KÖŞE YAZILARIJale İris GökçeSANATTAN

Sanat Mahallemizden Taşan Lağım Suları

Jale İris Gökçe yazdı...

Sanat Mahallemizden Taşan Lağım Suları – Jale İris Gökçe yazdı…

Geldi sonbahar. Bıkkınlık veren paslaşmalar mevsimi. Yeni sanat sezonu yine. Açılışlar, sergiler. Bir de bienalve paralel” etkinlikler tabii! Üç Ayaklı…

Başlar başlamaz da, sanat camiası aktörlerinin, geçmişte olduğu gibi, ‘conceptual constipation yaşadığını gösteren şablon metinler, kavramsal çerçeveler, benzer işler… Bu sanat tayfası, yine kendi ayağına sıkmakta! Dilimizde tüy bitti! Yine en ufak bir toparlanma yok! Apartılmış toplama metinler, sanat yazarlığının da sonunu getirdi!

Sanat kamuoyunun ve toplumun tamamına, en arı, akademik olmayan dille olan biteni aktarabilmek, sanat camiasındaki gerçekleri fark eden her entelektüelin sorumluluğudur. Alanda kendilik bilincine sahip hiç kimse böyle bir yükümlülüğüm yok dememeli. Sadece kendi çıkarlarını önceleyip sanatı ciddiye almayanlar, daha çok zarar vermeden, derhal mahalleyi terk etmeli arkaya bakmadan!

Sanat ortamımız lağım sularının taştığı, pis kokuların her tarafa yayıldığı bir lağım çukuru adeta! Aksini söyleyen; tekelleşmeye, proje sanatçı-lar ve klik-lere ve çok yaygın olan intihalli metin ve işlere baksın! Kendisine de bir an önce çekidüzen versin!

Örnek: Bir küratör” “akademisyen” şahıs, en son sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla, bir sanatçının” kendisinin yapmadığı iddia edilen resimlerini” güzelliyordu. Akademideki intihal vakasından sonra, bu kişinin görünürlüğündeki yükseliş” de düşündürücü! (*) Bu, profesyonel” olarak sanatla uğraşan herkes için utanç kaynağı olmalıydı oysa! Bıktırıcı paslaşmalar, klik klik!..

Bir diğeri tezimin adını izinsiz şekilde sergi adı yaptı. Bir ekip” olarak yapılıyor bunlar tabii ki. Klik-ler halinde ve tekel oluşturarak üç harfli galeride vd. Tekelleşmeyi de aşarak… Birbirlerini gayet iyi tanıyor ve vaka-i adiyeden sayıyorlar apartmayı.

Hatta biri var ki, bitirim “çağdaş sanatçı”; Türkiye’nin İNTİHAL oranı en yüksek Güzel Sanatlar Fakültesi/Enst. birinden mezun; “özgünlük takıntısı” olarak yaftalıyor apartmayı dile getirenleri! Galericiliği de, sanatçıyı da, sanatı da yok ettiklerinin farkında bile değiller. Bu zihniyetteki sanat” esnafının tek bir şiarı vardır: Para gelecek yerden, hizmet esirgenmez! 

Galeri sahibi ve yöneticilerinin, bunun sanat manat olmadığını anlamaları ve tüm galerilerin intihal,esinlenme” konusunda kendilerine çekidüzen vermeleri gerekiyor! Eğer sonradan intihal aklayıcı olarak anılmak istemiyor iseler! Basına ve sosyal medyaya yansıdığında da, kendilerini ilgilendirmediğini, sadece intihali yapan sanatçı, küratör, sanat yazarını” bağladığını da öne sürüyorlar. Hiç inandırıcı değil bu! Küçük bir camiada herkes kimin ne olduğunu, nasıl bir potansiyel taşıdığını gayet iyi biliyor! Esnaf geleneğine, loncalara, gelenekten moderniteye evrilişe falan bakmalarında da fayda var.

“Akademinin”, güzel sanatlar söz konusu olduğunda, intihali görmezden geldiğini, YÖK Tez’e yükledikleri tezlerden görüyoruz! Ama piyasanın buna çanak tutması ve günü kurtaran bir tavır takınması hiç etik değil! Hem akademiyi, hem de piyasayı manipüle eden ve haksız rekabet yaratanlara bir örnek olarak gösterilebilecek küratör-ler”, akademideki intihalli tez yazdırma alışkanlıklarını piyasada da sürdürürlerse bu sanatın sonu demektir! Önce intihalsiz tez danışmanlığı nasıl yapılır, bunu öğrenip, sonra piyasaya ayar versinler! Bu kaçıncı? AICA’nın akıllara ziyan fiyat güncellemesini karşılayabilecek sanatçı kalmayınca, böylesi kolektif” projeleri daha çok göreceğiz anlaşılan! Bu kadar akçeli, kolay yoldan para kazanılan başka bir alan var mı şaibeye açık!

Zorlama bir şekilde, felsefe, psikoloji, sosyoloji vb. alanlardan apartılarak, disiplinlerarası” oluşturulan projeler”; benim ‘postmodern çorba’ dediğim, şablonlaşmış metinlerle dolaşmakta ortalıkta. Bu vizyonsuzluğa dur diyecek çok az kimse var. Ama onlar da, saha okumasından uzak, sanat tarihi derslerine vs. ağırlık veriyorlar. Gelecekte insanlar bu topraklarda da dünya çapında sanat tarihçisi olduğunu görsün diye düşünüyorlar belki. Ama zaman kısıtlı ve yapılması gerekli en doğru iş, mevcut durumun nesnel analizini yapıp çözüm önerebilmek. Çünkü başta YouTube olmak üzere, sosyal medya ve yapay zekâ, tüm dünya sanat tarihini saniyeler içinde önümüze koymakta. Meslek etiği açısından, bireysel ve kurumsal, etik dışı davrananları ise eleştiren kimse yok.

Başıboş olan bu alanda, yukarıda da belirttiğim gibi tam bir ’conceptual constipation yaşanmakta. Anonim,  toplama metinler için para da veriliyordur üstelik. Oysa yapay zekâ bile daha iyisini çıkartır! Sipariş yoğunluğundan ne ara okuyup yazacaklar ki? Ve artık son demlerini yaşıyor parayla yazı yazanlar! Ayrıca bu işler de parayla yapılmaz! Yapılamaz! 

Galeriler vd. ‘postmodern çorba’ yerine şunları deneyebilirler: İlle de işleri, sergiyi, kavramsal bir çerçeveye oturtmak istiyor ama yapamıyor musunuz: Sergi tarihi, nerede olduğu, kullanılan malzeme, künye vb. dışında hiçbir şey yazmayın basın bülteni katalog vd. için! İşler ve sergi adı için de, sanatçının adından sonra İSİMSİZ der geçersiniz! İzleyici mevcut durumda hiçbir şeyi merak etmiyor zaten! Zihninde hiçbir çağrışım oluşmuyor! Onlara da hakaret felsefe, psikoloji vs. soslu, şablonlaşmış, anonim metinler! Böyle bir sergiye niçin gitsin insanlar? Hele küratörlü ise asla” diyor çoğunluk!

Belki istisna olarak sanatçının tek başına, hiçbir şekilde destek almadan kendisinin hazırlayıp kotardığı şeyler hariç tutulabilir. Apartılmamışsa gerçekten ve özgünse.

Bu iş küratörlere bırakıldığında, (üç harfli galeri örneğindeki gibi) böylesi bir ‘kavramsal kabızlık’ yaşanabiliyor! Bitirim küratör” ve sözde eleştirmenlerin” para kazanma kısa yolu bunlar! Akçeli ve klik klik! Hatta dilim varmıyor ama, art gangs gibi. Sanatçı” ne kazanıyor ki bunlara para veriyor!

