Modern Sanatta Eleştiri Yetersizliği – Mustafa Günen yazdı…

Sanatsever dostlarım, farklı konularda yazdığımdan dolayı sanat yazılarıma bir süre ara verdim. Bu yazıma devam edebilmek için ‘Modern Sanat Evliyaları’ başlıklı önceki yazımın içeriğini kısaca tekrarlayacağım. Modern sanatın iç yapısını kimi, neredeyse kritersizlik derecesine getirdi; kimi de birçok şaşırtıcı veya heyecan verici oluşumları sanata dâhil etti. Böylece sanatın içeriğindeki estetik sunum, güzellik beklentileri, en önemlisi de orijinal olması gerekir gibi kavramlar terk edildi veya yok sayıldı. Sonunda sanat, kendi kavramlarının içerdiği yükümlülükleri dışlayan bir oluşuma dönüştürüldü. Böylece içeriği boşaltılan sanatın bilinen gerçek değerleri eserin dışına itildi ve eser, sanat kavramının referans taşıyıcısı olmaktan çıktı. “Sanat diye ortaya konulan oluşumun kriteri yine kendisidir” gibi saçma bir sonuca dönüştü.
Gelinen bu sonuçta sanatçıların bir sorumluğu yoktur. Çünkü sanatçı, sanat kavramının ona tanıdığı geniş özgürlüğe dayanarak, yaratıcılık adına çok ekstrem söylem ve yapıtlar ortaya koyabilir. Bunu daha önceki yazımda “Sanat; aynı zamanda zırvalama yetkisidir” başlığıyla açıklamıştım. Geçen akşam kızımla bu konuyu tartışmıştık. Kızım sanatçı tavrını şöyle özetledi; “Sanatçı zihin yapısı, bir an kendi egosunu en alçak seviyeye indirir ve hiçleştirme noktasına indirger, ya da tam tersini yapar egosunu yükseltir doruk noktasına çıkar. Kısacası, bilerek veya bilmeyerek tanrısal yücelikte hissedebilir. Böylesi ruh hallerinde, çok uç noktalarda söylem veya iddialarda ya da yorumlarda bulunabilir. Bu sanatçı zihin yapısının ve üretim sürecinin doğal bir parçasıdır” dedi. Kızıma kesinlikle katılıyorum. Sanatçı zihninde sık sık gelgitler olur ve buna bağlı olarak eylem veya söylemlerde bulunabilirler.
İşte burada sanatın olmazsa olmaz dengeleyici unsurları olan sanat tarihçileri, eleştirmenler ve sanat kuramcıları gibi diğer sanat uğraşanları deveye girecektir. Yani sanatçı yeni bir fikirle ortaya çıktığında veya sanat objesi ortaya koyduğunda, onun değerlendirmesini bu insanlar yapacak ve sanatsal bir sonuca ulaştıracaklardır. Normal olanı veya olması gereken budur. Ne var ki yazmakta olduğum gibi çeşitli hatalardan dolayı bu böyle olmadı ve modern sanattaki gelişmeler çok negatif sonuçlara dönüştü.
Yükselen fiyatların sanata negatif etkisi
Gelişen zaman içerisinde sanat eserlerinin çok yüksek fiyatlara ulaşması, yapıtları, sanat objesinin dışında aynı zamanda yatırım birimine dönüştürdü. Böyle olunca da kaçınılmaz olarak ekonomik kurallar, yöntemler ve elbette ki ticari manipülasyonlar devreye girdi. Ekonomik gücü olanlar, kendi talepleri doğrultusunda, birçok sanatçıyı olduğu gibi modern sanat eleştirmeni ve kuramcılarını bir şekilde etkisi altına aldı. Böylece ister istemez ticari beklentiler sanatsal beklentilerin önüne geçti. Bu gibi nedenlerle sanata ilişkin yorumlar ve tanımlar aşamalı olarak içeriksizleşme sürecine yöneldi ya da hizmet etti. Buna bağlı olarak, duayen, dahi olarak bilinen sanatçılar, sanatta yenilik veya değişim adına duygusal gelgitlerden dolayı ekstrem yorumlar yapmışlardır. Haksızlık etmeyeyim. Elbette makul olmayan yorumları fark eden ve eleştiren sanat insanları olmuştur. Ancak bu yozlaşmanın arkasındaki ilkesizleşme sürecini önlemekte yetersiz kalmışlardır.
Dehalar da yanılabilir
Bu şu demektir; kişi duayen hatta deha bir sanatçı olabilir. Ancak onun sanata ilişkin her yorumu veya yapıtı onun sanatçı seviyesine uygun ya da yakışan sunumlar olmayabilir. Bu gerçeğin ayırımı iyi yapılmalıdır.
Gelişmelerdeki sorunların başlama noktası da burasıdır. Sanat yetkililerinin bu dahi sanatçıların yaptıkları yorum ve yapıtlarının yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı pek, hatta hiç eleştirilmeden kabul görmesidir. Daha kötüsü, sanatçıyı yüceltmek adına onun hiç aklına gelmeyen fikirleri, imaları onun sözlerine eklemlenmiş felsefi jargon eşliğinde ona yakıştırmışlar ve övgüyle bahsetmişler. İşte ben bu köşede sanata ilişkin bu gelişmeleri, izahları inceliyorum; katıldıklarımı veya katılmadıklarımı nedenleri ile açıklıyorum, açıklayacağım.
Sanatta negatif gelişme nasıl başladı
Sanattaki yozlaşmanın arkasında birkaç neden vardır. Ancak en önemli nedeni hazır yapım nesnelerin sanat objesi olarak sunulmasıdır. Gerçekten de bir dahi olan Marcel Duchamp’ın ünlü ettiği bu uygulamaya altmışlı yıllarda kavramsal sanat adı verilmiş ve kulağa hoş gelen izahlarla desteklenmiştir. Ve de çok çeşitli kavramsal sanat izahları mevcuttur.
“Nesne, onu ele alan ya da onu sanat nesnesine dönüştürmeye karar veren sanatçının, onda ne görmek istediği ve ne göstermek istediği ile bağlantılı anlam kazanır. Böylelikle nesne farklı bir algı ve imgeye dönüşerek, bilinen, kabul edilen bütün değer ve mevcut bilgilerinden ayrılır.” ya da genel olarak “Kavramsal sanat fikir sanatıdır” gibi benzer eksende yorumlar yapılır.
Burada şu notu düşeyim. Yukarıdaki gibi izahların tek doğru tarafı vardır. O da “Sanatçının nesnede ne görmek istediği veya yüklediği anlam yine sanatçının kendisiyle sınırlıdır.”
Seyircinin, sunulan o nesneye olan ilgisi ise onun orijinal kavramının dışında konumlanması ya da sunulmasının şaşırtıcılığıdır. O nesne niçin oradadır? Bunun gerekçesini ve o nesneyi ne olarak kabul etmesi gerektiğini merak eder. Yani “niçin”’i ile ilgilidir. Yoksa sanat eseri olarak görmesinden değildir. Dolayısı ile sergilenen bir nesne için, farklı bir algı ve imgeye dönüşerek, bilinen, kabul edilen bütün değer ve mevcut bilgilerinden ayrılır gibi sanatsal bir genelleme yanlıştır. Zira Duchamp’ın pisuarına ilgi ile bakan kişi iki saat sonra başka bir pisuarı ihtiyacı için kullanır yani, çişini yapar. O pisuarda imza var mı yok mu bakmaz. Keza üzerinde imza olsa da sonuç değişmez.
Gerçekte kavramsal sanat adında yapılan nedir?
Aslında Duchamp ve sonrasının yaptığı, nesnenin kavramında herhangi bir değişim, kavramdan sıyrılma falan değildir. Yaptıkları şey basit olarak o nesnenin mevcut kavramına sanat eseridir diye bir ilave yapmaktır o kadar. Yani Duchamp, bir pisuarı yeni bir isim vererek galeride sergilemekle, onun “İçine çiş yapılan bir tuvalet aygıtıdır” olan kavramına aynı zamanda sanat eseridir de eklemesi yapmıştır. Buna insanın ürettiği tüm eşyalar dâhildir. Bu fikirden yola çıkarsanız, kavramsal sanatın var olan bütün nesnelerin tanımlarına eklediği sanat eseri tanımını ister kullanırsınız isterse kullanmazsınız. Örneğin bir tabak kuru fasulyeyi, ondaki yemek bağlamından çıkarıp sanat eseri bağlamını kullanabilirsiniz. Ona biyolojik enerji pilleri gibi bir isim verir sergilersiniz. Daha sonra onu önceki bağlamına, yani yemek olduğu kavramına geri döndürüp afiyetle yersiniz. Bir başka örnek; bütün otomobiller görsel olarak estetiktir. Eğer arabanızı bir sanatçıya imzalatıp “eser galeriye zorunlu değildir” fikriyle yola çıkarsanız sanat eserine binmiş olursunuz. Görüldüğü gibi bu fikir sanat olarak uygulanamaz. Israr edilirse bile yalnızca Duchamp’la sınırlı kalmalıdır.
Hazır yapım nesneleri sergileme dâhice veya sanatta devrim mi?
