KÖŞE YAZILARIZeynepçe

‘Rıza’ – Zeynep Ersen yazdı…

Rıza tam yüz altmış bir gündür sokakta yaşıyor.

Rıza karısının her gün şu ya da bu sebepten münakaşa başlatmasından ve soğuk nevale bakışlarından bıkmış, ‘gidecek yer mi yok sanki, tüm sokaklar benim’ demiş ve soluğu on dört yıldır eşiyle beraber annesinden kendisine miras kalmış lüks bir apartman dairesini paylaştığı Bağdat Caddesi‘nin orta göbeğinde almıştı. Tabii cep delik.

Rıza’ya göre sevgi bir his değil ama bir davranış şekli olmalıydı. Seven kişi sevgisini göstermek için, kalben cüretkar, dimağında ise mütevazı olurdu. Güzelliğinde herkesin hemfikir olduğu karısı İsmet’te hususiyle bu niteliklerin yerinde yeller esiyordu. İşte karısının narsist olduğunu anlaması on dört yılını almıştı. Ne hata ama! Kırk iki yaşında mı almıştı dersini?

Yaşamda yapılabilecek sonsuz hatalar varken nasıl olur da on dört yılın her bir günü aynı hatayı işledim ben, diye soruyordu kendisine.

İşin fenası, güzellik Rıza için cezbedici bir etken de olmamıştı. Rıza’ya göre sevgili olan güzeldi; Güzel olan sevgili de oluyorsa, eh, hoş gelsindi. Bir daha bu dünyaya gelirse asla görücü usulü evlilik yapmayacaktı!

Artık bitti.

İmdi destur!

İşte böyle.

Kendisini sokağa attığında yaz mevsimine yeni geçilmişti. Oysa şimdi soğuklar iyice bastırmaya başladı.

Evet, şimdi karnını nasıl doyurduğunu anlatmaya geldi sıra. Rıza geçimini insanların isim ve soy isimlerinden mürekkep harfleri yukarıdan aşağı yazmak suretiyle, bu harflere mısralar dokuyup şiirler ederek kazanmaktadır.

Tanrının her günü kendisine caddenin en işlek bir bölgesinden bir mekan seçer ve mekan sahiplerinin de rızasını aldıktan sonra bu rızalara Rıza olur. Sonra sessizce elindeki kalem kağıdı birinin fark etmesini bekler ve sonra:

– Çok güzelsiniz. Eminim isminiz de sizin kadar güzeldir. Sizin için bir şiir yazmama izin verir misiniz?

Ya da,

– Beyefendi, sevdiğiniz kadına kendinizi bir şiirle anlatmak ister miydiniz?

Bu nev ve sair sözlerinde okunan samimiyetinden ötürü şairliğini konuşturmaya da hak kazanır.

Pek kanlı ve capcanlı şiirleri kulaktan kulağa dolaşıyor ve hatta Cadde’nin sınırlarını da aştı.

Şimdi Rıza belediyede peyzaj mimarlığı atölye şefi olarak çalışmış bulunduğu yirmi beş seneden kat be kat üstün bir mutluluk solumaktadır.

Aslında başta memuriyetinden vazgeçmek niyetinde değildi. Ama sonra yaşamını kökten değiştirmek fikrine kani oldu. Doğru mudur bu karar?

Ha tabii.

Ne kadar mı kazanıyor? Şiir başına on lira kazanıyor. Kimi gün on şiir kimi gün bir şiir yazdığı oluyor. Böyle devam ederse belki kışı zor atlatacak olmasına rağmen sokakları de sevdi doğrusu.

Kendisini çok yalnız ve çaresiz hissettiği siyah satenli günlerden birinde gökyüzünde parlayan bir yıldıza dalıp gitmişti. Hatta yanlış hatırlamıyorsam 27 Temmuz gecesiydi. Bu yıldız Rıza’nın yalnızlık konusundaki düşüncelerini kökten değiştirdi. Demek yalnızlık parlamaya engel değildi. E, mühim olan da parlamaktı.

