
Sıradan Olanın Farklılığı: ‘Nilgün Suna Coşkun’ – Vecdi Uzun yazdı.
Unutulmaya Yüz Tutmuş Olan Geleneksel Emaye Sanatının Çağdaşlaşması İçin Çaba Sarfeden Bir İdealist!
Sanatçı Nilgün Suna Coşkun, unutulan sanatlarımızdan emaye sanatını çağdaş sanatlar düzeyinde günümüze taşımaya ve bu sanatın eşsiz dilini gelecek nesillere aktarmaya çalışmaktadır. Onun çabası; geleneksel sanatlar içine sığdırılmaya çalışılan emaye sanatını tarihin içinden çekip çıkarmak ve dünyadaki gibi görsel sanatların bir parçası olduğunu görmemizi sağlamaktır. Kaldı ki sanatçı; sanat yapabilmek için malzeme ve yöntemin sadece bir araç olduğunu, daha çok o malzemeler ve yöntemlerle neyin ve nasıl ortaya konulduğunun önemini vurgular. Sanatçının çağdaş sanatı özümseme ve ifade ediş biçimidir esas olan demektedir.
Nilgün Suna Coşkun çeşitli zorluklara karşın geçmişte dekoratif alanlarda ve yüzey kaplaması olarak kullanılan emayeyi günümüz sanat estetiği ile birleştirerek sanatını sürdürmektedir.
Nilgün Suna Coşkun’u bu yazıya konu etmemdeki temel yaklaşımım; bir taraftan eski bir sanat olan emaye sanatını günün sanat anlayışıyla yeniden yorumlarken, diğer taraftan bu sanatı içinde bulunduğu takı tasarımı kıskacından çıkartmaya çalışması ve sanatta malzemenin sadece bir araç olduğu esas olan sanat adına ortaya konulan olduğu konusundaki düşünceleridir. Dışarıdan bakılınca sıradan bir endüstri ürünü olan emaye ile sanat yapma iddiasında olan ve bu yolda yolda tek başına ilerleyen Nilgün Suna Coşkun’un çabasını mevcudu çağın koşullarından yeni olarak tekrar yaratmak olarak değerlendirmek gerektiği düşüncesindeyim.
Nilgün Suna Coşkun kendisini aşağıdaki cümlelerle anlatmaktadır:
“1967 Yılında Tokat Zile’de doğdum. İlkokulu, İstanbul Beşiktaş Sinanpaşa İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi Beşiktaş Kız Lisesi’nde okudum. Babam görevi nedeniyle1983 yılında Ankara’ya atandı. Lise eğitimimi Ankara Kocatepe Mimar Kemal Lisesi’nde tamamladım. 1989 yılında Gazi Üniversitesi MEF Uygulamalı Sanatlar Eğitimi Bölümü, Uygulamalı Resim Ana Sanat Dalından mezun oldum. Aynı yıl öğretmenlik görevine atandım. Sanatın birçok dalında profesyonel meslek sahibi olan aile bireylerimin çocuk yaşta yarattığı rol model ve duyuşsal etkiler onu ilgilerinin doğrultusunda yönlendirmede önemli bir etken olmuştur. Aynı rol modeller kardeşi için de varolduğu halde o sayısal eğitimi tercih etmiş o ise doğuştan geldiğine inandığı sanata olan sevgi ve ilgisinin peşinden gitmiş. Eli kalem tuttuğu yaştan itibaren kendini resim yaparken, şiir ve öyküler yazarken bulurmuş. Bunlarla kalmayıp üç boyutlu görsel tasarımlar yaparmış; bebekler, maketler, giysi tasarımları ve onların kağıt ile giydirilebilir serileri, kendi isteğiyle öğrendiği dikiş makinasında dikiş dikmek, mandolin çalmak, fotograf çekmek, küçük koleksiyonlar yapmak hayatının her anında vardı olduğunu hatırlıyormuş. Bu yönünün gelişiminde kuşkusuz ideal aile eğitiminin ve alanında yetkin öğretmenlerin olduğu örgün eğitim kurumlarındaki derslerin de katkısı yadsınamaz. Tüm bunlar, beraberinde getirdiği toplayıcı ve biriktirici bir ben de oluşmama neden olmuştu. Çeşitli materyaller biriktikçe tasarım ve yaratıcılık yönüm daha da güdüleniyor ve sürekli üretmek arzusu duyuyordum. Tüm bu süreçler beni sanat eğitimi almam yolunda kuvvetle yönlendirdi.
2003 yılından, emekli olduğum 2020 yılına kadar Ankara Olgunlaşma Enstitüsü Grafik ve Fotoğraf Alanında görev yaptım. Görev alanımla birlikte Grafik Animasyon ve Kuyumculuk Teknolojisi alanlarında; temel tasarım, temel desen, desen, grafik desen, illüstrasyon, grafik sanatı tarihi, sanat tarihi, proje sunumu gibi zorunlu alan temel dersleri verdim. Aynı zamanda grafik tasarım bölümünde atölye tasarım öğretmeni olarak görev yaptım.