Ya galeriler? Çoğu zaten zor ayakta durduklarını dile getiriyorlar! Buna rağmen akıllara durgunluk veren bu sistemin kölesi olmuşlar! Yani küratör” olmadan eleştirmen” olmadan sergi olmuyor mu? Veya arka planda kapı kapı gezen, oradan buradan tırtıklayıp eklektik sergi metni yazarak işi iyice ayağa düşürenler! Apartıldığı anlaşılmasın diye de bunları isimsiz basına çıkanlar…

Bir tüyo daha: sanatçıyı rahat bırakın ne yapabiliyorsa yapsın veya yapamıyor ise de bunun sorumluluğunu kendisi alsın! Küratör” veya eleştirmen” intihal yaptığında sanatçı bunun farkına varamayabilir veya galeri! Ya da sanatçı apartmış, intihal yapmış ise de bu kez galeri, küratör/eleştirmen” niçin itibar kaybı yaşasın!

sacası “sanatçı” ne diyor? Fırsat verin, müdahale etmeyin. Kavramsal çerçevesi boşlukta, teori ve pratik kopuk, zayıf ve oturmuyor ise de öylece bırakın. Gelişimini tamamlasın ve sonra yoldayım” desin. Tek başına. Yürümeyi yeni öğreniyor gibi.

sacası, yazmayıverin efendim! Kimse okumuyor zaten bunları! Dediğim gibi, bu tür eklektik dolgu malzemeleri, işler gerçekten iyiyse, bunu da zayıflatıyor ve yere sağlam basacak iken, havada kalıyor çalışmalar ve tüm sergi. Bunu da başka kimse söylemez, yazmaz zaten. Çünkü para için yapmıyorum bu işi. Şunun da farkındayım: İnsanlar öylesine şartlandırılmış ki, akademiden piyasaya, bedava yapılan işin, yazılan yazının önyargılı kişiler için, bir geçerliliği olamayabiliyor.

Sergi, yapıt eleştirisi için verebilenden para, veremeyenden yapıt almayı ise, son derece etik dışı buluyorum. Kişi ve kurumların tamamı için geçerli bu. Bazılarının evleri, iş yerleri sanat galerisi gibi (sanat yazarı, tarihçisi, eleştirmenin vd.) Nereden aldın? Sanatçıdan!” Niçin? Parası yoktu!” Bu mu yani! İçinize siniyor mu? Ücretsiz yaz ne olacak? Belki başkasının fikrini de kendi fikrinmiş gibi tırtıklamazsın o zaman! Metinsiz çıksın piyasaya iş, sergi. Çıplak olarak. Bu çok daha özgün değil mi?

AICA garabeti var bir de! Fiyat listesi dışında eleştiri ve sanat adına yaptıkları kayda değer hiçbir şey yok! Bunlara para kaptırmayın! Zaten zor ayakta duruyor orta ve küçük galeriler ve sanatçı! Kimse kendini kandırmasın! Yani sanat da sanatçı da rahat bırakılsın!  

Her parası olup fikri olmayan da sanatçı” oluvermesin sanatı bulandırarak! Yapmayın sevgili galeriler! Yeter artık demeniz şart! Holding, banka galerisi vb. iseniz dahi böyle olmalı. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda büyük bir bankanın sanat faaliyetlerine yer verdiği binası vardı Ankara’da. Kapandı. Yani demek istediğim şu; onlar bile, kâr-zarar hesabı yaptıklarında, mantıklı kararlar alıyorlar. Tabii şunu da atlamamak lâzım; büyük ölçekli sanat kurumlarının çalıştırdıkları elemanları çok iyi seçmesi, ücretlerini iyileştirerek denetlemesi şart! Çünkü geçtiğimiz yıl, İstanbul’daki bir müze çalışanı hakkında bir takım spekülasyonlar basına yansıdı ve sonra bu kişinin kurumdan ayrıldığını okuduk. Hakkaniyet, şeffaflık, denetim, iddia edilen manipülasyonları bir nebze azaltabilirdi belki. Öteden beri ülkemizde akademiyi de piyasayı da bildiğini ve küresel ekosistemi iyi okuyabildiğini düşündüğüm sanat okur-yazarı birkaç uluslararası galeri de, yaratıcı sektörlerdeki yaşanan çürüme ile ilgili eleştiriler sonucu olsa gerek, ağırlıklı olarak yabancı sanatçılarla çalışmakta artık haklı olarak. Ama onların bazılarının da en kısa sürede intihalci proje sanatçılar” ile yollarını ayırmaları, itibar kaybı yaşamamaları açısından yerinde olacaktır. Bunların kimler olduğunu da kendileri daha iyi bilir. Yani ellerini çabuk tutsunlar proje” “sanatçılar” ile ilgili. Sanat kamuoyunun vicdanında aklanamayabilirler sonradan çünkü.