İşte sokak yaşantısının yüz altmış ikindi günü şimdi ağarmaktadır. Burnu kaşınmaya başladı. Uyandı. Ev olarak kullandığı buzdolabı kutusunun içinde bir köpek var. Yaşlı, sıska bir köpek. Köpeğin başını okşuyor. Köpek çok sevimli, minik bir köpek. Tasması var. Leş gibi. Cins ve tembel, uyuşuk bir köpek. Rıza köpeği pek komik buluyor ve gülüyor.

Köpek kutuda mutlu; Uyumaya devam. Rıza pisliğe dayanamadığından hemen kalkıp sabununu aldığı gibi en yakın camide temizlenmek üzere yola çıkıyor.

‘Annene söylerim,’ diyor okul üniformalı çocuk bir diğerine. Rıza bunu temaşa ediyor. Bu tümcenin yaşamdaki en büyük tehdit olduğu yıllara gidiyor hatıralar birbirlerini çekerek.

Camiye varıyor. Ellerini yüzünü ayaklarını yıkıyor. Tuvalete yürüyor. Tuvalet dolu. Burada insanların pek çoğunun tuvalete girmeden de girdikten sonra yapılması gerektiği gibi ellerini sabunlamadıklarını biliyor. Oysa tuvalette tenasül organlarını tutacaklar!

Tuvalet hala dolu.

Rıza sıkışıklığa dayanamıyor ve sabah tenhalığına sığınarak tövbe çekerek köşeye fırlatılmış bir kargo firması kutusuna işemeye başladı.

Tuvaletten çıkan adam Rıza’ya ters ters bakıyor. Rıza ise rahatlamanın samyeline koyuvermiş kendini. Mesut. Sanki ismi Rıza değil de Mesut.

Hele son damlaların kartona bir düşmeleri var, ben diyeyim ilkyaz siz deyin hazan yağmuru. Ve aniden kesiliyor!

Yıkanma prosedürü tekrar ediliyor ve sonra iç geçirerek kutuya doğru gerisin geriye adımlar atılmaya başlanıyor.

Köpek hala kutuda.

‘Senin ismin Komik’ diyor uyuyan güzele.

Küçükken okşanmış

Orta yaşta horlanmış

Mazide müreffeh kız

İş bu ya fukara

Kalbime girdi minik kız.

Bir köpek ki adı Komik, işte artık ona yoldaştı.

Komik’i uykusunda bırakıp defterini alarak caddenin en işlek bir yerine yol tuttu. Kalemini göğsünde taşımaya çoktan alışmıştı. Madem artık şair ehliyetiyle dolaşıyordu, öyleyse aklına güzel bir şiir geldiğinde en azından avucuna not edebilmeliydi.

Yol üzerinde bir spor ayakkabısı markasının reklam yazısı dikkatini çekti: ‘GELECEĞİN RÜYALARINA BAĞLIDIR.’

Bir ayakkabı satabilmek adına fazla iddialı bir reklam olduğunu düşündü. Zaten Rıza’ya göre nereye gidersen git sersemler aynıydı ve birbirlerini destekleyerek büyük çoğunluğu oluştururlardı.

O esnada yerde gözüne takılan bir taşa güçlü bir tekme savurdu ve taş en az elli metre ilerideki otobüs durağının direğine çarpıp oradan sekerek caddenin ortasına gitti.

Rıza taşa tekrar vurmak için iştiyak hissetti ve kendini bu heyecana bırakarak gelip geçmekte olan arabaların arasına atıldığı gibi koşup taşa bir tekme daha savurdu. Kimi direksiyon çevirenler çok sinirlenmiş kornaya basarken kimisi ne olduğunu anlamak için camlarını indirip olay yerine göz attıktan sonra uzaklaştılar.

Rıza istediğini elde etmiş olmanın verdiği hazla yürümeye devam etti.

Kasım’ın bu son günlerinde her yer yaprak kokuyordu ve Rıza derin nefes alarak bu çok sevdiği kokuyu içine çekti.

Harikulade bir rüyada duyumsadı kendisini.

Geleceği o temmuz yıldızı kadar parlaktı.
‘Tanrım ben Rıza’dan razı ol.’

Zeynep Ersen

Başa dön tuşu