
Bilinç Taşıyan Formları Anlamanın Yolları-3 – Dr. Özkan Eroğlu yazdı.
VARLIKSAL YAKLAŞIM:
Formun Varlığı Açtığı Yer
Varlıksal yaklaşımda sanat eseri, ne sadece bir duyusal nesne, ne de yalnızca bir anlam taşıyıcısıdır. Sanat eseri, varlığın kendisini ifşa ettiği bir açıklık, bir hakikat olayına dönüşme anıdır.
Bu yaklaşım özellikle şu filozofların düşüncesinden beslenir: “Martin Heidegger (sanat eseri varlığın hakikatini açar)”, “Merleau-Ponty (sanat, varlıkla bedenlenmiş temasın izidir)”, “Jean-Luc Nancy (görünüş değil, açıklık önemlidir)” ve benim Plastik Filozofi yaklaşımımda olduğu gibi, sanatın iç ekspresyonla varlığa yönelmesi söz konusudur.
Temel Sorular:
“Bu form hangi varlık durumuna temas ediyor?”, “Sanat eseri bir “şey” midir, yoksa bir ’açıklık’ mıdır?”, “Bu eserdeki form bana var olmakla ilgili ne hissettiriyor?”, “Sanatçı neyin “olmasına” izin veriyor?”.
Varlıksal Yaklaşımın Üç Katmanı
Sanat Eseri = Hakikatin Açıldığı Yer
Heidegger’in ifadesiyle:
“Sanat eseri, varlığın hakikatinin kendi kendine ortaya çıkmasına olanak tanır.”
Form burada sadece görünen değil, hakikatin görünürlük koşuludur. Bir taşın taşlığı ya da bir figürün yalnızlığı sadece “konu” değil, varlık kipidir.
Form = Varlığın Şekillenme Tarzı
Form, bir maddenin alabileceği dış şekil değil, varlığın kendini sunma tarzıdır. Yani bir renk, bir boşluk, bir çizgi; sadece estetik değil, varoluşsal bir kipliktir. Örneğin: Malevich’in Siyah Kare’si sadece geometrik bir yapı değil; hiçliğin varlığa açılan yüzüdür.
Sanatçı = Varlıkla Temas Halindeki Varlık
Sanatçı, Heidegger’in deyimiyle “varlığı işiten kişi”dir. O, bir şeyi temsil etmez; varlığın duyumunu formlaştırır. Bu, dış dünyayı değil, açıklıkta beliren varoluş durumlarını görünür kılmaktır. Bu nedenle El Greco’da bedenin uzaması bir anatomi hatası değil, ruhsal gerilimin maddileşmesidir.
ÖRNEKLERLE AÇIKLAMA
Kazimir Malevich – Siyah Kare
Basit bir siyah kare, beyaz zemin üstünde. Fakat varlıksal açıdan bu, “hiçliğin formu”dur. Renk yok, perspektif yok, konu yok: Sadece bir varlık suskunluğu var. Bu eser, şeylerin artık temsil edilemeyeceği bir evreye ulaşır. Sanat artık kendiliğiyle var olur.
Alberto Giacometti – Yürüyen Adam
Figürler zayıf, erimiş, neredeyse yok olmak üzere. Ancak bu incelme bir eksiklik değil; bir varoluş yoğunluğudur. Figür yürür fakat hiçbir yere ulaşmaz: Çünkü bu bir uzamsal hareket değil, varlık içinden geçen bir oluştur. Form burada sadece figürü değil, “yalnız varoluş”u formlaştırır.
Francis Bacon – Etli Portreler
Yüzler bozulmuş, et gibi yığılmış; fakat asıl sorun çirkinlik değildir. Varlıksal olarak burada beden, bir iç çığlığın maddi tortusuna dönüşmüştür. Bu figürler bir kişiyi değil, var olmanın ağırlığını taşır. Form, artık dayanılmaz bir varlık durumudur.
El Greco – Vaftizci Yahya ile Aziz Francis
Gövdeler dalgalı, perspektif akışkan, figürler sanki bu dünyaya ait değildir. Varlıksal olarak burada form, tanrısallıkla temas durumundaki bir varlık şeklini gösterir. El Greco’nun figürleri, insan değil ışıkla temas eden ruhsal bedenlerdir. Form, varoluşun bir ruhsal titreşime dönüşmesidir.
Varlıksal Krizler ve Form
Sanatta form genellikle bir “gösterim” aracı gibi algılanır. Fakat varlıksal yaklaşımda: Form bir gösterme değil, bir olma durumudur. Form, şeyleri değil, şey-olmayanı da (hiçliği, boşluğu, suskunluğu) açığa çıkarabilir. Yani bazen yokluk bile varlığın bir kipidir. Örnek: Yves Klein’ın “Boş Galeri” sergisi, yalnızca boşluk değil, beklentinin maddileşmiş varlığıdır.
Plastik Filozofi ile Uyum
Kuramım Plastik Filozofi’de sanatçının iç ekspresyonundaki en temel boyut neydi?: “Varlıksal yönelim”. Yani sanatçının varlığa nasıl baktığı, nasıl temas ettiği. Varlıksal yaklaşım, işte bu yönelimi formda olma kipine dönüştürür. Sanatçının iç ekspresyonu, formla birlikte varoluşsal bir açıklığa dönüşür. Ayrıca kuramcı-sanat filozofu, bu formla karşılaştığında, yalnızca çözümlemez; varlıksal olarak sarsılır, etkilenir. Bu da onun kendi iç ekspresyonunu dönüştürür.
Varlıksal yaklaşımda sanat eseri, neyi temsil ettiğini değil, nasıl bir varlık durumu açtığını sorar. Sanatın bir “şey” değil, bir “olay” olduğunu söyler: Bir formun içinde varlık kendini açar, görünür olur ve bizimle konuşur.
Dr. Özkan Eroğlu
Sanat Tarihçi