Sınırları Kaldırıp Nereye Gidelim / No Borders No Nation – Nihal Güres yazdı…
“EGE RÜZGARLARI” sanat etkinliğine katılmak üzere Midilli‘ye gittik. Şehrin duvarları neredeyse tamamı duvar resimleri ile doluydu. Ama en hoşumuza giden plaj yolu üzerindeki bu devasa eserdi;
‘NO BORDERS NO NATION’
Yani, sınırlar kalksın, John Lennon‘un ‘Imagine’ şarkısındaki gibi..
“Hayal et bir ülke olmadığını, sınırlar olmadığını” hepimizin ezberlediği şarkı. Bizi barış hayallerine götüren şarkı.
Duvarı boydan boya kaplayan dev bir eser. Muhtemelen adadan Ege Denizi’ne bakıyoruz, karşımızda bir sürü diğer adalar var, masmavi bir deniz var. Koskocaman bir güneş var, yaşamı tümüyle aydınlatan büyük bir güneş. Resim sıcacık, Ege Denizi sıcacık, Adalar sıcacık. Isınmış.
Kenarda, dikkatli bakınca iki tane mülteci botu görünüyor. İçlerinde insanlar var. Ama insanlar kuşa da benziyor, hayatını kaybeden yüzlerce insanın ruhu gibi uçmuşlar.
Bazıları kıyılara ulaşmış, kayalara tırmanmaya çalışıyorlar.
Denizdeki insanlar siyah, kayalara ulaşanlar beyaz, hatta şeffaf beyaz. Hayalet gibiler de, hem de belki yeni bir hayata başlayacak olmanın umuduyla ruhları hafiflemiş, belki de acılarından kurtulmuşlar.
Güneşin üzerinde örümcek ağları gibi çizgiler var. Ama onlar uçurtmayada benziyorlar.
Sanatçıların ruhları uçuyor işte, dostluk için , barış için, sevgi için, aşk için.. Daha güzel bir dünya için.
Resim ilk bakışta çok neşeli görünüyor, hatta o BARIŞ dolu dünyanın yansıması gibi.
Yakından bakınca içindeki kederleri kusuyor.
Bunu kim yapmış?
Herhangi bir işaret yok. Bir Yunanlı mı, yoksa bir göçmen mi?
Çünkü o mülteci botlarında ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan aydınlar, sanatçılar da vardı, bunu biliyoruz.
Bir piyanist vardı mesela, çok hazin öyküsüyle Ege sularına gömüldüğünü duymuştuk.
Sanatçıların bir kısmı yanlarına yalnızca eskiz defterlerini alabilmişlerdi. Hayatlarının yegâne anlamı olan eserlerini bırakıp kaçmak zorunda kalmışlardı.
Yeni bir yaşama başlamak üzere sınırları olmayan bir dünyada yaşamak nasıl olurdu acaba?
Mesela Midilli’de yaşamak çok rahat ve eğlenceli.
Koskocaman duvar resimlerini geçip plaja ulaştığımız zaman 1 € verip plaja giriyorduk. Kahvemizi içmek için 1 € daha veriyorduk. Bunun yanında şezlonglar, duşlar, şemsiyeler, giyinme kabinleri bedava.
Plajın harika koltukları olan kafe -restaurant kısmında ister oturun, ister yayılın, ister resim çizin, ister SAPHHO şiirleri okuyun, ister menüden canınızın çektiği şeyleri yiyip için, kesenize göre her şey mümkün.
Wi fi ‘ye bağlanmak için biraz kapı çıkışına yakın oturmak gerekiyor. Artık o kadar kusur kadı kızında da bulunur.
Plajın müdavimleri olan ada halkı var. Alain Delon‘un hafif yaşça ilerlemiş hali bir beyefendi, Simone Signoret‘in ada versiyonu, Anthony Quinn, Zorba filminden yıllar sonra bu plaja gelmiş, emeklilik günlerini yaşıyor, gayet de mutlu. Film arkadaşları hepsi burada, hanımlar saçları mizamplili, beyler de hâlâ biraz eski moda slip mayoları ile ama vücutları gayet formunda, kendilerine çok iyi bakmışlar, sabah kahvelerini keyifle içmişler, akşam da kesinlikle birer uzo atmışlar, sirtaki oynamışlar.
Yunanlıların keyifli oldukları besbelli. Kafelerde sakin sakin oturuyorlar, eğleniyorlar, gülüyorlar, Türk dizilerini izliyorlar ve çok seviyorlar. Sokak aralarındaki minik şapellerde isterlerse ibadet ediyorlar. Her şey kararında görünüyor, devasa beton yığınları yok.
Adada bizim Türkler rahat rahat geziyor, imkanı olanlar emlakçıları dolaşıyor.
Stres olmadan yaşamak nasıl bir şeymiş onu hatırlıyorlar. Din dayatması olmadan minik ibadet yerleri ne kadar tatlı olabilirmiş, onları görüyorlar, anımsıyorlar.
Aynı şekilde de Adalılar perşembe günleri Ayvalık pazarına iniyorlar, alışverişlerini yapıyorlar, giysi, yemek..vs..
Gümrükte Adalıları zorluyorlarmış, onlar da kapılara tekme atıyorlarmış.
Bence haklılar, bu iki kıyı ve tüm kıyılar birleşmeli. Dostlukla, barışla, uzoyla, müzikle, sirtakiyle, sevgiyle, sanatla..
Denizin dibinde hayatını kaybetmiş yüzlerce mülteciye borcumuź var; BARIŞ BORCU, İNSAN HAKLARI borcu…
Tüm Irkların içinde iyileri de var, kötüleri de var. İyi eğitim alabilmiş şanslılar var, hiç eğitim alamamış şanssızlar var.
Herhalde en iyi eğitim, BARIŞ’ı öğretendir. Sonra başkalarına saygı duymayı, inançlara saygı duymayı öğretendir.
O zaman kalbimize BARIŞI alalım, sınırları kaldıralım, tek sınır insanlık olsun, insan hakları olsun. Bunu tüm dünya hakediyor, en çok da o denizlerde hayatlarını kaybedenler.
Midilli, İÖ 7. yy. da yaşayan ilk feminist şair SAPPHO’nun adası.
Kadın hakları için ilk mücadele eden şair.
Dünya bu eşsiz şairler ve onların yitik dizeleri ile güzel.
Savaştan başka unutulacak bir şey yok.
Nihal Güres