Sıradan Olanın Farklılığı: ‘Evgani – Cengiz Çeliker’
Resim Yapmak İçin Yaşayan Bir Ressam Evgani - Cengiz Çeliker - Vecdi Uzun yazdı...

Sıradan Olanın Farklılığı: ‘Evgani Cengiz Çeliker’
Resim Yapmak İçin Yaşayan Bir Ressam Evgani Cengiz Çeliker – Vecdi Uzun yazdı…
Sanatçının hakkında bilgi verilmesi, bilinirliğinin sağlanması ve sürekliliğinin koruması için zaman zaman basılı veya dijital gazete ve dergiler aracılığıyla sanat piyasasının bilgilendirilmesi gereklidir. Ben de bugüne kadar çok sayıda sanatçı ile söyleşiler yaptım, tanıtıcı yazılar yayınladım, gençleri teşvik etmeye ve yerelde sesini duyuramayan ressamların sesini duyurmaya gayret ettim.
Genelde sanatçılar hakkında basın yoluyla veriler bilgilendirilmeler sürerken, yerelde ilgi gören ve çevresine katkı sağlayan, coşkuyla sanata katkı için yetersiz şartları zorlayan, sahip oldukları sanatçı kişiliklerine rağmen bu ülkede göz ardı edildiği düşüncesindeyim. Sanat dünyası; İKSV, Contemporary İstanbul Art Fair ve İstanbul’daki birkaç galeriden ibaret değildir. Bugün oralarda bulunan sanatçıların birçoğu çok ciddi maddi ve tanıtım sıkıntısı çekmişti. Sanat dar bir çevreyle değil, yetersiz bile olsa geniş kalabalıklarla yapılır. Bu yazıyla temel amacım; kısıtlı imkânlara rağmen olağan üstü gayret sarf ederek sınır tanımayan yaratıcılığını kullanarak sürekli değişim ve gelişim içinde olan sanatçı Evgani – Cengiz Çeliker’i yıllarca aynı resmi tekrar ederek sanat yapamayanlara örnek olması için tanıtmak istemekteyim.
4 Kasım 1952 Bursa doğumlu. Halen Muğla, Bodrum’da yaşıyor. Resimlerinde anneannesinin Rus asıllı olması nedeniyle anısını yaşatmak üzere Evgani imzasını kullanıyor.
İlk resimlerini 5,5 yaşlarında yapmaya başladı. Ona ilk ilham veren Bursa Muradiye’ye resim yapmak için gelmiş, şövalesini sokağa kurmuş bir kadın ressam oldu. Altı yedi yaşlarında bir çocuğun, bütün meraklılar gitmesine rağmen kendisini saatlerce izlemesi ressamın dikkatini çekti. Çocuğun bilmediği bir dilde konuşarak ona bir şeyler anlattı durdu ve ayrılma zamanı geldiğinde ona bir tüp kırmızı yağlıboya armağan etti. Çocuk bu kırmızı boyayı özenle sakladı. Çünkü ne fırçası ne tuvali vardı ve henüz o ressam gibi resim yapmayı bilmiyordu. Yıllar sonra yirmili yaşlarında, saklanan bir aile hatırası gibi duran kırmızı boya tüpünü kullanmaya başladığında artık ressamlık yolunda ilerlemeye başlamıştı. İkinci ilham kaynağı ise yine ilkokul yıllarında dayısının bir duvar halısını yapmasını söylemesi oldu. Beğenmeyip defalarca çizdirdikten sonra, çocuğun sabrına ve istekliliğine inanan dayı ona bir kutu boya kalemi ve resim kâğıtları aldı. Artık kitapların boş alanları, gazetelerin kenarlarına kurşunkalemle resim yapmasına gerek kalmamıştı, bu harika bir duyguydu. Her şeyin pahalı olduğu o yıllarda resim kâğıtları bittiğinde başka bir çözüm buldu. Kullanılmış kâğıtları eve getiriyor, annesi onları dikkatlice ütülüyor resim yapılacak hale getiriyordu. Kendi çizdiği çizgi romanları arkadaşlarına okutmak en sevdiği uğraşlardan biriydi. Çocuk büyüdü ve yaşam sorumlulukları denen çarkın içinde hem para kazanıp hem de resim becerisini geliştirmek için çalışmaya başladı.
Bu dönemi şöyle özetliyor:
“Uzun süren siyasi olayların içinden çıkmak için yurt dışına gittim. Okul yaşamım noktalandı. O günler kara günlerdi. Değişik işlerde çalıştım, sokaklarda resim yaptım. Yurt dışında resim yaparak geçinmek çok zordu. Yurda dönüp askerliğimi tamamladıktan sonra bir fabrikada ambar şefliği yapmaya başladım. Kendi işimi kurmaya karar verdiğimde bunun resimle ilgili olması kaçınılmazdı. Tekstil desen atölyesi kurdum. Tekstil iş kolunun henüz emekleme döneminde olduğu, ithalat ihracatın olmadığı dönemlerde bugünden bakınca oldukça ilkel koşullarda sayılacak bu iş kolunda ilkleri gerçekleştirerek kreasyonlar hazırladım. Yeni tekniklerle desenler baskılar hazırladım, yeni boya karışımları kullandım. Yurt dışından getirdiğim özel kâğıtlarla değişik çalışma teknikleriyle kreasyonlarımı öne çıkaracak çalışmalar yaptım. Bu çalışmaların sonuçlarını da aldım. Büyük firmalara, yurt dışındaki firmalara desen sattım. Yurt dışı fuarlara giderek tasarım konusundaki ufkumu genişlettim bunları ürünlerime uyguladım. Hayli başarılı bu süreç ne yazık ki özel sorunlar nedeniyle noktalandı. İlk sergimi desen atölyemi işlettiğim yıllarda açtım. İstanbul’a taşınıp bir süre tekstil iş kolundaki bir firmanın genel koordinatörlüğünü yürüttüm. Ama resim yapma isteği her zaman ön plana geçtiği için yönümü tümüyle bu konuya çevirdim. Stand ve sahne dekorlarından duvar resimlerine bir sürü resim çalışmaları başladı. Otellerde sergiler açtım. İstanbul’da bir resim atölyesi kurdum. Bodrum’a ve Almanya’ya sergi ve resim çalışmaları için gelip gitmeye başladım. Tümüyle Bodrum’a yerleşmeye karar verince İstanbul’daki atölyeyi kapattım. Bodrum’da televizyon programları yaparken bir yandan resim çalışmalarımı yürüttüm, sergiler açtım. BodrumArt Derneği’nin kuruluşunda bulundum.”
Bodrum’a taşındıktan sonra, Yol TV.de ve Bodrum’da, Kent Tv’ de yayınlanan resim temalı Cengiz’in Dünyası adlı televizyon programını hazırlayıp uzun yıllar sundu.
1970-1980 yılları arası içinden çıktığı siyasi olayların karanlık renklerinin ön plana çıktığı yapıtlar veren ressamın 2000-2006 arası yapıtlarındaki baskın renk kırmızıdır. O tarihten bu yana ise fırçasının mavi egemenliğinde olduğunu, bunda Bodrum etkisinin görmezden gelinemeyeceğini düşünüyor.
Halen Bodrum’da çalışmalarını sürdüren Evgani‘nin resim çalışmaları, kişisel ve bazı karma sergilerine ilişkin bilgiler tarih sırasına göre şöyledir:
1977 | Paris, İsviçre, İtalya sokak sergileri |
1981 | Bursa, Güzel Sanatlar Galerisi- Çekmecemdeki Resimler adlı sergi |
2000 | Ölüdeniz Resort Hotel –Workshop ve sergi |
2001 | Ölüdeniz, Resort Hotel – Workshop ve sergi |
2002 | Bodrum , İsis Hotel –Sergi |
2003 | Bursa, Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi- Sergi |
2003 | Bursa , As Merkez – Sergi |
2003 | Bodrum, Gümbet – Rexana Hotel – Workshop ve sergi |
2004 | Almanya , Nürnberg St. Anton Kilisesi Aufruf zum Frieden (Barışa Çağrı) adlı sergi |
2005 | Bodrum, Karia Otel Sergi-Lions Kulüp Sponsorluğunda |
2006 | Almanya, Nürnberg Olive Sanat Galerisi- Sergi |
2006 | Almanya, Nürberg Objektif Tiyatrosu- Workshop ve sergi |
2007 | Eskişehir, Belediye Sanat Galerisi- Karma Sergi |
2008 | Bodrum, Vivaldi Sanat Galerisi- Cengiz’in Dünyası adlı sergi |
2009 | Kayseri, Kültür Merkezi – Karma sergi |
2009 | Bodrum, Marmara Koleji Sergi Salonu, Karma sergi |
