Tarabya Kültür Ve Sanat Festivali – Mine Bora Diri yazdı…

İlk kez düzenlenen festival, İstanbul’daki yaratıcı sanat ortamından ilham alarak kültür sanat örneklerini davetlilerle bir araya getirdi. Tarabya Kültür Akademisi, 2012 yılında Alman Federal Meclisi’nin girişimi ile kurulmuştur. Almanya Ankara Büyükelçiliği’nin yönetimini üstlendiği Kültür Akademisi aynı zamanda büyükelçiliğin Türkiye’de yürüttüğü kültürel etkinliklerin İstanbul’daki ayağıdır. Türkiye ile Almanya arasında, kültürel ve sanatsal değişimi destekleyen kurumun küratörlük görevi ise Goethe-Institut’e verilmiş. Kültürel alanlarda faaliyet gösteren sanatçıları Türkiye’de misafir eden program kapsamında, sanatçılar belirli süre Tarabya’da kalarak yeni izlenimler kazanıyor ve sanatsal çalışmalarını geliştirme olanağı elde ediyorlar. Senede yaklaşık 20 sanatçı, Alman Büyükelçisi’nin yazlık konutunda konaklama, çalışma ve Türkiye’deki sanat çevreleriyle ilişkiye geçme şansı yakalıyor.
Kültür Akademisi, Tarabya’da bulunan Almanya Büyükelçiliği Yazlık Rezidansı arazisinde yer alıyor. Yedi daire, ortak alan ve iki atölyeden oluşan yapıda, sanatçılara rahat bir yaşam ve çalışma alanı sunuluyor. Tarihi yazlık rezidansın arazisi, 1880 yılında Sultan II. Abdülhamit Han tarafından diplomatik kullanım amaçlı olarak Alman İmparatorluğu’na hediye edilmiş. Bu nedenle günümüzde de, Büyükelçilik arazisi statüsünü korumaktadır. On sekiz dönümlük bir alan üzerine kurulan tarihi yazlığın büyük bölümü bahçe ve orman arazisinden oluşmaktadır. Sahil kısmında, çoğunluğu Türk yapı stilinde inşa edilmiş yalılar bulunan arazide Alman askerleri için yapılmış bir şehitlik de yer almaktadır. Akademi şu anda, bu yalıların içinde öncesinde büyükelçilik sekretaryası olarak kullanılan binada hizmet vermektedir. Bunun dışında, önceleri mutfak olarak kullanılan kısım da günümüzde etkinlik salonuna dönüştürülmüştür. İç ve dış bahçeden oluşan arazide, birbirini tamamlayan farklı düzenleme ve donanımlar dikkat çekmektedir. Bugünkü bahçe düzeninde hem Osmanlı dönemine ait bahçe motiflerini hem de 1980’lerin bahçe yapısını bir arada görmek olasıdır. Zaman içinde “Tarihi Yazlık Rezidans” ismini alan bina, günümüzde Alman-Türk Diyalog çalışmaları için hizmet vermektedir.
2018/2019 dönemi için; Almanya’da yaşayan ve mimari, görsel sanatlar, gösteri sanatları, tasarım, edebiyat, müzik, sinema, yayıncılık veya kültür teorisi gibi alanlarda çalışan sanatçılara açık çağrı yapılmıştır. Kültür Akademisi ekibi; uluslararası jürinin isimleri belirlemesi sonucu sanatçıları davet etti ve Kültür Akademisi 1. Kültür ve Sanat Festivalini geçtiğimiz hafta gerçekleştirdi. Sadece 30 Haziran Cumartesi günü devam eden festivalin programı bir hayli yoğun geçti. Sanatsal katkılar; performans, müzik, edebiyat, dans, tiyatro şeklinde sürerken ayrıca stüdyo ziyaretleri ve görsel sanatlarla da program devam ediyordu.
Açılış konuşmalarının ardından, sanatsal programda ilk önce Berlin doğumlu Türk Alman caz bestecisi ve şarkıcısı Defne Şahin’in konseriyle başlandı. Farklı kültürlerde ve ülkelerde geçirdiği hayatını yansıtan bir müzik dili geliştiren sanatçıya; piyanoda Baki Duyarlar, basta Volkan Hürsever ve davulda Ediz Hafızoğlu eşlik etti. Defne Şahin yeni albümünden parçaları İstanbul’da ilk kez sundu. Programın devamında, okuma ve söyleşiler, görsel sanatlar ve hava kararmaya yüz tutmuşken Kaliforniya çöllerinin ortasında yüksek güvenlikli bir cezaevi binasının hikayesini anlatan SHU’nun video- yerleştirmesi bulunuyordu.
Konuk sanatçı olan heykeltıraş Yvonne Wahl, “Made in Turkey” işinde, çalışma ve düşünme mekanı aynı zamanda hareketli bir atölye ortamında Marmara mermerleri ile çalışıyor. Çok çeşitli sanatsal ifade araçlarını, klasik heykeltıraşlık, mekânsal yerleştirme ve müdahale, performans ve video sanatı gibi sanat yöntemlerini kullanıyor.
Funda Özgünaydın’ın “Human Animals” işi, bir başka stüdyo ziyaretinde karşımıza çıkıyor. Resim baskı grafiği olan çalışmalarda, toplum yapılanmalarına ve insanın dönüşümlerine eleştirel bir bakış göze çarpıyor. Genellikle yarı insan, yarı hayvan hibrid varlıklar üzerinden yaşam döngülerinin dinamiğini yansıtıyor.
Kültürel ve sanatsal programın bir göze çarpan yanı da, performans sanatçılarıydı. Jasmin İhraç’ın “Sahman- Grenze- Kuş” 2017 tarihli işinde, Türkiye-Ermenistan sınırındaki Ani Harabelerinde yaşadığı deneyimlerin dans yoluyla dışavurumunu anlatıyordu. Ani’nin çok katmanlılığına yakınlaşan çalışmada; sınır, iz, gelenek ve anıların aktarımının farklı yönlerine ışık tutuyor.
Nezaket Ekici’nin “Dal non- finito al finito” adlı canlı performans yerleştirmesinde, sanat türü olarak heykelin izlerinin peşine düşüyordu. Non- finito yani tamamlanmamış, sanat tarihi içinde yerleşik kavramlardan biri olageldiği için; heykellerin bitmemiş olması izleyicilerde değişik hisler yaratıyor. Sanatçı performansında bu duyguların izini sürdü. Bunu uygularken de çamuru şekillendiriyor ve biçim veriyor. Farklı parçalar oluşturuyor, bunları bir araya getiriyor ve yeni tamamlanmamış bir heykel yaratıyor.
“Dilde Yolculuklar Üzerine” yabancı yerlerde geçirilen zamanın şiirlerine etkilerine araştıran Türk Alman şairlerin şiir performansının ardından son performans DJ Set Harun Tekin’in idi. Grubu Mor ve Ötesi ile, 7 stüdyo albümü ve yüzlerce konserin yanı sıra Amerika ve Avrupa turneleri de yapan bir sanatçıdır.
Ayat Najafi’nin yönetmenliğini üstlendiği No Lands Song adlı yazlık sinema, festivalin son etkinliğiydi. Filmin konusuna gelirsek; 1979 devriminden beri İran’da kadınların erkeklerin huzurunda şarkı söylemesi yasaklandığı halde tabulara karşı çıkan genç besteci Sara Najafi’nin, kadın solistler ve Paris’ten davet ettiği yine kadın şarkıcılarla birlikte konser organizasyonu yapabilme çabası anlatılıyor. Fransa ile İran arasında tekrar bir müzik köprüsü kurmak amaçlanıyor. Kültür Akademisi ekibinden aldığım bilgiye göre; 2019 yılında festivalin üç güne yayılması planlanıyor.
Mine BORA DİRİ – Kültür Yönetimi Danışmanı/ Yazar