2015 yılında Ankara Ümitköy’de iki arkadaş olarak bir sanat merkezi kurduk. Burada yetişkinlere ve çocuklara yönelik; alevde cam şekillendirme, emaye (sıcak mine ), illüstrasyon, resim, temel tasarım, desen, drama ve satranç kursları verilmiş olup sanatsal faaliyetlerde bulunulmuştur. Sanat merkezinin kuruluş amacı; “cam ve emaye” sanatını sanatsal düzeyde tanıtmak, yaymak ve gelecek nesillere aktarmaktı. Aynı zaman da eğitim- öğretim ve sanat alanlarındaki deneyimlerimizi paylaşmak, kadın girişimcilere rol model olmaktı bu amaçla Eskişehir Odun Pazarın’da cam ve emaye sanatında atölyemizde yapmış olduğumuz tasarım ve ürünlerin yer aldığı bir şube açtık. Burada özellikle cam ve emaye çalışmalarımızı ve alanında marka olan sanatçıların da eserlerini bu çatı altında biraraya getirerek, cam sanatının eşsiz eserlerini sanatseverlere sunmaktaydık. Bodrum Yalıkavak ‘Sanat Sokağın’da’ ise aktif olarak resim, cam ve emaye sanatının seçkin örneklerini yerli ve yabancı turistlere uygulamalı olarak sunarak, tanıtımına katkıda bulunmaktaydık. 2020 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan kovit 19 salgını nedeniyle sanat merkezini kapatma kararı aldık. Bu tarihten itibaren sanat çalışmalarımı evimde kurduğum atölyede sürdürmekteyim.”
Emaye Sanatı:
Nilgün Suna Coşkun emaye sanatı ile ilgili çalışmalarını aşağıda anlatmaktadır:
“Sanatın belirli malzeme ve sınırlara hapsolmaması gerektiğini kabul etmemizin zamanının artık geldiğini hatta geçtiğini ve ne zaman görüp kabul edeceğimizi düşünüyorum. Kaldı ki emaye sanatı henüz herhangi bir deneysel süreçten geçmekte olan, tesadüflerle iyi sonuçlar alınan bir idda tekniği değildir. Emaye MÖ. ye dayanan geçmişi ile dünya genelinde eşsiz güzelliği ve kalıcılığıyla, birçok makale ve kitap konusu olmasıyla, bilimsel testlere tabi tutulmasıyla kendini ispat etmiş bir sanat dalıdır. İnanın önüme çıkan ilk engel ülkemiz sanatına yön verebilecek olanların ( kurum, kuruluş, sektör vb. yetkilileri) yeniliğe açık olmamaları kaldı ki bu yeni bir sanat değildir, bilmediğimiz için yeni olarak adledilen bu sanatı tanıttığım kişilerden aldığım tepkiler çoğunlukla nötrdür. Hatta aldığım birkaç ilginç yorumu da sizlerle paylaşayım. Bir ressam arkadaşa bahsettiğimde çalışmalarımı gösterdiğimde, tek sözü şu olmuştu “bundan nereye gidilir?” ve ben susmuştum.
Hala emayeyi anlatabilmek için “endüstriyel emayeden” örnek vererek cümleme başlıyorum. Bazen “mine” ( Farsça) olarak bilindiğini ancak bunun da sadece mücevhere uygulandığını bilenlerle, düşünenlerle karşılaşıyorum. Eserlerimi görenlerle sınırlı olarak söylüyorum; sanatseverler ve koleksiyonerler bireysel olarak son derece etkileyici ve hiç görmedikleri bir sanat olduğunu dile getiriyorlar. Bazıları kendi istekleri ile satın alıyorlar. Ancak yabancı izleyenlerimin bu sanata gösterdiği ilgi çok daha fazla ve farklı. Bunun nedenlerini hepbirlikte düşünebiliriz.
Emaye sanatı metal yüzeylerde kullanıldığında “vitreus emaye” ya da sadece “emaye” olarak adlandırılır. Metal oksitlerle renklendirilmiş çeşitli özellikteki ( opak, yarı saydam ve saydam) camsı tozların, çeşitli bezeme ve resimleme teknikleri ile metal plaka (altın-gümüş-bakır) üzerine özel pişirme yöntemleriyle yüksek ısıda sabitlenmesi yoluyla yapılır. Metal yüzeyde sert ve parlak camsı bir sır oluşturulabilmesi için çeşitli ısı derecelerinde pişirim uygulanarak emayenin eriyerek yüzey ile kaynaşması sağlanır.
Sanatsal emaye uygulamalarında tercih edilen bakır levhaya çeşitli işlemler uygulanarak her türlü form ve doku verilebilir. Emayelemeye hazır hale gelen metal yüzeye geleneksel ve çağdaş tekniklerin uygulanması için çeşitli araç-gereçler (kazıyıcı,spatula, elek, fırça vb. gibi) kullanılarak eserin teması gereği renk, desen, ışık-gölge gibi görsel tasarım ögeleri eklenir. Aynı zamanda iki ve üç buyutlu sunum olanaklarına sahip olan emaye sanatı ile tarihte ve günümüzde eşsiz eserlere tanıklık etmekteyiz.
“Bronz heykel dayanıklıdır, oysa emaye resim ebedidir”
-Leonardo da Vinci.Emaye sanatı ile ilgili olarak tarihi sürecini uzun süredir araştırmaktayım. Bu alanda emaye sanatı tarihi ile ilgili bir çalışma yapmaktayım. Bu süreci çağlar kronolojisi olarak incelediğimizde; antik çağ, orta çağ, yeni çağ ve yakın çağda son derece önemli verilere ulaşmaktayız. Günümüz emaye sanatı uygulamalarına baktığımızda ise “emaye sanatı” çeşitli ülkelerde cam sanatları alanı içinde yer almakta ve okullarda profesyonel eğitimleri verilmektedir. Emaye sanatının güzel sanatlar dalları arasında yer aldığı ve bu sanatın gerek geleneksel gerek çağdaş sanat alanı içinde tanınması, uygulanması için resmi ve özel destekler verilmektedir. Emaye sanatçılarının bir çatı altında toplanması adına son derece önemli çalışmalar yapan dernekler vardır.
Emaye sanatının uluslararası düzeyde yeri ülkemizdekinden çok farklı ve ileridir. Geçmişte ülkemizde bu sanatı tanıtmak için çaba göstermiş sanatçılar olmuştur; “1967 yılında Piraye Kaynar ve Nesibe Türkömer Beyoğlu Olgunlaşma Galerisi’nde açtıkları emay-mine sergisi büyük ilgi toplamıştır. Bijuteri, kolye, bilezik, iğne gibi kadın eşyaları büyük ilgi gördü.”
Kaynak; Interpres Beyoğlu.No: 19 şubat 1967 Haber İstanbul.
O tarihten bu yana dekoratif emaye çalışmaları yapılagelmiş olup sanatsal emaye alanında ise çalışan çok az sayıda sanatçımız bulunmaktadır. Son yıllarda belli başlı birkaç kurum ile verilen eğitimler, yapılan tanıtımlar daha çok dekoratif ve kuyumculuk alanlarında da olsa ilgiyi artırmıştır.
Yukarıda da bahsettiği gibi emaye ile resim yapılabileceği konusundaki tespit ve kararımdan bu yana çalışmalarımı kesintisiz olarak sürdürmekteyim. Sanatsal emayenin ülkemizde sanat dalları arasında yer almasını sağlamak için çeşitli sergiler, bienaller, sunumlar, programlar ve sosyal medya üzerinden gerek metin gerek uygulama ve gerekse çalışmalarımın neticesini paylaşmaktayım.
2022 yılında ülkemiz sanat tarihinde literatüre gireceğini düşündüğüm bir adım olarak “İlk çağdaş emaye sanatı” kişisel sergisini Ankara Türk Amerikan Derneği’nde açmış bulunuyorum. Pek çok karma sergide, fuarda eserlerimi sanatseverlere tanıtıyor ve kapsamlı bilgilendirme yapıyorum. Gördüğüm ilgi ve aldığım dönüşler beni son derece mutlu ve motive ediyor.
Emaye sanatının lise ve yüksek öğrenim kurumlarında ilgili sanat alanları (cam ve teknolojileri) kapsamında eğitim müfredatına alınması için gereken her türlü bireysel çabayı göstermekteyim. Kendimi “emaye sanatını” dünyadaki gelişmeleriyle yakından izleyen ve ülkemiz sanatına görsel / çağdaş sanat düzeyinde kazandırmak üzere çalışmalarıyla katkı sunan bir sanatçı olarak kabul görüyorum.
Sanatı Belirli Malzemelerle Sınırlamak:
Nilgün Suna Coşkun sanatın tuval, boya ve fırça gibi belirli malzemelerle sınırlandırılmasının sanatı da sınırlandırıp körelteceğini, malzemenin sadece bir araç olduğunu belirterek emayenin de bu yanlış düşünceyle kenara atıldığını ifade etmektedir:
“Sanatın” belirli malzeme ve sınırlara hapsolmaması gerektiğini kabul etmemizin zamanının artık geldiğini hatta geçtiğini ve ne zaman görüp kabul edeceğimizi düşünüyorum.
Yabancı izleyenlerimin bu sanata gösterdiği ilgi çok daha fazla ve farklı. Bunun nedenlerini hep birlikte düşünebiliriz. Belki de çalışmalarımın profesyonel tanıtımlarla; sanat platformları içinde yer alması ve daha çok kitleye ulaşması gerekmektedir. Kuşkusuz bu önemlidir ancak hiçbir destek olmadan üstelik de bu ekonomik koşullar göz önüne alındığında bunun sanatçıya getireceği yükü tahmin edersiniz. Oldukça yavaş ve meşakkatli ilerleyen bu yolda çalışmalarımı kararlılıkla sürdüreceğim.”
Nilgün Suna Coşkun satılabilir resim konusunda düşünce farklılığını ortaya koymaktadır:
“Bu sorunun yanıtının çok derinlerde araması gerektiğini düşünüyorum. Cumhuriyetin kuruluş amaçlarını ve ilkelerini çoğunlukta içselleştirememiş bir toplum olarak; sanatın bir hayat damarlarımızsan biri olduğu bilincine ulaşamamızdan kaynaklanıyor sanırım. Ayrıca yukarıda da bahsettiğim üzere sanata adanmış bir hayat yolu çizmeye karar vermek genç sanayçılar veya adayları açısından yeterli olamaz. sanatçı adayının veya genç sanatçının yaşamını idame ettirebilmesi ve sanatını uygulayabileceği ekonomik güce sahip olması( doğal olarak) gerekliliği beraberinde bu sorunları doğuruyor. Bunu da aşabilmek için de; tanınmak, satışı olan bir isim olmak veya “popüler” olamak gerekiyor. Bir takım sözde “fedakarlıklar”, çeşitli arayışlarla dolu ilişkiler ve sanattan ödün vermeler başlıyor.
Bunun yanısıra belki de kültürel yoksunlukların neticesinde daha kolay yapılan ve daha kolay satılabilecek bir resim yapma anlayışı, belli bir beğeniye, ”zevke” yönelik olarak sanat yapma yönünde ivmelendiriliyor. Kanımca bu sosyolojik yönden de araştırılması gereken bir durum. Sanatın satılması ve satın alınmasında buna benzer çoklu etkenler olduğu düşüncesindeyim. Burada meşhur atasözüne de değinmeden geçemeyeceğim; “renkler ve zevkler tartışılmaz” diyerek bugünlere gelmiş bir kültürel altyapıya sahibiz ve bu tür mecralar da buna hizmet ediyor sanki.
Bilginin ve donanımın eşit veya eşite yakın düzeyde olmadığı ortamlarda fikir ve görüş tartışmasına girmekten kaçınmanın bir yolu olarak söylenmiş sanki bu söz. Sanata dair bütün dialogları kapatıyor ve sanatın değerlendirilmesi konusundaki yetersizliği örtbas ediyor.
Bu da sanatı konuşulamaz, irdelenemez, eleştirilemez kılıyor. Oysa ki sanatın değerlendirme kriterlerinin olduğunu, sezgisel öğretimin/öğrenmenin yanında formüle edilebilir bir disiplin olduğunu bu söz kadar kesin ve net anlatabilme yolunu bulmamız gerekiyor. Sanat eseri izleyicisinin günümüzde bile “ burada ne anlatmak istediniz?” diye sorduğu bir kitleye, aldığı eseri neden seçtiği sorulduğunda “göze hoş görünüyor” ya da “evimin dekorasyonuna uyuyor” diyen bir alıcıya mı olmalıdır eleştirimiz? Yoksa başka bir şeylere mi?
Çok zengin kültürel değerlere sahip bir ülkenin fertleri olarak geçmiş ve geleceği sentezleme becerisini elde edemediğimiz ve bunu yaşam biçimi olarak benimsemediğimiz sürece nitelikli ve kalıcı kültürel normlar geliştiremez ve ortaya koyamayız. Bu uzun soluklu olarak üzerinde durulması gereken ve Cumhuriyet kazanımlarını doğru okumakla aşılabilecek olan bir sorundur. Sanatın sadece satılabilir bir alana sığdırılmasının temelinde yatan diğer sorunlardan biri de tüketim toplumu haline getirilmemiz, dolayısıyla “kazan kazan” kültürüne kasıtlı olarak evrilmemizdir diye düşünüyorum. Mesleki etik; sanatçı olmanın sorumluluğu ve benzeri değerlerin tüketim toplumu olmanın karşısında yitirildiği, ülkemizde “kazanç” olarak görülen tek şeyin para olması durumu yadsınamaz. Seri üretime dönük işler yaparak “al gülüm ver gülüm” piyasasında kurulan bu işleyiş ne yazık ki devam edecektir.
Bireysel olgunluk ve ahlaka sahip, onurlu, yaptığı işe saygılı gerçek sanatçılar ise geçmişte olduğu gibi gelecekte de haklı yerlerini övgüyle alacaktır. Herkesin elbette tercihini istediği yönde kullanma özgürlü vardır ancak her meslekte olduğu gibi “sorumluluk bilinci” ve “mesleki etik” yok sayıldığı sürece kazanan bir veya birkaç kişi olurken, kaybeden ülkemiz değerleri, geleceği ve nesilleri olacaktır. Biz eğitimciler olarak ömrümüzü her şeyden önce toplum olabilme bilinci ve beraberinde getirdiği sorumlulukları öğretme, gençlerin eğitiminde, öğretimden önce bunu bir yaşam biçimi olarak içselleştirmeleri yönünde vakıfettik.
Ayrıca popülariteye ulaşmanın bir diğer yolunun da birçok şekliyle “kolaycılık” olduğunu düşünmekteyim; çünkü tüm alanlarda olduğu gibi her şeyin denendiği, uygulandığı bu hızlı teknoloji ve üretim çağında kişinin kendine özgü bir stil geliştirmesinin, zaman ve emek açısından ortaya koyduğu zorluk buna neden olmaktadır. Bunun için çaba sarfetme gereği dahi duymak istemeyen bir anlayışla, yaptım olduya getirilen bir görsel yozlaşma içine girdiğimiz kanısındayım.
Beni de en çok üzen, gözlemlediğim kadarıyla özellikle yetişen jenarasyonun yaptığı resimlerde dekoratif tarza kayma eğilimi görmekteyim. Plastik etkiden giderek uzaklaşan bir “sanat” anlayışı oluşuyor. Bunun nedenlerin bahsetmiştik yine tekrarlayayım; sözünü ettiğimiz kurumsal eğitimin ve tercihle gelen öğrencinin niteliğinin sanatçı ufku oluşturabilmedeki başarısı neticesinde satış yapma önceliği, sabırsızlık, apolitik bir bakış açısına sahip olma, toplumun nabzına göre işler yapma kolaycılığı en önemli etkenlerdir.
Sanatçı üslubunun oluşturabilmesinin zorluğundan kaçan hatta bunun gerekliliğinin farkında dahi olmayan bir sözde sanatçı furyası geliyor. Kuşkusuz son derece vizyonel genç sanatçı adaylarımız da yetişiyor. Önemli olan bunları birbirinden ayırt edebilmektir.
Sanatçının yaptığı işerin bütününe bakama şansımız olduğunda en iyi işlerinin, bir üçgenin sivri tepesinde olduğu ölçüde az yer kapladığını kabul edebiliriz. Giderek aşağıya, tabana doğru işlerin başarısı düşer ancak sayıları artar. İşte bu nedenle genç sanatçı adaylarımız uslup kazanmayı kazanç elde etme konusunda önlerinde bir zaman engeli olarak görüyor kanısındayım. Bu da onları, al benisi yüksek işler yapmaya itiyor. Bir de bir yol tutturdu mu seri üretime geçercesine yolunu buluyor. Ha bu sadece gençler için geçerli değil elbette hepimizin bildiği fabrikasyon üretime dönüşmüş işler yapan ve çok iyi kazanan ve kazandıranlar için de geçerlidir.”
Nilgün Suna Coşkun çabasının sanatseverlere, fuarlar ve galerilere kolayca ulaşamaması konusundaki düşüncelerini de paylaşmaktadır:
“Bunun yanıtını yukarıda bahsettiğim saptamalardan çıkarmak mümkündür diye düşünüyorum. Sanata karşı bir duruş gösterdiğinizde işler pek de kolay yürümüyor ne yazık ki. Ayrıca yeni olana açık bir millet değiliz, geleceğe hizmet etme anlayışından giderek uzaklaştık. Yeni birşeylerin ( aslında yeni olmayan ama ülkemiz sanatı için yeni olan “emaye sanatının yaşama kazandırılmasına ayrılacak zamanın kaybedilen bir zaman, dolayısıyla kaybedilen bir kazanç olacağı düşüncesiyle hizmet veren kurumsal veya bireysel yapılarla karşı karşıyayız.
Sanatçı unutulan sanatlarımızdan emaye sanatını çağdaş sanatlar düzeyinde günümüze taşımaya ve bu sanatın eşsiz dilini gelecek nesillere aktarmaya çalışmaktadır. Onun çabası; geleneksel sanatlar içine sığdırılmaya çalışılan emaye sanatını tarihin içinden çekip çıkarmak ve dünyadaki gibi görsel sanatların bir parçası olduğunu görmemizi sağlamaktır. Kaldı ki sanatçı; sanat yapabilmek için malzeme ve yöntemin sadece bir araç olduğunu, daha çok o malzemeler ve yöntemlerle neyin ve nasıl ortaya konulduğunun önemini vurgular. Sanatçının çağdaş sanatı özümseme ve ifade ediş biçimidir esas olan demektedir. “
Emaye Sanatının Çağdaştırılması ve Yeniden Yapılandırılması:
Kaybolma sürecinde olmasına rağmen çok az emaye sanatçısı tarafından çağdaşlaştırılarak yaşatılmaya çalışılan emaye sanatı hakkındaki Nilgün Suna Coşkun’un görüşlerini kayıt altına almak ve sanat tarihinde iz bırakmasını sağlamak amacıyla olduğu gibi aşağıda yayınlamaktadır:
“Genel olarak sanata bakış açım çağdaş sanat yaklaşımlarıyla örtüştüğü için bunu emaye sanatıyla da birleştirmek ve sürdürmek istedim. Çağdaş sanatın ne olduğunu özümsemek, doğru anlamak gerekiyordu, bunun için de araştırmalar yaptım, okudum, inceledim. Uygulamalar ve sonuçlarını değerlendirdiğimde emaye sanatının çağdaş sanat eseri yaratmada hiçbir engelinin olmadığını aksine pek çok olanak sunduğunu tespit ettim. Geleneksel sanat temelli olan emaye sanatı aslında çağdaş ifadeyi ortaya koyabileceğiniz gelişen teknolojilere, eğitim yöntemlerine ve onlarca tekniğe sahip, olağanüstü bir sanattır.
Emayenin geleneksel teknikleriyle birebir çalışsanız dahi çağdaş bir anlatım dili ortaya koyabilirsiniz. Bununla birlikte sanatçının vizyonu, içerik, teknik ve malzeme uyumunu çok iyi bilmesi eserinin oluşum sürecini ve sonucunu elbette etkileyecektir. Bu nedenle sanatın teknik ve estetik inceliklerini, risklerini, avantaj ve dezavantajlarını iyi bilmeniz ve bunun için de sürekli deneyimlemeniz gerekmektedir. Tüm bunlara hâkim olma beceriniz, bakış açınızla birleşince ortaya koymak istediğiniz sonucu yaratacaktır.