Kesinlikle hayır! Çünkü nesnelerin kendi bağlamlarının dışında başka anlamlar ifade etmek için kullanılması insanlık tarihi boyunca olagelmektedir. Örneğin aslan figürü gücü temsil etmek için kullanılır. Grafik tasarım ve reklamcılıkta da nesneler iki ya da üç boyutlu görseller olarak kendi kavramlarının dışında farklı anlam ve çağrışımlar için kullanıldığı sayısız örnekleri vardır. Her gün medyada görürsünüz. Firma logolarında da görürsünüz. Örnek olarak bir elmayı iki veya üç boyutlu olarak sunarsanız o kendi bağlamında bir meyve olarak elmayı temsil eder. Ama aynı elmada bir ısırıkla sunarsanız (tıpkı dünyaca ünlü elektronik firmasının cihazlarında görüldüğü gibi) kavramı da bağlamı da tümüyle değişir. Elma artık meyve değil, Âdem’in ilk günah mitini, yasağa isyanı, merakın giderilmesindeki tatmini sembolize eder. Zaten Duchamp da bu konudaki gerçeği fark ettiğini aşağıdaki ifadesiyle bildirmiştir:
“Mademki sanatçının kullana geldiği boya tüplerinin tümü endüstriyel ve hazır yapım ürünüdür, o halde dünyanın bütün tabloları da read made made dir (hazır yapılmıştan yapım) sonucu çıkarabiliriz.” ( Marcel Duchamp and ready made. Cennet couths Smith- Sanat aylık güzel sanatlar dergisi sayı 31.)
Her neyse asıl konumuz olan sanatçının her söylediği veya yaptığı sanat olarak kabul edilmesi yanlışına dönelim. Mademki Duchamp’tan bahsettim bu konuda da yine onun bir konferansta yaptığı sanata ilişkin genelde dâhice ama bazı katılmadığım ifadeleriyle devam edeyim:
“Bir bütün olarak ele alındığında, yaratıcı edim yalnızca sanatçı tarafından ortaya konulmaz; seyirci, onun içsel niteliklerini deşifre ederek ve yorumlayarak, yapıtı dış dünyayla temasa geçirir ve böylece yaratıcı edime katkısını ilave eder”.
“Son tahlilde, sanatçı, bir dâhi olduğunu herkese ilan edebilir: Açıklamasının toplumsal bir değer kazanması ve nihayet gelecek kuşakların, onu Sanatçı Tarihi’nin öncüleri içine dâhil etmesi için seyircinin hükmünü beklemek zorundadır.”( THE CREATIVE ACT By Marcel Duchamp Published in: Robert Lebel: Marcel Duchamp. New York: Paragraphic Books, 1959, pp. 77/78. Türkçesi e-scop.com
Görüldüğü gibi retorik (güzel söz söyleme, hitabet sanatı) açısından çok güçlü ve kulağa hoş gelen ifadeler. Ancak Duchamp, sanata hüküm verecek seyircide bir tasnif yapmamış. Yani karar verecek seyircinin sanat konusundaki bilgisi, kariyeri ne olmalı gibi bir parantez yok. Bu durumda tüm sanat izleyicisini fikrine dahil etmiştir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Zira kitlelerin algı yöntemi ile yanıltılabildiği ve genellikle bilgi ile değil, çoğunluktan yana olma eğilimi gösterdikleri ve duygusal karar verdikleri sosyolojik bir gerçektir. Örnek olarak, bilindiği gibi diktatör yönetimlerinde halkın çoğunluğu diktatörlerini desteklerler. Bu gibi gerçeklerden yola çıkarsak, sanata ilişkin kararlarda seyircinin belirleyici olacağı çok yanlış bir yorumdur.
Duchamp’ın dehası
Duchamp bu sosyolojik gerçeği elbette bilir. İşte onun dehası burada devreye girmiş, sanat adına yapılan tuhaflıkların kabul edilmesi için seyirciyi arkasına alma cinliği yapmıştır. Amiyane bir tabirle doğrudan tribüne oynamıştır. Madem spordan deyim kullandık, konuya ilişkin yine spordan bir benzetme yapayım. Bir futbol maçında Jennifer Lopez de oyuncu olarak sahaya çıksa ve de seyirciye ‘en beğendiğiniz futbolcu kimdir?’ diye sorulsa, açık ara Jennifer Lopez kararı çıkar. Kimse onun ne kadar futbolcu olduğuna bakmaz. Görüntüye ve sempatiye dayanarak karar verirler.
İzleyicinin sanat adına sunulanları beğenme yaklaşımının arkasındaki gerçek nedir? Gelecek bölümde “Sanat ve sıcaklık”…
Mustafa Günen