KÖŞE YAZILARI

Toplum, Sanatı Neden Tüketir/Tüketemez? Sanatçının Toplum İle İlişkisi – Fazilet Kendirci yazdı…

Sorgulayabilmek - Talepkar Olabilmek - Cesaretimizin Aklını / Vicdan Sınırlarımızı Zorlamak Mümkün

İnsan beyni hala derin bir muamma ve bu durum yaşamın her alanına sirayet ediyor; Eğitim Politikası, Kültür-Sanat Politikası, Sanayi Politikası, Ekoloji Politikası, Tarım politikası, Gıda Politikası, Sağlık Politikası- Psikolojik – Fiziksel Sağlık ve Korku Politikası.

Korku yaşamın her alanına hükmedebilen, üstünde düşünülüp konuşulması gereken güçlü bir kavram.

İnsan yakın geleceği için tüm fedakarlıklara göğüs gerip yatırım yaparken; taşınmaz mülk, araba, ev, kariyer vb. uzun vadede akıl-beden-ruh sağlığı için ne yapıyor, neden yapamıyor? Bilinçli ya da bilinçsiz “korku tezgahı” mevki-makam-kişisel çıkar kaybı endişesi (bencillik-kaybetme korkusu) için heba edilen uzun soluklu, sağlıklı, kaliteli, nitelikli  yaşam…

İnsan bedeni ve aklın temel gıdası olan ihtiyaçlar, otoriteler tarafından gün geçtikçe küresel politikalara / sermayelere altın tepsi ile sunularak bertaraf ediledursun; sanal gündem maddeleri ile meşgul edilen geniş kitleler, önüne sunulmuş olan diyeti baş-göz üstüne sorgulamadan kabul edip, o acımasız çarkın içinde kendinden geçmişçesine “zevk-i sefa” varsayımı ile günleri gecelere kovalatıldığı günlerden bugüne gelinirken, sanat disiplininde özveri ile çalışan bazı sanatçılar, öngörülü ve düşünsel temelleri olan yapıtları ile seslerini duyurmaya; insanlığa, tüm canlılara uzun soluklu, sürdürülebilir, daha nitelikli yaşam adına bir tutam “tuz” vermeye çalıştılar-çalışıyorlar.

Kendi mesleğimizin üretim sürecindeki temel  kaygılarla meşgul olan zihnimizden  kafamızı kaldırıp diğer sektörlere kulak verdiğimizde; ülkemizin sanat ortamının sıkıntılarını daha geniş bir perspektiften sorgulayabiliyoruz, ortada ciddi bir sorun varsa ki; var!  Covid-19 Pandemisinin tarumar ettiği tüm yaşam alanlarında, Sanatçının ve Sanatın durumu, Sanat aktörlerinin tercihleri dünü-bugünü aşikar ulu orta yaşanıyor.

Tarih, Kültür, Sanat politikasının yaşam için ne anlam taşıdığı anlaşılabilmiş olan toplumların sanat politikaları olduğunu gözlemliyoruz.  Bu gerçeği kim reddedebilir ki; sorunun temel argümanlarını görmezden gelmeden, geniş ölçekte çözüm arayışında olabilirsek konu daha açık bir algıyla görünür olabiliyor.

Şu klişe fikre maalesef kısmen katılamıyorum. Şöyle: “Sanat herkesin algılayabileceği bir mesele değil!” “Sanat” ve “Halk” arasındaki mesafeden sıklıkla söz edilir. Mesafe Neden-Nasıl var? Bilim ile halk arasında da mesafe var, olmalıdır da halk bunu bilir; fakat aynı zamanda bilime muhtaç olduğunu da.. Bilime ihtiyaç hisseder ve bilim temelli ürünleri tüketerek yaşamını sürdürür. Telefon, elektronik aletler, ulaşım araçları, uçak, sosyal iletişim olanakları, tıp, yapay zeka, akıllı bileklik…  Bilim herkesin “algılayabileceği” bir konu elbette değil. Herkes cerrah olamayacağını bilir; ancak cerraha ihtiyacı olabileceğini de. Özetle, bilim insana yaşam alanının içindeki vazgeçilemeyecek varlığını kabul ettirebilirken, benzer başarıyı sanat tüketiminde göremiyor olmamıza daha geniş perspektiften bakamaz mıyız?

Fazilet Kendirci: ‘Eser Üretirken Motivasyonum Yaşamın Ta Kendisi!’

Ülkemizde Sanat Politikaları

Ülkemizde sadece sanat politikası-politikasızlığı sorunu mu var? Dünyada ve ülkemizde yaşam zincirinin temel halkası tarım politikasına baktığınızda durumun nasıl can yakıcı olduğunu da görebilir miyiz?

