Elif DorukKÖŞE YAZILARI

Anlamların Yarattığı Özgürlüğüm – Elif Doruk yazdı…

Sabahın altısı, hangi dilde söylendiğini bilmediğim şarkılar dinliyorum. Her bir notasına kendimden yitik cümleler ekliyor, darmadağın ediyorum kendimi. Sizin de canınız yansın, kafanız karışsın istiyorum. Çünkü ben sizi ancak bir şarkı sözüyle yaralayacak kadar gaddar ve cesurum. En büyük cesaretimi Frederic Chopin’in parmaklarından alıyorum örneğin. Korku filmi izlercesine ürperiyorum. İki beyaz tuş ardından bir siyah… Silahına hayran kalıyorum. ‘Kaç kişiyi böyle hunharca öldürdü acaba?’ soruları oluşuyor beynimde. Beynim sessiz. Yüreğim cevap veriyor ve bir sürü seri katilin adını sıralıyor.

Sabah sabah bu kadar gerilim fazla geliyor. Arkamda biri varmış hissi beni çocukluk korkularıma götürüyor. Ve korkan gözlerle tüm duvarımı kaplamış, her bir kelimesinde binlerce kez dünyanın bin bir ucunda milyarlarca cana kıymış isimlere bakıyorum. Beynimi susturanın verdiği isimlere takılıyorum. Ellerim titriyor ama bir o kadar da uzanmak istiyor. Korkunun verdiği haz bu. Büyüleniyorum. Dişlerim dudaklarıma yapışıyor. Kanatırsa rahatlayacağım gibi şehvani bir duygu sarıyor bedenimi. Daha cesur oluyorum. Ve adım adım katillerime doğru ilerliyorum. Ben her yazımda olduğu gibi yine gücümü ayaklarımdan alıyorum. Ayak fetişizmi, ama sevişmek için değil ayin gibi sevişmelere beni taşıyacak olan ruhuma doğru beni götürdüğü için her baktığımda orgazm oluyorum. Diyabetli bir hastanın şerbet içinde yüzen tatlıları ölümüne yerken damağından beynine giden lezzetin onu esir alışı gibi bir şey bu. Marketten ne istiyorsun sorusuna heyecanla sıralanmış çocuk isteği kadar da masum.

Bileğime kazıttırdığımın “ayaklarımın değil yüreğimin götürdüğü yerde olacağım” yazısının hakkını bana sunduğu yerdeyim. Her bir çırpınışımda bir medet umarcasına birbirine kattığım ve yine yanılmayıp beni hayatta kalmaya ikna eden kitaplığımın önünde. Ve hemen yanına özenle yerleştirdiğim George Romney‘in Shakespeare‘den esinlendiği ‘Fırtına’ sahnesinden güç alarak başlıyorum hatalarımın iplerini çekmeye…

Virginia Woolf, “Kadınların en büyük düşmanı, kendi zihinlerinin içindedir.” deyip hançerini fırlatıyor, en büyük günahım olan ‘zan’larıma. Sendeliyorum. En büyük düşmanım olan zihnime bir kez daha kinleniyorum. Ve ardından bu kinime destek veren F. Scott Fitzgerald’ın “Akıllı insanlar her şeyi anlarlar, aptallarsa şüphe duyar.” diyen cümlesine ilişiyor gözlerim. Sorgulamaya başlıyorum. Aptal olmak istemediğim kadar, çemberimde olan aptalların hepsini def etmek istiyorum.

Oscar Wilde, kendi anlamıma varmadan insanlara kattıklarını öldürmen gerek dercesine “Bir şeyin değeri, fiyatının ne kadar yüksek olduğuna dair değil, insanın ona ne kadar değer verdiğine dairdir.” cümlesinin altını çiziyor. Derin bir nefesle kendime sarılıyorum.

William Shakespeare, bazen kendimi fazla kaptırdığım dünyayı anlatıyor bana. “Bütün dünya sahnedir ve insanlar sadece oyuncudurlar.” Derken rolümü seçen benlik mucizesinin içine sarmalıyor beni.

Albert Camus, “Hayatın anlamı yoktur, anlam hayatı yaratır.” derken anlamlarımla içimdeki Tanrı’ya varıyorum. Bir telaşa kaptırıyor beni bu varış.

George Bernard Shaw, “Hayatı kırık hayallerle dolu yaşayanlar, hiçbir zaman bir bütün halinde uyanmazlar.” Derken bense Tanrı’nın ipine değil yaratırken bende bıraktığı parçasına sarılıyorum. Kendime dokunmak uyanışımın ilk adımı oluyor, gülümsüyorum. Çok iddialı bir cümle kurduğumu düşünürken, Ernest Hemingway’ın kelimeleri ile yatışıyorum: “Güçlü ol, sessiz ol. Her şeyi bil ama hiçbir şeyi söyleme.”

Tanrı’nın göz kırpışını hissediyorum. Yeni bir aracı sokuyor devreye. Bu sefer Goethe’yi seçmiş; “Biz düşünmek ile başlarız.” Derken durduğum yerin doğruluğunun altına imzasını atıyor. Tanrı ile bir olmanın bilinci, beni ruhuma vardırıyor.

Evet evet, Goethe’ye katılıyorum dercesine George Orwell cümlesini tamamlıyor: “Düşünme özgürlüğü, söyleme özgürlüğünün ilk adımıdır.” Derken ben daha da güçleniyorum.

Belki de Tanrı’nın seçmiş olduğu bu aracılar ile dünyalık bakışlarımın, ’zan’larımın, beklentilerimin, endişelerimin katili olmanın cesaretini buluyorum.

Ve tüm dünyaya haykırıyorum;
Yerine göre değil, anlamların yarattığı özgürlüğümde var edeceğim kendimi!

Elif Doruk

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu