “Var olan şey yok, yok olan da var edilemez”. Fransız kimyacısı A. L. de Lavoisier “Maddenin veya kütlenin korunumu” yasasını böyle ifade eder. Doğada her şey değişen bir süreç içindedir. Canlılarda ve cansız nesneler gibi doğarlar (var olurlar), var oldukları süreci tamamlayıp sadece fiziksel olarak değişirler, ama madde olarak yok olmazlar. Kendilerini var eden maddelerin kimyası değişip başka maddelerle birleşerek başkalaşırlar, bu döngü doğanın değişmeyen yasası olarak sonsuza kadar sürer gider. asla yok olmazlar.
Yok olmak diye bir şey yoktur, sadece ‘dönüşmek’ vardır bu bağlamda gerçek olarak doğmaktan söz etmek mümkün değildir, o halde DOĞMAK (var olmak) ile YOK OLMAK (ölmek) kavramları bu dönüşümlerin adına ‘yaşam’ dediğimiz istasyondur.
Cansız nesneleri de insanların yaşam döngüsüne benzetirim. Hurda, geri dönüşüm sürecine girmiş cansız nesnelerdir, onlarda canlılar gibi işlevlerini yerine getirip kullanma sürelerini tamamlayıp özelliğini yitirdiklerin de (ölüm) hurdalıklara gönderilir (mezarlık) ve burada ayrıştırılıp başka bir madde ve eşyada maddesel olarak varlıklarını sürdürür.
Olumsuzlukların üstünü örterek yeniden olumlu olarak değişim ve dönüşüm süreçlerine katkıda bulunarak ölümsüzleştirmek istiyorum. “ 19.Eylül 2007 Adana
IV-DÖNÜŞÜM
“2003 yılında çalışmalarımın tema ve tekniğinin değişim hikâyesi şöyle başladı.
Fotoğraf sanatçısı Dr. S. Haluk Uygur arkadaşım bir gün bana siyah beyaz fotoğrafın boya ile nasıl renklendirebileceğini sordu. Bende “ Birkaç fotoğraf baskını alıp denemek isterim” dedim. Daha önce dergi fotoğraflarına kolaj ve boya ile eskiz çalışmaları yaptığım için bana hiç te yabancı gelmemişti bu öneri. Aldığım fotoğraflara akrilik ve ekolin boyalar ile denemeler yaptım kendisine gösterdiğimde çok beğendi. Daha sonra kendisine bu tarzda deneysel bir sergi açalım önerime “Çok iyi olur, başka fotoğrafçı arkadaşlarda katılırsa daha paylaşımcı olur” dedi. Sergi fotoğraf baskıları üzerine boya ile pentür tekniğinde yorumlama prensibini içeriyordu. Projemi anlattığım bazı fotoğrafçı arkadaşlarımı ikna etmek zor da olsa seçip aldığım fotoğraflardan yaptığım çalışmalarımı Adana B.Ş. Belediyesi 75. Yıl sanat galerisinde açtım. Çok ilgi gördü, fotoğrafı olan arkadaşlar “Fotoğrafın pentür ile buluşarak yorumlanmasının kendilerine çok farklı bakış açısı getirdiğini” ifade ettiler.
Bu sergimin en önemli misyonu Sergimi Şahin Kaygun’a ithaf etmiş olmamdır.
Şahin; Ortaokul sıralarında tanıştığım lise, Tatbiki Güzel Sanatlar Y. Okunda birlikte olduğum arkadaşlıktan da öte kadim dostumdur. Onunla ilgili yaşantımızdan kesitleri “Şahine Son Mektup” öykümde yazmıştım. Şahin, fotoğrafla grafik sanatını birleştirip, yüzeyleri kazıyıp renklendirerek polaroid fotoğrafların yüzeyine müdahalelerle özgün çalışmalar yapan avangart grafik ve fotoğraf sanatçısıdır. Maalesef en verimli çağında 7 aralık 1992 de kendisini kaybettik Işığı rahmeti bol olsun.