Bu sanat hassas çalışma noktalarıyla birtakım basit dahi kabul edilen hataları asla kabul etmez. Çünkü sonuçta kimya ve fizik kuralları işin içindedir. Bu kuralları yok sayma şansınız bulunmamaktadır. Ayrıca metali işleme becerisi de bu sırlamayı etkiler. Elinizdeki resim yüzeyiniz bir tual değil bir metaldir o metal baz ( saf) bakırdır. Bakırın özelliklerini iyi tanımanız ve onu çok sevmeniz gereklidir. Aksi takdirde aranızda iletişimsizlik oluşur ve bu da ondan soğumanıza neden olur. Bakırla iyi anlaşmanızın bir başka yönü de onu işleyebilme düzeyinizdir. Yapmak istediğiniz tasarımı her ne kadar eskize dökseniz de karşınızda kesilmeyi, dövülmeyi, tıraşlanmayı, banyo edilmeyi bekleyen bir malzeme vardır. Tüm bu aşamaların sorunsuz gittiğini kabul edelim sonrasında boya malzemeniz yani emaye tozlarınız işin için girer. Onları sabırla ve dikkatle tekniklerin özelliği doğrultusunda metal yüzeye işleyecek ve her adımda ısıyla metale sabitleyeceksiniz. Her ne kadar sonucu tahmin ederek çalışsanız da notlar alarak ilerlemeniz önemlidir. Tekrarında veya daha sonrasında elde ettiğiniz sonuçları nasıl yaptığınızı hatırlamanız açısından bu husus çok önemlidir. Sanatın tesadüflere kalan ihtimallerini en aza indirgemek sağlıklı yol almanızı sağlayacaktır. Ancak bu demek değildir ki tesadüfler tamamen ortadan kaldırılabilir mi? Hayır kaldırılamaz çünkü sizin tüm kontrolleriniz, titizliğini ve konuya hakimiyetiniz bir tarafa ısı ve süre faktörü söz konusudur. Ayrıca kullandığınız tozların bileşimlerinin renk ve üretim zamanı ve yerine göre kimyasal farklılıkları olmaktadır. Esas kullanma geçmeden tozlarla mutlaka renk skalası denemeleri yapılmalıdır. Isı takibi ile yine notlar alınarak çalışma alanınızın karşında gözünüz önünde yer almalıdır. Esas çalışmanızda uyguladığınız tozların renkleri pişirimden sonra farklılaşacağından sonucu tahmin etmenin yanı sıra skaladaki renk ve ton değerlerini dikkate almanız gereklidir. Tüm bu uzun ve meşakkatli süreç sizi zaman zaman yılgınlığa vazgeçmeye sevk edebilir. İşte tam da burada aranızdaki bağın ne denli kararlı ve kuvvetli olduğu sınanacaktır.
Tüm adımların kusursuza yakın olacak şekilde ilgili prosesleri uygulayarak ilerlemeniz ve istenilen sonuca ulaşmanız durumunda bir adım daha atma gücü ve enerjisine sahip olacaksınız. Tüm bu zorlu süreçler eserinizi izleyenlere yansıyamayacağından ötürü eserin sanatsal değerini ilk başta anlamlandıramamak gayet olağandır. Yukarıda da bahsettiği gibi emaye ile resim yapılabileceği konusundaki tespit ve kararımdan sonra görev yaptığım Ankara olgunlaşma enstitüsü “mine” kursuna başladım ve bir yıl süreyle kuyumculuk teknolojisi alan şefi sevgili Reyhan Doğan’ dan ve o tarihte okulumuzda görevli bulunan mine sanatçısı Machico KOİKE’ den eğitim aldım. Amacım belirtiğim gibi emaye teknikleri ile branşım olan resim-grafik disiplinlerini birleştirerek emaye resim yapmaktı. 2012 den bu yana da çalışmalarımı kesintisiz olarak sürdürmekteyim.
Sanatsal emayenin ülkemizde sanat dalları arasında yer almasını sağlamak için çeşitli sergilerde, bienallerde, radyo ve televizyon programlarında ve sosyal medya üzerinden gerek metin, gerek uygulama ve gerekse çalışmalarımın neticesini paylaşmaktayım.
2022 yılında ülkemiz sanat tarihinde literatüre gireceğini düşündüğüm bir adım olarak “İlk çağdaş emaye sanatı” kişisel sergisini Ankara Türk Amerikan Derneğin’ de açmış bulunuyorum. Pek çok karma sergide, fuarda eserlerimi sanatseverlere tanıtıyor ve kapsamlı bilgilendirme yapıyorum.
2023 yılında 7. Uluslararası Denizli Cam Bienaline katıldım. Bienalin etkinlerinden biri olan “giyilebilir cam giysi” defilesinde yer aldım. Tasarım ve giysi uygulamasını kendim yaptığım giysi emaye plakalardan olmaktaydı. Son derece etkileyici bir sunumla gerçekleşen defile büyük ilgi görmüş ve emayenin tanıtımında önemli rol oynamıştır.