2010 | Bodrum Haluk Elbe Sanat Galerisi- Süngerin Aşkı-Gavur Ali Sergisi |
2010 | Bodrum , Hakan Aykan Kültür Merkezi, Karma sergi |
2011 | Bodrum, Dibeklihan Sanat Köyü , Süngerin Aşkı-Gavur Ali Sergisi |
2014 | Bodrum, Dibeklihan Sanat Köyü, 3D İnanç Fay Hattı Sergisi |
2015 | Bodrum , Mor Sanat Galerisi, Cengiz’in Kedileri Sergisi |
2015 | Bodrum, Defne Sanat Galerisi , Ekmek Arası Resimler sergisi |
2018 | Bodrum, Milta Osmanlı Tershanesi, karma sergi |
2019 | Bodrum, OASİS-Nurol Sanat Galerisi, Cengiz Susuyor Kediler Konuşuyor, sergisi |
Kırk yıldan beri resim yaparak para kazanan biri olarak resim sanatını “Karşılığı belirsiz, yaratıcılık, uğraş, emek ve zaman yumağı” olarak tanımlayan Evgani, “nereden geldiğine bakanların ülkesinde, nereye gidiyorsun, sorusunu soranlara aitim.” der ve ekler:
“Nereye gidiyorsun sorusu, doğduğu andan itibaren yaşamı anlamlı kılmaya çalışan yetenek sahibi insanları ilgilendirir. Satın alınamazlardan biri olan yetenek, insanda mutlak surette vardır. Ama onu ortaya çıkarmak için, dünyayı merak duygusuyla algılamak, yaşamın her anını bu duygunun penceresinden izlemekle mümkündür. Yetenek, uzun çalışmalar ve arayışlar, değişik disiplinlerle yoğrularak kişinin yaşamının bir yerlerinde ustalık sözcüğüyle birleşir. Ama sanatçılık bundan daha fazlasıdır. İnsanları, nesneleri veya kavramları hayalinde canlandırmak, değiştirmek, renklendirmek ve şekilsel bir duruma getirip sunmak başka bir beyin faaliyeti; yaratıcı düşünceyle ilgilidir. Bu bazen resim, bazen heykel, bazen edebiyat, bazen sahne sanatları olabilir. Sanatçı, aklın yanı sıra estetik ölçüler, duygular aracılığıyla insan duyularına felsefi bir önemle de yönelir. Yetenek ile geçinen insanlar kıskanılır. Onlar hayatı hayaller, hayalleri hayat gibi yaşadıklarından, kurgulayıp esere dönüştüklerinden kimi zaman deli kelimesiyle tanımlanırlar. Sonra başarı gelir. Yapıt “nereye gidiyorsun” sorusuna verilen yanıtlardan biri olma özelliğini fısıldadığında delilik dâhiliğe dönüşür. Türkçesi “hadi ya!” denilerek onurlandırılır, sözüm ona. Bu deliler veya dâhiler, -bana göre mutlu azınlık olan sanatçılar- bir yandan eserleriyle insanlarla bağ kurarken bir yanlarıyla da ister istemez siyasete karışır, emek hırsızlıklarına yanlı yönetime karşı Don Kişot olurlar. Don Kişot savaşında ne kazanmıştır? Sanatçı savaşımının karşılığını alacak mıdır? Bunu hiçbir zaman sormadan, sorgulamadan üretir, üretir, üretir. Çünkü sanat beklemeyi hiç sevmez.”
Resim çalışmalarıyla birlikte karikatür ve çizgi roman çalışmalarını da Bodrum’da yürüten sanatçı bugüne kadar değişik kentlerde kişisel yirmi beş sergi yanında karma sergilere de eserler verdi.
Önemli koleksiyonları ve sergilendikleri yerler ve koleksiyonlara ilişkin bilgiler şöyledir;
Çekmecemdeki Resimler (Bursa) yetmişli yıllarda sanatseverlerle buluşan ilk sergi olma özelliğini taşır. Siyah beyaz fotoğraflardan esinlenilerek gerçekleştirilen bu sergi gelecek kuşaklara anı olsun diye çektirilen ama çekmece diplerine hapsedilen eski fotoğraflara bir ağıt olsun diye hazırlanmıştı. Sahaflardan toparladığı siyah beyaz resimlerden esinlenerek yapılan tabloların içinde kendi atalarına ait tablolar da bulunuyordu.
Amforalar (Bodrum) Bodrum kalesinde Kale Müdürünün teşvikiyle denizaltı yaşamı ve tarihi eserleri konu alan sergisini açtı. Aynı yıllarda kalede Bodrum ve Bodrum kalesinin iç ayrıntılarını anlatan resimlerini yapıp satıyordu.