Salonun giriş kısmında eserlerinden kopya örnekleri, biyografi ve portre fotoğrafı ile birlikte yazdığım öykümün yer aldığı özel bir köşe yaptım. Böylece sergimin kavramı ile Sevgili Şahin Kaygun’un anısına seksenli yıllarda yaptığı yenilikçi çalışmalarına selam gönderdim.
Bu sergimdeki çalışmalarım bana farklı bir yol açtı. Doğadan ve hurdalıklardan çektiğim fotoğraflarımdan pentürel (foto-pentür) yorumlamalar yapma fikri çok heyecan vericiydi. Önce deneysel olarak fotoğraflarımdan seçtiğim kareleri A3 boyutlarında dijital baskılarını boyayarak eskiz niyetinde çalışmalar yaptım, yalın bıraktığım fotoğraf görüntüleri ve boyanmış yerler gerçeklikle soyutun bir arada yarattığı yanılsama panoraması oluşturuyordu. Çıkan sonuçtan çok etkilendim bunlar tuvallerimden önce deneme çalışmaları olsa da sergilerimde “Foto-pentür” olarak yer aldı.
Artık bu ön çalışmalardan edindiğim tecrübe ve coşkuyu tuvallere yansıtmanın zamanı gelmişti. Fotoğraflarımı, dijital yüksek çözünürlüklü baskıda çok iyi netice veren akrilik boyayı iyi tutan reklam panolarında kullanılan ‘Banner’ kanvası tercih ettim. Tuval üzeri çalışmalarımı önceki foto-pentürler den yola çıkarak başladım onların kopyası değildi ama çıkış için olumlu kılavuz oluyordu.
Kanvasa uygulanan baskıları sadece fotoğrafın salt baskısı dışında foto-pentür çalışmalarımdan çektiğim fotoğrafını da bastırıp boyayarak önceki çalışmaların izlerini taşıyan bir akrabalık elde ediyordum. Bu çalışmalarım devam ederken ufak tefek deneysel işlerde yapıyordum. Zaten deneysellik, analitik düşünme tarzım, hem iç mekândaki eklektik tasarımlarım ve uygulamalarım da, hem de sanat çalışmalarımda hep vardı.
Bir gün deneysel olarak dergiden kestiğim iki ayrı fotoğrafın birini enine, diğerini boyuna şeritler halinde kesip bir alt bir üst ördüm, amacım aynı yüzeyde iki somut görseli bir yüzeyde buluşturup yansıtatak soyutlamaktı. Çıkan sonuç ilginç oldu. Önce iki foto-pentür çalışmamı keserek ördüm bunun gibi birçok çalışmalarım oldu sonra bu örgü tekniğini büyük çalışmalarıma taşıdım. Aynı fotoğraftan çalıştığım foto-pentürü başkalarıyla farklı versiyonlar da buluşturup farklı görsel yorumlamalar yaratabiliyordum.
DÖNÜŞÜM serisi işlerim 2006 yılında Gözde Sanat Galerisinde (Ankara) 2009 yılında Kadir Has üniversitesinin Rezan Has Müzesi sergi salonunda (İstanbul), 2015 te ‘Dönüşüm Süreçleri’ olarak, Küratörlüğünü Denizhan Özerin yaptığı Adana B.Ş. Belediyesi 75. Yıl Sanat Galerisi izleyicileri ile buluştu.
Ali Raşit Karakılıç Metal Panel dönemi olarak adlandırdığı son dönemini anlatmaktadır.