Gördüğüm ilgi ve aldığım dönüşler beni son derece mutlu ve motive etmektedir anacak sanata ve sanatçıya katkı suna noktasında yeterli değildir. Ben sanatı “sanatçının yarattığı ifade ve iletişim özgürlüğü” olarak tanımlıyorum. Sanırım bu duyarlılığımla zaman zaman iç sesim bana ne çalışmam gerektiğini fısıldıyor ve ben de onu dinliyorum. Çağdaş sanata dair adım atabilmek için sizin bunu içselleştirmiş olmanız çok önemlidir. Ben öncelikle ne yapmak istediğimle veya yapmaya çalıştığımla ilgilenirim. Çünkü sürekli aynı şeyi yapmak istesem de bunu yapamam, iç sesim bunu engeller. Hep aynı çalışmaları üretenleri de şaşkınlıkla izlerim. Sanırım bu yönümden dolayıdır ki emaye sanatı tekrarlanamayacak olan bir sanat olması nedeniyle tutkum oldu.
Emayeyi çağdaş sanat formunda ifade edebilme yolundaki bütün bu deneyimler elinizdeki malzemeyle neler yapabileceğiniz konusunda kendinize çok daha fazla güven duymanızı sağlıyor. Önemli olan kararlı duruş ve deneyimleme süreçlerini yılmadan aşmaktır. Uzun ve yoğun olarak çalıştığım emaye deneyimlerimi paylaşmak ve kendi motivasyonumu artırmak üzere bir adım atmam gerektiği kanısıyla ilk kişisel sergimi açma kararı aldım. Sergi çalışmalarımın temasını 2019’ da ailece içinde olduğumuz bir sürece yönelik olarak “biz kimiz?” sorgusuna yanıt üzere başladım.
Çalışmalarım sürerken kovit salgını gerçekleşti ve tam da sorguladığım “biz kimiz?” şimdi başka bir yöne daha evrilerek “pozitif zamanlar ve biz kimiz? ‘e dönüştü. Bu başlık altında sergi manifestosunu hazırladım ve çalışmalarıma eklemeler yaptım.
2022 yılında açtığım sergimde figüratif soyutlamalar ile insanlar tanınabilir özellikleri olmadan sadece soyut karakterdirler. Figüratif formlar bakırın repousse tekniği ile biçimlendirilmesiyle boyutlandırılarak rölyef formunda elde edilen üç boyutlu yüzeyde emaye resim olarak çalışıldı. Emaye uygulama yöntemlerinden ıslak ve kuru uygulama ile çeşitli teknikler çalışıldı. Bu süreçte patlatma, şablon, kazıma, minyatür boyama, katlı kesim ve çekme gibi günümüz teknikleri yani çağdaş emaye teknikleri kullanıldı.
Renk, desen, doku, ışık-gölge gibi görsel tasarım ögeleriyle insanın hayat denilen zaman akışında yaşanılan dönemin duygularını; çaresizlik, yenilgi, korku, ölüm gibi kavramları beraberinde getiren insanın acizliğini ifade eden mimik ve jestlerle, ortaya koymaktaydı
“Repoussé veya repoussage, dövülebilir bir metalin ters tarafından çekiçlenerek şekillendirildiği ve alçak kabartmalı bir tasarım oluşturulduğu bir metal işleme tekniğidir”.
Serginin ortaya koyduğu eserler klasik emaye sanatının çok ötesinde yeni bir bakış açısıyla yapılmıştı. Bugün üzerinden üç yıl geçmesine rağmen o dönem eserlerime her baktığımda bana heyecan ve mutluluk duygusu yaşatıyor. Bunun nedeni her geçen zaman diliminde daha olgunlaşan bakış açınızla yeni bir gözle bakıyor olmanızdır. Emayeyi getirmek istediğim bu yolculuğun ilk gün yüzüne çıkan bu sergisi bana doğru yolda olduğumu göstermiştir. İzleyiciden gelen dönüşler (sanatın teknik boyutlarını daha sonra idrak etmişlerdir) emayenin sanat olarak karşılarına bu şekilde hiç çıkmadığı, böyle bir şey görmedikleri hatta seramik zannettikleri yönündeki ifadelerden oluşuyordu. Emaye sanatını anlatınca sonucun ne denli çarpıcı ve etkileyici olduğunu söylüyorlardı. Sergi temasının emayenin eşsiz ve kalıcı etkileyiciliğiyle geleceğe bırakılacak belge niteliği taşıyan eserler olduğunu söyleyen izleyicilerim de oldu. Bu saptama benim için son derece önemliydi. İşte bu nedenledir ki çağdaş sanat yapan sanatçı her ne ile veya ne yolla sanat yapıyorsa yapsın “toplumun beynine ufak bir uyarı göndermeye çalışır”. Sizi bu yolla bir nebze de olsa düşünmeye, hissetmeye, şaşırtmaya sevk eder. Sanılanın aksine sanatçının ne düşündüğünü tahmin edeceğiniz bir bilmeceyi çözmenizi değil, izlediğiniz esere kendi tarzınızda yanıt vermenizi bekler. Bu kapsamda öncelikle emaye sanatının lise ve yükseköğrenim kurumlarında ilgili sanat alanları ( cam ve teknolojileri) içinde eğitim müfredatında daha uzun zamanlı olarak yer alması ve kurum ve kuruluşlarca desteklenmesi en büyük arzumdur. Bunun yanı sıra her türlü sanatsal ve toplumsal platformda yer alması ve tanıtılması için çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Kendimi “emaye sanatını” dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri yakından izleyen ve ülkemiz görsel sanatlar arasında çağdaş sanat düzeyinde yer alması adına çalışan, katkılar sunan bir sanatçı olarak görüyorum. İçine bulunduğumuz zaman diliminde görsel sanatların hala belli kalıplar ve kurallar içinde yer alması gerektiğini düşünüyorsanız ve bu biçimde çalışıyorsanız ülkemiz sanatında “çağdaş sanat” üretme noktasına gelme şansınız olamaz. Bence en üzücüsü de bu bakış açısına sahip pek çok sanatçı olmasıdır. Yeni nesillerin bu yargıyı kıracağını düşündüğüm vizyonel sanatçı adaylarımız da vardır ve onları ilgiyle izliyorum.