Tarım Politikası var mı? Hayvancılık politikası? Veya diğer hayati önem arz eden unsurlar, sanatçı bu ve benzer meselelerden yani; hayattan koparak çok uzak bir yerde mi yaşamını idame ettiriyor?

Tarım politikası vb. politikalara karşı sessiz kalan sanatçı ve diğer mesleklerin aktörleri, hangi argümana dayanarak toplumun sanatı hangi bilinç ile kavramasını umut edebilir?

Sorgulayabilen, düşünebilen ve üreten insan sadece o ya da bu meselelerle mi ilgilenir? Mesleğinin dışındaki hareketlerin kaygısını taşıyamayan, tavır koymayan bir toplumdan sanatın varlığını-yokluğunu fark edip tüketimini bekleyebilir miyiz? Toplum her koşulda her konuda bilinçli olmaya, emek vermeye ve talep etmeye hazır mı? Değil mi? Değilse, neden hazır değil? (Benzer sorgulamaları sanatçı ve sanat insanları için de yapalım lütfen. Toplumdan uzak yaşamak ve beklentide olabilmek?! )

İnsan zekası-beyni tercih ettiği yaşam biçimi ile kendisini, gelecek kuşakları ve ailesinin, sevdiklerinin de gelecek kuşaklarının nasıl bir tehlike ile karşı karşıya bıraktığını fark edemiyor  mu? Edebiliyorsa ne yapıyor,  SORGULAYAMAYAN İNSAN KİTLESİ sorgulamayı nasıl öğrenecek?

Aslında en temel sorun belki de ÇOCUK yetiştiremiyor olmamızdan kaynaklanıyor. Çocukların 10-15 yıl sonra yaşamın sorumlu ve nitelikli bir halkası olacağını fark etsek-edebilsek her türlü düğüm kendiliğinden çözülebilir.

Sanatçının Toplum İle İlişkisi
Fetüs, Ben Sen O, 2017 tuval üzerine akrilik, kendir ipi 100 x 300 cm. Triptik, Fazilet Kendirci

Sorgulama Ve Eleştiri Hakkı

İnsan bireysel olarak gücünün farkında olabilse nasıl ve ne için manipüle edildiğini kavrayıp eleştirebilme hakkını kullanarak daha iyi bir dünya oluşumuna katkı sağlayabilir.

Tarım üretimimiz = Sanat üretimimiz: “Abur-Cubur” ile midesini doldurabilen insan kitlesi, elbette sanat üretimlerinin de “şekerli”  en kolay/sığ  işleri tercih edebilir, ne yapmasını bekliyoruz sağlıklı tarım ürünlerini talep edemeyen bir kitlenin yaratıcı, düşünce temelli sanat üretimlerini tercih ve talep etmesini ve onu sonsuza kadar (müzeler!?) korumaya çalışmasını mı? Neden şaşıralım? Sanatın her disiplininde derinliği olmayan basit kıvamda eğlence kültürünün gençlere pompalanması karşısında bu tuzağı fark edebilen diğer insanlar ne yapıyorlar? (Bu makaleyi yazarken ekonomi TV kanallarından birinde 2009’lar da serileri çekilen bir filmin aktörü “Başarılı Sanatçımız” olarak övgülerle sunuluyor, yatırımlarını nasıl değerlendirdiğini altın, döviz, arsaya yatırım yaptığını kamuoyu ile paylaşıp, kamuoyunu bilgilendiriyor, bilgi veriyor… canım ülkem çok üzgünüm.) Tüm dünyadaki siyasi otoriteleri yapıcı eleştirebilme hakkını kullanabilmemiz için bireysel sorumluluğumuzun bilinci ile almış olduğumuz yaş kadar özeleştiri yapabilme hakkımızı kendimize tanıyabilseydik.

Aile geleneği mesleğinden gelen bilgi dağarcığımla, yaşam deneyimimle paylaşmak isterim, derdimiz sadece sanatın üretimi, tüketimi/tüketilememesi politikası mı? Türkiye Konya Ovası gibi bereketli bir toprağa sahip iken, çeltik ve buğdayın zamanında ders kitaplarında gururla yer alan dünya sıralamasındaki yerini, bereketini ifade eden cümleler nerede kaldı, neden geride kaldı? Güneydoğu’nun kurak iklimi ile coşan yakın tarihimizde mercimek, nohut üretiminden nasıl bir verim alırdık? Hububat, tarım politikamız dünya genelindeki grafiklerde, çizelgede neredeydi? Şimdi neden ithal, menşei tartışmalara açık bakliyatlar tüketiyoruz?