Mevlana-Barışa Çağrı (Türkiye ve Almanya)
Yurt dışında ilk olarak sokakta, satış amaçlı resimler ve karikatürler yapıp sattı. İkiz kulelerin yıkılmasından sonra barış temasını işleyen, Mevlâna felsefesini anlatan ve Mevlevi figürlerini odak noktasına alan bir koleksiyon hazırladı. Bu yapıtlar Almanya Nürnberg Kenti Sn. Anton Katolik Kilisesinde 2005 yılında sergilendi ve Almanya’da büyük ilgi gördü. Soyut izlenimci tarzdaki bu koleksiyon Müslüman bir ressam tarafından bir Katolik kilisede gerçekleştirilen ilk sergi olma özelliğini taşır.
Süngerin İçindeki Aşk; Gavur Ali (Türkiye- Bodrum) Süngercilikle geçimini sağlayan, bu uğurda vurgun yediği için kör kalan, sakatlanan, hatta yaşamını yitiren süngercilerin anılarını yaşatmak için hazırlanmış bir koleksiyondu. Yazdığı şiirlerle birlikte Haluk Elbe Sanat galerisinde sergilendi. Gördüğü ilgi nedeniyle ikinci kere Bodrum Dibekli Han Sanat Köyünde sergiledi. Serginin açılışı bir sünger avcısı olan Aksona Mehmet tarafından yapıldı.
Cengiz’in Dünyası, (Türkiye-Bodrum) 2007-2011 tarihleri arasında Bodrum’dan yayın yapan Kent Tv ve ulusal kanallardan Yol Tv’ de “Cengiz’in Dünyası” adlı programı hazırlayıp sundu. Kendi şiirlerini de okuduğu, şiirlerini konu alan resimler yaptığı bu programdaki tabloları Cengiz’in Dünyası koleksiyonunu oluşturdu. Bu koleksiyon Bodrum Vivaldi Sanat galerisinde sergiledi.
İnanç Fay Hattı (Türkiye-Bodrum), teması ve resme boyut kazandırma tekniği açısından dikkat çekici bir koleksiyondur. Ağaç, tel ve poliüretan köpükle oluşturduğu karma tekniği “İnanç Fay Hattı” koleksiyonunda uyguladı. Tablolar, 8-20 Temmuz 2014 yılında Bodrum, Dibekli Han Sanat Köyünde sergiledi. Üç yıllık bir zamana yayılan 2014 yılında tamamlanan koleksiyon büyük boyutlu 18 eserden oluşmuştur.
Koleksiyonda yer alan tabloların adları şöyledir;
Farklı Geçmişlerin Ortak Yaratılış Öyküsü; Adem’in Doğumu
Doğurganlığın Efendisi, Kutsal Kaburga
Hem Canlı Hem Ölü, Aden Göçü
Akıl Yoluyla Algılanan Gerçeklik; Evrim
Terk Ediliş Sonrası Adem’in İsyanı
Kutsalın Kundağında, Terk Ediliş Sonrası
Uzam Ve Zamandaki İlk Yarık; İlk Cinayet
İlahi Merhametin Babası Ab-Raham’ın Sınavı
Yaşam Ve Ölüm Suyu; Tufan
Her Şey Bir Asa Mı?
Varoluş Adına Kutsal Ensest; Lut
Çivilere Kadar Neredeydin?
Reenkarnasyon
Gök Kendini Topraktan Çektiğinde; Mahşer
Cehennemin Kime?
Araf’ta Ölümlüler Korosunun Son Şarkısı
İçinden Günah Geçen Köprü; Sırat
Din Bu
Neden böyle bir çalışma yaptığı sorulduğunda Evgani şöyle cevaplar:
“İnanç Fay Hattı, insanın insanı denetlemek için var ettiği Tanrı tanımının, olması gerekenden ne denli uzak olduğunu ve ne denli tehlikeli kılındığını gözler önüne sermeyi amaçlar. Odaklandığı şiddet konusudur. İnsanların bilinçlerine ve bilinçaltlarına korkutucu Tanrı figürünü yerleştirmenin Tanrıya ihanet olduğunun bir haykırışıdır. Var olduğu günden bu yana, insanı kuşatan kutsal bilinmezlik uçurumunu sürekli derinleştiren dinsel öykülere göndermeler yapan tablolardır bunlar. Tanımlara ve inanç sınırlarının öte tarafına bakmayı öneriyorum. Büyük dinlerin ortak paydası haline gelmiş öyküleri yeniden okumayı öneriyorum. Başlıca gerekçesi insanın doğru, iyi ve güzele yönelmesi olan inançların varış noktasında ortaya çıkanın bütünüyle ceza, şiddet ve bozulma olduğunu akılla sorgulamayı deniyorum. Bu yüzden de büyük ve üç boyutlu çalışmalar yaptım. Kutsallaştırılmış suskunluğun çaresiz sınırlarını patlatan resimler bunlar. Zamanda, maddede ve insanda dönüşümü bozulmayla ele alırken dinsel felaket öykülerinin içindeki çelişkilere doğru yapılmış bir kazı çalışmasına, akıl yürütme yoluyla yönelir tablolar. Uzlaşılmış simgeler olan inanç öykülerinin fay hattında titreyerek yürümenin Tanrı kavramına ne katkıda olacağını soruyorum. İnanç fay hattında insan olmaktan çıkıp sahip olunan haline gelmiş insan varoluşu sorgulanır. Art alanda ise sahip olanın gerçekten Tanrı değil, adına konuşanlar olduğunu hissettirme niyetindeyim.
Görsel niteleme dışında dokunsal güdü oluşturan tablolardır. Biriktirdiği renklerle, kesintili, eklentili yüzeyleriyle “İnanç Fay Hattındaki” insanın farklı evrelerini biçimler. Dayatmalarla düşünce dünyası kilit altına alınmış insanın sorgula(n)ması için kilitleri açan mekânlar yaratma iddiasındadır. Özgürlüğü olmayan, bozulmanın işareti figürler, korkunun tanımını yapan mekânlarda, sert zemin üzerine şiddetli renklerle desteklenmiş tahta, köpük, metal, akrilik boya, yağlı boyalarla şekillenir. Klasik insan figürünü öldüren müdahalelerim vardır, saldırgan figürlerdir bunlar ve insanı öldüren nelerin olduğuna işaret eder. Soyulmuş, açılmış, akıl yarısı düzleştirilmiş kusursuz gözüken yarım küre duruşlu başlar vardır tablolarda. Anlamla değiş tokuş edilmiş altın ve gümüş renkler İnanç Fay Hattını tanımlar. Bu başların genellikle yaşları ve cinsiyetleri gözlenmez. Bazı tablolarda dinlerin kadına uygun gördüğü tanım yüzünden bir tür sesleniş gibi kadın işaretlerine rastlanır. Yüzler, inancın kimliksizleştirmesine dikkat çeker. Deforme insan bedenlerini aynı zamanda karşı sav olarak kullandım ve izleyen öznenin sorgulamasını bekledim. Bir de eller dikkat çeker. Hareketin yukarı dönüklüğü insana yabancı ve korkulan doğaüstülüğe yönelmiştir. Duruş bir sonuçtur. Hareketin bitim noktasıdır. Çaresizliği simgeler ve gergin duruşla sorar; Neden beni sevmiyorsun? İnancın insaniliği nerede başlar? Eller diğer figürlere göre daha net ve bozulmaya uğramamış olmalarına karşın yardım isteyiş, yakarış çağrışımlarıyla ayrıksı dururlar. İzleyeni sabitleyerek gösteriyi olduğu yerden çıkararak sağ, sol, ön, arka, üst alt planlara taşıdığımı, onu izleyen göze saldırgan gücün kazanabilirliğini dayattığımı göreceksiniz. Bu yıkıma işaret eder. Dokunma dürtüsünü harekete geçirecek şekilde planladım ve renkleri direnç haline gelsin istedim.”
“Sergi sonrasında Araf’ta Ölümlüler Korosunun Son Şarkısı tablom kitap kapağı olarak kullanıldı. Ama işin üzücü yanı, 2018 yılında Bodrum’da ev ve atölye olarak kullandığım binanın sel felaketi geçirmesidir. Bu tabloların çoğu hasar gördü veya kayboldu.”
Cengiz’in Kedileri (Türkiye-Bodrum) 27 Nisan-6 Mayıs 2015 tarihlerinde Mor Sanat Galerisinde koleksiyonunu sanatseverlerin beğenisine sundu. Bu sergiden sonra uzun yıllar kediler üzerinden toplumsal olaylara gönderme yapan, kedileri kişileştirerek tablolarına aktaran Evgani (Cengiz Çeliker), bu nedenle kedilerin ressamı olarak anılmaya başlandı. On yedi tablodan oluşan bu koleksiyon sokak kedilerini konu alır. “Kedilerin günlük hayatlarındaki yaşamları ve davranışları benim çok dikkatimi çekmiştir. Çocukluğumdan beri sevgimin yanında incelerim de onları. Bir kere vücutları estetik olarak çizime çok uygun. Bunlar da kedileri çalışmama neden olmuştur. Her tabloda izleyenin hayal gücü doğrultusunda hikâyeler var,” diye tanıtımını yapan ressam bu çalışmaların yıllar içinde biriken yaklaşık on beş yıllık bir demlenme süresinden geçen çalışmalardan oluştuğunu belirtiyor.
Ekmek arası Resimler (Türkiye-Bodrum)15-22 Nisan 2015 tarihleri arasında Defne Sanat Galerisi’nde gerçekleşen sergidir. Sanatçının yaşamın ilginç ayrıntılarını aktardığı eskizlerden yola çıkarak hazırlandığı bu çalışmalarla ilgili olarak bir röpörtajında “Bazıları doğal haliyle bazıları tema doğrultusunda renklendirildi. Ulaşılabilir fiyatlarda resim olsun ve resim aşamasına gelmeden önce yapılan çalışmaların daha ne kadar beceri ve emek istediğinin altını çizmek istedim. Ekmek arası Resimler’de yüz eskiz var. Tamamı galeriye sığmadığı için bazılarını sergilemedik. Bunları yaşayanlar ve yaşadıklarım diye ikiye ayırabilirim. Yaşayanlar grubunda sokaktaki insan figürleri, bu figürlere ilişkin anlar, tekneler, balıklar, değişik çizgi teknikleriyle bir flaş çakması biçiminde kâğıda düştü. Yaşadıklarım grubunda ise Türkiye’nin tarihinde yarıklar açmış insanların tutsak edildiği, sorgulandığı dönemlere ilişkin kişisel tarihçemdeki tortuları var. Pas rengi çalışılmış eskizler bunlar. Tekneler, Bodrum rengi, balıklar deniz altının tüm renklerini taşıyor. Yaşamın güzellikleriyle acıları iki duvarda karşı karşıya sergilendi bu yüzden.” dedi.
Cengiz Susuyor Kediler Konuşuyor (Türkiye- Bodrum) Nurol Sanat Merkezi’nde sergilendi. Akrilik, yağlıboya, karışık teknikler ve kolaj teknikleriyle çalıştığı koleksiyonu. Değişik boyutlarda kırk tablodan oluşan “Cengiz Susuyor Kediler Konuşuyor” çalışmaları kediler üzerinden birey insan ve insan toplumu kavramlarına göndermeler yapıyor. Bu koleksiyon 7-29 Eylül 2019 tarihleri arasında sanatseverlerle buluştu.
Kedi figürleriyle çalışmalarına 2013 yılında başladı. Eskizleri yaklaşık beş altı yıl öncesine dayanan yapıtların ilk koleksiyonu Cengiz’in Kedileri idi. 2017-2018 yıllarında yapılan, yağlıboya, akrilik, karışık teknik ve kolajlar değişik boyutlarda otuz dokuz tablodan oluştu.
“Tanrı’nın yarattıkları arasında kırbaçla dize gelmeyecek tek bir mahlûk vardır. O da kedidir,” diyen Mark Twain’i anarak başına buyruk oluşlarının Evgani’yi etkilediği ve kedileri sözcü seçmesinde etkisi olduğu kuşkusuz.
Cengiz Susuyor Kediler Konuşuyor sergisinde kediler, bazı çerçevelerden size yalnızlığınızı hatırlatırlar. Bazı çerçevelerde onların yüksek sezgi güçleri, karanlıktaki görü güçleri, meraklarıyla var olup tuvallerden baktıklarını görürsünüz. Dişil, doğurgan, başına buyruk, güçlü, zapt edilemez, ne yapacağı belli olmayan, korkutucu gözler, sanatseverleri izler. Eski Mısır’da bilinçdışının simgesi olan kediler, Evgani’nin fırçasından bazen savaşları protesto ediyor,(No: 29 Savaşın Sonu) bazen Bodrum’u anımsatmak için karşınıza gelir. (No: 8 Bodrum) Ama bir de bakarsınız ki yüreğinizi titretecek sevecenliklere kapı açar. (No.1 Beni Unutma, No:20 Yalnızlık, No:25 Beni Sev Anne, No: 26 Evli Evine, Kimin Evi Yoksa…)
Pek çok anlayışta dokuz canlı; (dokuz yeniden doğuşun simgesi,) olarak tanımlanan pisiler, Evgani (Cengiz Çeliker)nin tablolarında renkler aracılığıyla miyavlarken, No:33 Her Şey Sokakta Başladı, No: 36 Düşenler, Kırılanlar, Ayakta Kalanlar’ da olduğu gibi düş gücünüzü ateşleyecek öykülerini fısıldarlar. Kimileriyse (No: 12-Matiss’e Saygı, No: 22-Picasso’ya Saygı) ustalara saygı duruşunda bulundukları görülür.
Evgani’nin resim çalışmalarının yanında zeki bir kargayla arkadaş olan komünist bir ressamın hikâyesini karganın gözünden anlatan “Çakırga”, bir ressamın yaşamını kendi yaşadıklarından yola çıkarak siyasi bir kimlik içinde sunduğu “Siyah Beyaz ve Gri” çizgi romanları da bulunur. Türkiye’de ressamları anlatan belgesel, kitap, çizgi roman gibi dokümanların olmaması nedeniyle böyle bir çalışmayı hazırladığını belirten sanatçı, ayrıca Galiçya savaşını anlatan “Kar Altında Kan Altında-Galiçya’nın Koynundaki Türkler” adlı çizgi roman çalışmasını Galiçya’da savaşmış dedesinin hikâyesinden esinlenerek hazırladı.
“Sanatçı, içindeki savaşlarını düzenleyerek sözcüklerle, renklerle, şekillerle, ezgilerle ortaya çıkaran bir Don Kişot’tur. Yaptıklarını beğenmeyip hep “daha”sını arar. Sorgulayan, herkesin baktığı yerden bakmayan, bu yüzden eleştirilen ama yine de anarşist bir ruhtur. Bazen de alıp başını sessizce kaçan bir filozof. Yaşamın olağan akışı dışında kendine bir yaşam kurabilen, sıfır noktasında bile enerjisiyle yaşamı sarmalayandır. Aslında Dünyanın en kolay işidir resim yapmak biliyor musunuz? Bu kadar abartılacak bir iş değil, bana göre. Homo Habilis, elini kullanan becerikli insanı düşünün, dil yok, okul yok, hoca yok, mağara dışında hareket halindeki hayvanları aklında tutup koşarak mağarasına girip duvarlara çizdi, boyadı. İşte sanatçı! İlk sanatçı değeri ne olur diye düşünmedi. Şimdi de değeri ne olur demediği zaman o kişinin sanatçılığından söz edebiliriz,” sözleriyle sanatı tanımlıyor. “Tekstil desinatörlüğümde kopya üretilen her işe karşı çıktım. O yüzden İtalya’da Coma’da kreasyonlarım ilgi gördü… Özgün olmak birincil ilke olmalı. Bu da uzun uzun anlatılacak başka bir konu. Özgün olmak için para kazanabileceğim işleri bir kenara bıraktım. Desen işleri de ülkemde taklit olarak yapılıyordu, üzgünüm resim sanatı da öyle.” diyen Evgani, son günlerde bir şiir kitabı hazırlığı içinde. 70’li yıllarda ideolojik temalı şiirlerle başladığı şiir uğraşının 80’ li yıllardan sonra daha duygusal, tıpkı resimleri gibi yaşamından hareketle duygu ve düşüncelerini dile getiren dizelere dönüştüğünü belirtir. Evgani , “Resim ve şiirin belleğinde sürekli etkileşim içinde olduğunu, sözcüklerin ve renklerin beyninde birbirini tamamlayan ifade biçimleri olduğunu” söylüyor. “İkisi de var olmak zorunda. Biri olmasa kendimi dile getirişim yetersiz kalacak gibi.” diyor. Baskıya hazırlık aşamasındaki Güneşi Öldürdüler şiirleri Evgani’nin kendi desenleriyle birlikte okura sunulacak.
Evgani, sanat ve sanat piyasası hakkındaki görüşlerini aşağıda ifade etmektedir:
“Sanat her türlü malzeme kullanılarak yapılır. Sadece yerleşiminin dışında bir kompozisyonu olması gerekir. Bugün ülkemizde yüzlerce olay oluyor. Bunları resim konusu içine alıp yapıtlar üretmek gerekir. Francisco Goya bunun bir örneği. Rokoko tarzı politik eserler üretmiştir. Engizisyon sahnesinde canavarın birini yutması bir de kurşuna dizilenler gibi infaz edilmesi olaylarını konu almıştır.
Fransa’da Ardche kanyonunda mağara bilimci Jean Marie Chavvet tarafından M.Ö. 16.000-13.000-14.000 yıllarına ait duvar resimleri hayvan figürleri bulunmuştu. Okulu yok, dili yok, kâğıt, kalem yok, başka yerde var olan örnek alınacak bir resim de yok. Dışarıda koşan bizonları, sırtlanları aklında tutuyor, yedi metre yer altı mağarasına girip duvara çiziyor. Bu ne sanat değil mi? Demek ki böyle de sanat olabiliyor. Bu kadar büyütmeye gerek yok.
Ressam arkadaşların bazıları resim dersi veriyorlar, sonra ders verdiklerini eleştiriyorlar. Bu çok saçma. Resim yapmak için bir hocaya gerek duyuyorsa insan, artık resim yapma aşamasının ilk adımını atmış olur. İyi bir gözlemci, iyi bir araştırmacı dünya sanatını merak eden her insan, dünya sanat tarihini mutlaka okuması, sanatçılar hakkında araştırmalar yapması, hangi tarzda çalıştıklarını bilmesi gerekir. Bu sadece resim sanatında değil, heykel ve mimariyi de bilmesi gerekir. Bütün bunları ders olarak okulda öğrenebilir, ya da kendi araştırabilir. Artık internette her şey var.
Dünyanın en kolay işi resim yapmaktır. Bu kadar abartılacak bir şey değil. Homo Habilis,(elini kullanan insan) milattan önceki yıllarda, mağarada resim çizmiş, boyamış bu işi bitirmiştir. Bunu abartmak kurallar koymak, sanatçının yaratıcılığını, özgürlüğünü kısıtlamaktan başka nedir ki? Sonra tekrar mağara resmine dönmek için mi bu çaba? İnsan iletişimini resim çizerek yapmış, resim kendini ifade etme sanatıdır. Artık resim yapan birçok ressam soyut çalışıyor.
Fuarlar konusuna gelince, ilgimi çekmiyor. Karşı çıkmamın nedeni çok sıradan bulduğum için. Üst üste asılmış bir sürü işin içinde kaliteli olanı bulmak zor. Fuar sonunda sanatçı yaptığı masrafını karşılamak için ancak fiyat kırarak satış yapabilir.
Bir de galeri olayları var. Para alması ayrı, resim istenmesi başka konu. Yapılan resmin değeri beş yüz bin liraysa ressam o resmi mi bırakacak galeriye? Bu saçma değil mi? Bana göre saçma. İstanbul Contemporary ayrı tutuyorum. Böyle bir organizasyonda galerilerin olması ayrı ve güzel bir olay.
Sanatçının tarzı konusuna da değinmek istiyorum. Ben de bilirdim aynı işleri ölene kadar yapmayı. Mevleviler, süngercilerin hayatı, Bodrum manzaraları, barları, İnanç Fay Hattı gibi boyutlu işleri… Denizin dibindeki amfora işlerini sürdürmeyi, süngercilerin hayatını, soyut kedileri… Üslup diye dön dolaş aynı işleri yapmayı sanatçı kimliğime yakıştıramıyorum. Çünkü sanatçı araştıran ve sürekli yenilik peşinde koşan, kendini aşmak için emek ve zaman harcayan insandır. Emek harcamadan yapılan işlerin değeri düşük olur. Ancak o zaman ileri doğru bir gidiş söz konusudur. O yüzden her defasında yeni düşüncelerin peşinden koşuyor, taslaklar hazırlıyorum. En son işim beynimin içindekiler. “
Evgani Çengiz Çeliker’in en önemli özelliğinin sanatçıda olması gereken yaratıcık ve değişik fonksiyonlarını kullanarak sürekli kendi içinden yeni bir Evgani yaratabilecek sabrı ve sanat aşkının olmasıdır. Bugün kediler, yarın başka bir şey olacağından eminim.
Vecdi Uzun
Çok teşekkürler sesimi duyurdugunuz için. Ayrıca yürekten sevgi ifadesi belirtiyorum.
Böyle değerli sanatçıları bizlerle tanıştırdığınız için teşekkür ederiz.
Cengiz Çeliker kendini tekrar etmeyen her yeni çalışması ile heyecan uyandıran hayran olduğum bir sanatçıdır. Kendisini tanıyor olmaktan gurur duymaktayım. Vecdi Uzun’a da bu değerli yazısından dolayı teşekkürler.