Emaye ile iki veya üç boyutlu çalışmalar yapmak ise aslında sanıldığı kadar olağanüstü bir şey değildir çünkü dünyada kabul görmüş bir görsel sanattan bahsediyoruz. Gelişmekte olan bir ülke olarak bizler sanat politikalarında henüz arzu ettiğimiz noktada değiliz ne yazık ki. Tüm bunların kültürel noksanlıklarımızdan ileri geldiğini düşünmekteyim. Elbette ben bir sosyolog bir uzman değilim ancak toplumu okumayı, izlemeyi ve çıkarımlarda bulunmayı hayatımın her alanında, çoğunlukla farkında olmadan yapmış ve yapmakta olan biriyim; kaldı ki sanat eğitimcisi kimliğimle öğrencilerime de söylediğim gibi “günün yirmi dört saati bizi besler, yaşamın her anına kulak verin ”. Eğitimimize, yaratıcılığımıza ve dolaysıyla sanatımıza yön veren odur. Bu yaşam biçiminiz olmalıdır. Bu nedenle de toplumsal yapı her alanda, belirli oranlarda ve zamanlarda yön verici olmuştur, olacaktır da. Bizler yaşamın içinde farklı duyarlıklarıyla var olarak sanatını var etmeye çalışan ve etkileşimde bulunarak bunları tekrar topluma aktaranlarız. Bu aktarımları eserlerimiz ile yaparız ancak bu duygu ve düşünceler sadece bizdedir ve onları ortaya koyarken yaşadıklarımız, hissettiklerimiz sadece bizi ilgilendirir. Aslında sanatı bir bakıma kendimiz için yaparız ama kendimiz için yaptıklarımızı sonrasında sergileme veya sunma ihtiyacı duyarız. İşte bu ihtiyacın nedeni düşündüğümüzde toplumla bir paylaşma arzusu, sanat yaparken yaşadığımız her türlü duygunun aktarımı, izleyeni harekete geçirmesi isteğidir. Potansiyel bir iletişim ve dürtme unsuru olan sanat her kesime ulaşabilmeli, bir takım sınırlar içine sıkıştırılmamalıdır. Sanatın toplum ile birlikteliği için yüksek bütçelere hitap etmeyecek bir sürdürülebilirliği olması önemlidir. Elbette önemli koleksiyonlar bunun dışında yer alır ama bu demek değildir ki belirli zümreler belirli sanatsal sınırları belirler. İçinde bulunduğumuz sanat yapma, satma, alma ve para kazanma kaygısı maalesef uzun bir süre daha emaye sanatının ve diğer bazı sanatların tanınmasını ve kabul edilmesini güçleştirecek gibi görünüyor. Umarım bu süreci hızla aşar ve ülkemiz sanatına verimli katkılar sunacak kültürel düzeye ulaşırız. Dünya’ da emaye sanatının geleneksel sanatlar içinde kaybolmaması için çeşitli sanat politikaları yürüten ülkelerin var olması sanat adına sevindirici iken bizler ise bu sanatı belli bir noktaya getirebilmek için çalışıyoruz. Kanımca geleneksel, modern ve çağdaş emaye sanatını bir bütün olarak değerlendirerek, geleceğe dair hedefler koymak üzere planlı ve organize çalışmalar yapılırsa son derece önemli gelişmeler gösterecek olan bir sanatı kazanmış oluruz. Yeter ki önemi fark edilip, gereken ilgi gösterilsin. Bizlerin çabası bunun içindir ancak bu bireysel çabalarla bir yere kadar götürülebilir, önemli olan profesyonel bir yaklaşımla destek sağlamaktır.
Biz sanatçıların kararlılığının, çabasının ve yaptıkları işe duydukları tutkunun bu yönde desteklemesi en büyük beklentimiz ve mutluluğumuz olacaktır.”
Netice olarak; geleneksel sanatımız olan emayenin günümüz koşullarında çağdaş sanat dalı olarak yer alması ve kabul edilmesi konusunda çaba sarf eden, emaye sanatını “emaye” denilince aklımıza gelen endüstriyel çalışmalar ve takı malzemesi kıskacından kurtarmaya çalışan Nilgün Suna Coşkun’un çalışmalarını ve gösterdiği bu çabayı izlemekte yarar olduğu düşüncesindeyim.
Vecdi Uzun
Kendisini tebrik ediyorum Harika isler