‘Sabahattin Ali, Yol Ve Ötesi’ Oyunu Üzerine
Prof. Dr. A. Didem Uslu yazdı...

20 Mart 2025 akşamı Ses Tiyatrosunda Sabahattin Ali, Yol ve Ötesi oyununu izledim. Yazan ve yöneten Erkan Çelikol’muş. Biyografik bir oyun. Oyun Sabahattin Ali’nin öldürülmeden önceki son gününü anlatıyor. Kurgu da başarılı, oyunculuk da. Ancak ben kurgudaki gerçek öğelerle kurguları merak ettim. Ali’nin sevgilisi olarak üç kez sahnede görülen Rum aksanlı Maria acaba Sabahattin Ali’nin evli olduğu yıllarda gerçekten ona kaçmasında yardım eden sevgilisi miydi? Yoksa ‘Kürk Mantolu Madonna’ olan Maria Puder’den bir esinti olabilir miydi?
Oyuna feminen ve sıcak bir hava ile aşk katan Maria sahnenin gerisindeki yükseltide önce düşüncelerini aktarır, daha sonra da sevgisini yansıtır. Avrupa’ya kaçak işçi olarak gidecek olan Sabahattin Ali’yi Maria özleyecektir. Ondan ayrı kalmak istemez. Elinde valizi ve fotoğraf makinesiyle buluşma yerine gelen Sabahattin Ali Maria’ya mektup gönderir, bir de Ali Ertekin’in fotoğrafını çeker. Acaba 1948 yılında PTT’nin sarı mektup kutuları var mıydı? Yazarların çok çılgın ve uçlarda bir postmodern kurgu yazmadığı sürece, biyografik kurgularda ayrıntılara çok dikkat etmesi ve gerçekliği iyi yansıtması önemlidir.
Beş kişilik oyuncu kadrosunda Maria, iki erkek arasındaki bir eril dengeyi kadın gücüyle oluşturur. İlk önce Maria kırmızı elbisesi ve beyaz ayakkabılarıyla bir parkta bankta otururken Sabahattin Ali ile konuşmaya başlarken görülür. Yazarın bir kamyonla sınır ötesine geçeceği kaçış planını özetler. Elinde tuttuğu ve Ali’ye verdiği zarf merak unsuru olarak gelişir. Kamyonda giderken yazar bu mektubu Maria’nın ağzından okur.
Oyunun ilk girişi vurucu ve korkutucudur. İşkence görmüş yaşlı bir adamı sahneye “komutan” diye anılan bir erkekle yardımcısı getirirler. Bu komutanın kim olduğu belli değildir. Polis mi, asker mi? Yoksa kişisel bir nefret ve intikam mı? Oyun boyunca yazarın söylediği gibi Ali isimli iki erkekten Ali Ertekin, “kötü adamlar” tarafından masum ve saf Anadolu insanı şoför Ali Ertekin olarak yönlendirilir. Ona Sabahattin Ali’nin bir vatan haini olduğu telkin edilir. Kurgudaki Ali Ertekin bu cinayet olayının tesadüfen içine düşmüş kendi halinde ve iyi niyetli bir kamyon şoförü gibidir. İnternet ve ansiklopedi kaynaklarında Sabahattin Ali’yi öldüren ve dört yıl ceza alan kişi diye Ali Ertekin adı verilir ama tiyatro kurgusunda öldürme olayı, Tekirdağ’dan kamyonuyla sebze ve meyve taşıyan Ali Ertekin’in omuzlarına yüklenmez.
Kurgudaki Ali Ertekin yazara sabah kahvaltısı hazırlar, durmadan Allah’ın adını anar ve bir ara namaz kılar. Kısacası düzgün, vicdanlı ve aile babası bir Müslüman ve Türk erkeğidir. Zaten o namaz sırasında kötü adamlar yine gelip yaşlı adamı kışkırtırlar. Bu iki adam adeta beyin yıkama tekniği gibidirler. Ali Ertekin’in beynini Sabahattin Ali’nin vatan hainliği ve komünizmin kötülüğüne karşı doldururlar. Oysa Maria, dengeleyici bir güç olarak ideolojilerin ve siyasetin zaman içindeki etkisine parmak basar. Yan tutmalı siyasetler 20. yüzyılın hastalığı gibi olmuştur.
İdeolojiler, yandaşlarını ortaya çıkarmıştır. Bireyler bir yandan ötekini mutlaka seçmelidir. Bir yanda kötü ruh vardır, öte yanda iyilik ve yakınlaşma. Şoför Ali Ertekin bu iki güç arasında gelip gider. Ancak Sabahattin Ali çok ortak yanları olduğuna karar verdiğinde olumlu görünen Ertekin Ali siyaset diyerek korkar. Aslında yaşlı şoför iki üç yanı da tutmuyordur. Onun siyasetle bir alakası yoktur. Ertekin oyunun sonunda Sabahattin Ali’ye ateş eder ama yazarı asıl döverek öldürenler o iki kimliği belirsiz adamdır. Kötülüğün sebebi, temiz Anadolu insanı şoför değildir. İdeolojik zıtlıkları birbirine düşüren gizli bir güç, insanları birbirine düşmen etmektedir.
Oyun trajiktir ama güçlü bir komik unsur, oyun boyunca trajediyi iyice hafifletir. Pek çok yerde okumuş insanla, cahil temiz adam kıyaslaması sergilenir. Bu zıtlık İstanbullu Hacivat ile Anadolulu Karagöz’ü hatırlatır.
Yine komik sahnelerden birinde komünizmden iyice korkan Ali Ertekin’i, Sabahattin Ali kamyonda oturdukları sırada iyice havaya sokup eşitlik, sömürü ve ezilenler diyerek komünist fikirlerin içine sokar. Mesela kamyonun sahibi hanım, şoför Ali Ertekin’in emeğinden yararlanmaktadır. Oyundaki komik rahatlama gibi, piyanodaki canlı müzik de trajik havayı yumuşatır. Komik olanın yanı sıra, kimi zaman usul usul çalan, bazen de Maria ve Sabahattin Ali’nin şarkı düetine eşlik eden piyano, oyunu iyice güzelleştirmiş.
Oyun kurgusunda kamyon, biri genç, öteki yaşlı, iki erkeğin yaşamı paylaştıkları ve birbirlerini anladıkları bir kapalı mekan metaforu olur. Oyundaki sahne tasarımı, kostümler ve dekorlar da çok başarılıdır. Yalnız Maria’nın arkası dönükken söyledikleri kimi zaman anlaşılmasa da, iki kez yükseltiden seslenmesi oyuna farklı bir atmosfer ve bir kadın özelliği katar.
Sabahattin Ali ölümün soluğunu ensesinde hissetmektedir. Adeta öleceğini hisseder. Sonuçta gerçekleştirdiği o kadar çok faaliyet ve uğraş vardır ki… 1940’ların bilinen ve göz önünde olan bir entelektüelidir. Hayatın ortasında tehlikeli bir biçimde yaşamaktadır. Maria ve kanyak, onun sığındığı teselli limanıdır. Sabahattin Ali ve Ali Ertekin arasındaki dostluk, yazarın içtiği kanyakla perçinlenir ama aynı zamanda da Ali Ertekin’in kanını kaynatır. Gerçi Ali Ertekin mazot almaya gittiğinde kamyonun arkasında bir beze sarılı bulduğu tabanca ve yaşlı adamın sık sık aynadan bakması Sabahattin Ali’yi kuşkulandırmış ve ölüm fikrine alıştırmıştır. Kavga başladığında yaşlı şoför “sen bana iyi gelmiyorsun. Bu memleketi senden kurtaracağım” der. Buna karşılık Sabahattin Ali kendi korkularını haykırır. Oldukça geç gelen kavgalı doruk nokta sonrası oyunun sonu biraz zayıf kalır. Yine de oyuncular ve müzik çok başarılıydı.
Oyun başarılıydı. Ancak yazarların her zaman anakronizme dikkat etmesi gerekir. Sabahattin Ali, kamyona mazot almak için yollara düşen Ali Ertekin’le Türkiye ekonomisi hakkında konuşurken Türk lirasının düşüklüğünden yakınır. Oysa tam tersine, II. Dünya Savaşından yıkıntılar ve istilalar altında yeni çıkmış Almanya bozuk ekonomisi ve yoksullukla boğuşurken 1948 yılı ve çok sonrasında bile Türk lirası Alman markından çok daha değerlidir. Türk lirası uzun yıllar Alman markından daha üstün olmuştur.
Değerli yazarımız Sabahattin Ali’nin son gününe ve hayatına küçük bir pencere açan oyun, trajikomik tonuyla polisiye tadında biter.
Prof. Dr. A. Didem Uslu
Adem’den Önce Doğan, İnsan Gibi Hisseden Bir Kadın: Şahmeroid