“Büyük” sanat kurumlarıyla ilgili, gözden kaçırılmaması gereken şeylerden biri de, zaman içinde keyfi hareket edebilme ve bunun sonucunda sahayı/piyasayı domine etme olasılığını barındırmasıdır; müze çalışanı örneğinde gördüğümüz gibi. Haksız rekabetin oluşması kaçınılmazdır böyle bir durumda.

Bu alandaki küçük ve orta ölçekli yerler ise, zarar etmemek için hepimizin bildiği sırlar olan, etik dışı hamleler yapabiliyorlar zorlandıkları için. Kimi müzayedeler ve intihaller bunlara birer örnek sadece. Doğal seleksiyonu beklemek bu kriz ortamında çok da mantıklı olmasa gerek. Normal galericiliği özler olduk. Çok hızlı gelişmeler yaşanıyor bilim ve teknolojide. Görebilecek miyiz böylesi bir galericiliği, yoksa YZ (yapay zekâ) ve robotlar sektörü silip süpürecek mi, bilmiyoruz.

Bu ekonomik koşullarda, şimdiye dek yapılamamışsa da, bundan sonra gerçekten sanat konuşabilmemiz için, sektördeki her aktörün daha ciddi ve sorumlu davranması beklenir. Onlarca iş kolu var…

Geçtiğimiz günlerde Nişantaşı’nda ziyaret ettiğim bir yer;Burayı cafeye çevirip, limonata satsam, daha fazla para kazanırım.” diyordu. Anlamak zor; hem serzeniş, hem de devam… Çoğu da alanla uzaktan yakından ilgili değil! O halde zorlanan niçin çekilmiyor?

“Cemiyet” hayatından, her önüne gelen de bu işlere yabancı ise, lütfen kurucusu olduğu galerideki kokteyllerde fotoğraf çektirilip tantanalı şekilde paylaşılacak bir fon olarak görmesin buraları. Kimileri utanmasa, alanın oligarkı” ilan edecek kendini. Sanatın yakasından düşün ve benim gibi düşünenler de artık yapıt eleştirisine geçebilelim. Çünkü henüz daha sanat yapıtından bahsedemiyoruz ne yazık! Anlayabiliyor musunuz ne demek bu! Sizin can sıkıntınızın kurbanı oluyor belki de alan. Ve belki de onlarca iş ve sanatçı, bu toplama, kavramsal metin çöplüğüne karışıyor!

Bütüncül bakıldığında, yaşanması muhtemel sorunlardan ilk akla gelenler bunlar.

Assolist” küratörün, koca koca harflerle sanatçının” önünde yer alması ise ayrı bir garabet! Ama bu da, metni fazla ağırlaştırmak istemediğim için başka yazıya kalsın!

Jale İris Gökçe

(*) https://www.yeniarayis.com/amp/bir-intihal-vakasi-371

Gülseren Budayıcıoğlu: ‘Gerçek Hikâyeleri Anlatmak Gizliliği Asla Zedelemedi’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir



Başa dön tuşu