IV- METAL PANEL DÖNEMİ – “Siz hangi Portrede saklı kaldınız” 2015-2025
“Hurdalık depolarına yine fotoğraf çekmek için gitmiştim. Bir çuval içinde kalın bir kitap boyutlarında, içinde bakır borular olan alüminyum petekler ilgimi çekti, inceledim bıraktım. Araçların klima paneliymiş. Formu ilginçti. Aklıma takıldı. İki gün sonra tekrar gittim. Tekrar gittiğimde halen yerinde duruyordu. Altı yedi adet satın aldım. Atölyemdeki masamda dört ay kadar durdu, arada bir inceliyordum, neden almıştım? Beni çekenin ne olduğunu bilmiyordum. Böyle şeyler bazen olur bende. Lazım olmayan bir şeyi alırım bir süre sonra ihtiyacım olur veya durduk yerde bir arkadaşıma uğrarım. Telefondan ararım “şimdi senden bahsettik derler, bende “ çomağı kaptınız mı?” derim. Bu petekleri edinmemin bir nedeni olmalıydı. Birini aldım boyadım tatmin olmadım. Bir başkasını aldım; peteğin ince alüminyum levhalarının aralarındaki boşlularla üst üste dizilimi ile koyu biz yüzey görünümündeyken çelik uçla ezip aşağı yöne büküp müdahale edince yatay yüzünün parlaklığı ortaya çıktı. Bu ışık-gölge özelliğini kullanıp portrede denemek istedim, çıkan sonuç şaşırtıcıydı. Boyut yanılsaması yapıyordu. Şerit levhalar genelde altın sarısı eloksal kaplama olduğu için portre sanki ikonistik tabletleri andırıyordu. Daha sonra yine klima ve soğutucuların dış ünitesinde kullanılan 15-20 mm. kalınlığında soğutucuların kapasitesine göre çeşitli boyutlardaki sanayideki adı kondenser olan panel elemanları kullanmaya başladım( bu malzeme kısaca alüminyum panel diyorum.).
Bu dönemin ilk sergisini 2015 Aralık’ta Döne Otyam’ın küratörlüğünü ve yöneticiliğini yaptığı Ankara’daki M1886 Galerisinde açtım. Sevgili Döne’nin de onayı ile Zeynep Şanlıer Tansuğ’un sergi kritik yazısındaki son paragrafında geçen “ Siz Hangi Portrede Saklı Kaldınız…” cümlesi serginin başlığı oldu. Daha sonraki sergilerimde de bu başlığı kullandım.
Önceden beri içimde hep var olan duvar işlerime 3. Boyut katma çabalarıma; bu malzemenin hem biçimde, hem de yanılsatan ışık gölge oyunlarıyla yüzeyde birçok olanaklar sağladığını keşfederek tuval işlerime bilinmeyen bir zamana kadar hoşça kal dedim.
Bu çalışmalarımın ana temasını oluşturan kadınları; demir parmaklıklar ardındaki tutsaklıktan özgürlüklerine kavuşma durumu arasındaki devinimi ile beraber geçmiş zamanlardan Anadolu kültüründeki tanrıçalara, Göbekli Tepe’nin gizemli sırlarına gelecekte yaşanacak ileri bir medeniyetin ikonları olarak şimdiki zamandaki izleyicisi ile buluşturuyorum.
Eserlerimin teknik özelliğinden bahsedecek olursam; paneldeki müdahale edilmiş alüminyum şerit levhalar çevreden aldığı ışığı yansıtma prensibiyle tema ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle esere farklı yönlerden bakıldığında yansıttığı ışık açısı değiştiği için görüntü de değişerek bir yanılsama yarattığından resmin ön yüzden çekilmiş fotoğrafı gerçek görüntüsünü yansıtmış sayılmaz. İzleyici esere bakarak hareket ettikçe görüntü de değişir. Paneldeki şerit levhaları dikey olarak kullandığım işlerde ise; esere sağ ve sol yönden bakıldığında görüntü negatif, pozitif olarak değişkenlik göstermektedir.
Malzemenin bu değişkenlik özellikleri; “Hiçbir şeyin asla göründüğü gibi olmadığı, her anın içinde bulunduğu süreç ve fiziki şartlar dâhilinde değiştiğini, zıtlıkların birbirini yarattığı bu âlemin panoramasını yansıtmama etken oldu.”