Doğu Anadolu’nun Bereketli Toprakları

Sanatçının Toplum İle İlişkisi

Yakın tarihte dünya coğrafyasının en verimli topraklarına sahipken bu zengin toprağı kurutmayı başarırken, aynı topraklarda sanatın verimliliği ve bereketinden nasıl söz edebileceğiz? Toprağın bereketini koruyamayan bir coğrafyada, emekse emek, fedakarlıksa fedakarlık diye baş koyulan bir sanat üretimi anlayışından yeterince söz edebilecek miyiz? Sanatçının tarım politikalarıyla, vb ne ilgisi var diye düşünemiyorum. Sanat hayatın tam da kendisini bünyesinde barındırır; tarımı da, ekolojiyi de, eğitimi de, sağlığı da, ilkeyi de… Sonuç olarak,  sanatçının ortaya koymaya çalıştığı iş ancak o zaman sanat eseri diye kritik edilebilmeli.

Böylesine bir iklim içinde mantar gibi çoğalan “ÜNİVERSİTELERİMİZ” den mezun olan gençlerimiz çoğunlukla (sanatın dışındaki mesleklerde de) tüm sahneyi tam olarak göremeden, bir kurumun sanat ortamına “kapak atma” telaşı ile edinmeye çalıştığı O titrin ne olduğu-ne olamadığı, gelecekte kendisini nasıl bir dünyada var olabileceğini bile sorgulayamadan egosunun kaygan tuzaklarına düşme riskini gözden kaçırma haline sıklıkla tanık oluyoruz.

Fazilet Kendirci ‘Anadolu’ Çalışmasını Anlattı

Sanatçının Toplum İle İlişkisi

83.614.362 nüfusu olan muazzam coğrafyamızda kültüre ve sanata sadece bir-iki koleksiyoner, sanat ilgilisi, bir iki ailenin sanata ilgi duyarak kişisel mücadeleleri ile açılan sanat  kurumları, müzelerin olabilmesi pek çok insan için sanırım yeterli geliyor olmalı. Açılan sergilerde bir kaç sanat eseri satabilmiş olmak, ya da kendi sergilerimizin, ortalamaya oranla daha fazla ilgi görebiliyor olması karın ağrılarımızı dindirmeye yetiyor olmalı ki pek çok sanatçı ve sanat aktörleri derin sessizliğini sürdürüyor. Dün de böyleydi, bugün de, sadece “kişisel” olana karşı beklenti, diğeri-öteki konumunda önü hoyratça ve fütursuzca kesilirdi. Genellikle profesyonellikten uzak, kişisel dostlukların-düşmanlıkların merhametine-merhametsizliğine boyun eğmiş ilişkiler, eleştiriler, yapılan yanlışları “görmedim – duymadım” sessizliğine tanık olmak.

2020 Mart ayından bugüne Coronavirüs pandemisinin yarattığı sanatçı mağduriyetlerinin arkeolojisine iyi bakmak lazım. Kimse sorumluluk almayı, “dostluk”larının bozulmasını, risk almayı istemiyor. Kültür politikası oluşturulamamış son 70 yılın vebalini 2021 Sanatçıları olarak hep birlikte yaşıyoruz. Daha iyisinin olabileceği öngörülerimle hiç kimse benden sessiz kalmamı “Polyanna’yı oyuna davet” göndermemi beklememeli. Bardağın dolu tarafına bakmak, kötünün iyisiyle avunmak en kolay yol, Sanat ve Toplum ilişkisindeki ilişkisizlikle, faktörlerle yüzleşebilecek, ifade edebilecek ve kişisel menfaat gütmeyecek kadar cesur olduğumun farkındayım.

İnsan sağlığını tehlikeye atabilecek hale getirilen gıdalar, (mesela; diyabet hastalığı hem ülkemizde, hem de tüm dünyada hızla artıyormuş. Neden?) eğitimi hiçleştirme, intihal yayınla edinilen titrler, sergileri bireysel ego-zevk-kar mantığı ile algılama-sunma, kamplaşma hali, ekolojiyi tehlikeye atan yaşam tercihlerine paralel sanatçının görebilmesi-görememesi, üretimi ve üretememesi…