Kaya Özsezgin’in sanatçı Ali Raşit Karakılıç hakkındaki “DENEYSEL ÜRETİMİN AYRINTICI ESTETİĞİ“ başlıklı yazısında sanatçı tüm yönleriyle incelenmektedir. [1]
V-DENEYSEL ÜRETİMİN AYRINTICI ESTETİĞİ
“Her şeyden önce, çevresindeki oluşumlara, değişim ve başkalaşıma yabancı kalmama güdüsüdür, onları bu derece olağan yapan. Karakılıç, yaşadığı çevrede tanık olduğu bu değişim ve oluşuma kayıtsız kalmamayı, sanat anlayışının temel ilkesi olarak benimsediği için, çalışmaları, dünden bugüne kesintisiz bir süreçsellik göstermektedir. Yapım-yıkım, çözülme, çürüme ve başkalaşım, yeniden oluşum, çevre gerçeğinin somut ve izlenebilir olguları halinde yanımızı-yöremizi kuşattıkça, ona uzaktan seyirci kalamaz sanatçı. Karakılıç, bu bilinçten yola çıkıyor, varacağı noktaları resimlerinde dipten gelen dalgalar halinde yansıtıyor. Derinden yüzeye çıktıkça, bu dalgalar resimsel somut veriler halinde sanatının bünyesinde organik motiflere dönüşüyor. Verilerle ana motif birbirine bağlanıyor, resmin bünyesinde olağan etki-tepki ilişkileri yaratıyor.”
Söz konusu link ile sanatçı hakkında Denizhan Özer ve Veli Mert’in yazılarını da ulaşmak mümkündür.

NETİCE:
Ülkemizde sanat dünyası; günümüz sanatı bilinen teknik ve malzemeli kullanarak duvar resmine takılı kalmayı ilke edinmişler ile bir çeşit gelenekselleşmiş yöntemler dışında farklı arayış biçimlerine girerek yeni yaratımlarla sanat yapmaya çalışanlar arasındaki mücadeleden oluşmaktadır.
Kalıplaşmış ve sadece ustalığa dayalı olan grubun sayısı ve sanat dünyasındaki etkisi arayış içinde bulunan yaratıcı sanatçılara göre çok fazladır. Ali Raşit Karakılıç; yeniliği ortaya koyarken geçmişi kökten sökmek yerine bir süreç içinde değişim ve dönüşümle yapmaya çalışan sanatçıdır. Onun sanat dönemlerinde bu değim ve dönüşümlerinin ilkelerini görmek mümkündür.
Son dönem geri dönüşüm malzemeleri ile yaptığı çalışmalarında malzemenin çok öne çıkarıldığını hisseden ve ondan çok bilinen bir duvar resmi tarzı resim bekleyenlerin öncelikle onun ve sanatının değişim ve dönüşüm süreçlerini anlamaya çalışması gerekir. Ali Raşit Karakılıç; bilerek ve planlı bir şekilde kendisini sıradan olandan çıkarıp farklılığa ulaştırma çabasında olan nadir sanatçılardandır. Karakılıç’ın sanat hayatını Türk sanat piyasasının merkezi olan İstanbul’dan uzak bir yerleşim merkezi olan Adana’da sürdürmesi onun tanınırlığı ve piyasadaki derinliğini doğrudan etkilendiği düşüncesindeyim. Şu an yaptığı çalışmalar; başta sanatçının yaşadığı Adana ve ülkemiz sanat dünyasının yaşanılan zaman dilimine uyum sağlamamış gibi görünse de sanatçı Ali Raşit Karakılıç; bir sanatçı olarak sanat zamanının yavaş seyrettiği bu coğrafyada zamanı hızlandıran az sayıdaki sanatçılarımız arasındadır.
Gelecek dönemlerde ülkemizdeki öncü sanatçılar üzerine akademik araştırma yapan akademisyenler ve sanat tarihçileri değişimci ve dönüşümcü olarak yaratıcı bir sanatçı olan Ali Raşit Karakılıç’ı detaylı olarak inceleme altına alacağı düşüncesindeyim.
Vecdi Uzun

[1] https://www.guneygundemi.com/haber/ayca-oztorun-yazdi-cukurova-nin-gururu-ressam-ali-rasit-karakilic-in-sergisi-konusuluyor-2115.html
Ağız İçinde Oluşan Yaralar, Ciddi Hastalık Belirtisi Olabilir


IV-DÖNÜŞÜM 




























