Son zamanlarda bazı ressamlar yaptıkları manzara-peyzaj resimleriyle “ekolojik sorunlara gönderme” yaptıklarını iddia ediyorlar… Takdiri, sanatçıların CV’lerini şimdiye kadar ki eylemlerini dikkatlice inceleyebilecek okurunun muhteşem zekasına teslim ediyorum. MODA – keşke sadece bir semt adı olarak kalsaydı. Elbette her “sanatçıdan” entelektüel sorumluluk bilinciyle, yaşamı dert edinmesini  beklemedik-beklemiyoruz-beklemeyeceğiz. Sadece samimiyet! “Sanatçı” kendine bile samimi değilse, toplum o sanatı neden-nasıl tüketsin?  83.614.362 nüfusa sahip toplumun sanat ile olan nitelikli ilişkisinin yüzdesini kime sorsak? Sosyologlara mı? Ve de sanat aktörlerinin, sanatçıların toplum ile-toplumsal yaşamla  olan ilişkisini kime sorsak?

Fazilet Kendirci
Sanatçı – UPSD Genel Sekreter
8.04.2021
İstanbul – Türkiye

Ana Görsel: Yakın – Uzak, 2018,  Tuval üzerine akrilik, kendir ipi, 100 x 240 cm.(diptik) Fazilet Kendirci

Dip not:

Sanatçının Toplum İle İlişkisi

1927 Türkiye nüfus sayımı, 28 Ekim 1927 günü yapılmış olup Cumhuriyet tarihinde bir ilktir.

“Umûmî Nüfûs Tahrîri” adı altında 63 vilâyet, 328 kazâ ve 39.901 köy sayılmış ve Türkiye’nin o günkü nüfusu 13.649.945 kişi olarak belirlenmiştir. Bu nüfusun 7.065.541’i kadın, 6.584.404’ü erkektir.

1945 Türkiye nüfus sayımı, 22 Ekim 1945 tarihinde, 63 il merkezi, 396 ilçe ve 34.063 köy ve beldede yapılmış nüfus sayımıdır. Türkiye’nin nüfusu 18.790.174 kişi olduğu belirlenmiştir. 1940 sayımına göre nüfus 969.224 kişi artmıştır, yıllık artış oranı %1,05’dir.

31 Aralık 2020 Türkiye nüfus sayımı sonucu Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 83.614.362’dir.

Biyoçeşitlilik: Türkiye’nin olağanüstü ekosistemi ve habitat çeşitliliği, ülkede önemli bir tür çeşitliliğinin oluşmasını sağlamıştır. Anadolu, üzerinde tarımın yapılmaya başladığı yıllardan itibaren birçok bitkinin anavatanı olmuştur ve günümüzde bu bitkiler Türkiye’de yaşayan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Türkiye’nin faunasının çeşitliliği, florasının çeşitliliğinden bile büyüktür. Tüm Avrupa genelindeki hayvan türlerinin sayısı 60.000 iken, bu rakam Türkiye’de 80.000’den fazladır ve alt türler dahil edildiğinde 100.000’i geçmektedir.

Kuzey Anadolu kozalaklı ve yaprak döken karışık ormanları, Türkiye’nin kuzeyindeki Kuzey Anadolu Dağları’nın büyük bir bölümünü kaplar ve bir ekolojik bölge oluşturur. Bu dağların doğu ucunda Kafkasya karışık ormanları yer alır. Bölge ayrıca Avrasya yaban hayatına da ev sahipliği yapar. Bayağı atmaca, kaya kartalı, şah kartal, küçük orman kartalı, kafkas kara orman tavuğu, kara iskete ve duvar tırmaşık kuşu gibi hayvanlar burada yaşar. Kuzey Anadolu Dağları ve Karadeniz arasındaki dar kıyı şeridinde, Dünya’da az sayıda bulunan ılıman yağmur ormanlarından biri olan Euxine-Kolşik yaprak döken ormanlarına rastlanır.

Kaynak: vikipedia

Bir Yorum

  1. Ata’mız bize , milletimizi sanatsız bırakmamayı öğütlemişti. Nitekim ulusal marşımızı besteleyen de , sözlerini yazan da , bayrağımızın modelini yapan da , ülkemizi süsleyen güzel binaları ,heykelleri ,peysajları , resimleri yapanlar da sanatçılar. Onlar insanların ,hesapsız bağlanmalarını sağlayan , Tanrımızın özel yetilerle yarattığı kişiler. Avrupa Birliği Marşı, Beethoven’in Koral Senfonisi. Çünkü o kardeş olun ey insanlar diyor. Sınır ,din ,dil ayırımı degil,duygu bağlılığı yaratan bütün sanatçılara saygılar. Faziletçim her şey 6gen Bellek’te saklı. Ne güzel canlandırmıştın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu