KÖŞE YAZILARIUlaş Karakaya

Mavi Boncuk Gazinosu, Zeki Alasya Anısına – Ulaş Karakaya yazdı…

Karadeniz’de üst katları hep su çeker. Oğullar hep babalarına çeker.
Gözyaşlarını tedariksiz kullanmaktayızdır. Yazılmamış güzel zamanlar öyle çoktur ve öylesine hüzünlü zamanlar taraçalardan damlamaktadır…

Terasta piknik yaptığımız ve mutlu olduğumuz günlerdir. Reçelli ekmek en güzelidir. Battaniyelerden çadır kuran çocuklar için 12 Eylül mağduru bir öğretmenin hatırasıdır Gönen Çelik tencere kapağı… Direksiyonda ehliyetine üç gün önce el konulmuş 10 yaşında bir çocuk Çakallı’da mola verip tüm yolculara menemen ısmarlamaktadır. Tek kanallı zamanlardır. Ne zaman üzülse ne zaman ümitsizlik hissetse, tüm peydahlanmış, reddedilmiş, zorla yetiştirme yurtlarına verilmiş, unutulmuş, cami kapılarına terkedilmiş tüm zavallı Yeşilçam piçlerinin yerine küfür yemeye hazırdır.

İşte o an bir umut yeşerir. TRT 1‘in soluk ekranında…

Tüm sahipsiz veletler için sağanak yağmurlara direnmektedir. Zeki Alasya

Nereye bakıyor bu adam dediklerinde, işçiler için tüm servetleri elinin tersiyle itmekte ve bize hep kötü örnek olmaktadır!
Nereye bakıyor bu adamlar? Yıllardır saklanan gerçeği açıklıyorum.. Filmin finalinde, işçilerin gözüyle patronlara bakmaktadır…

Bekçiler o zamanlar mahallenin namusudur. Düdüğünü duyduğunda kafanı güvenle koyabilirsin nakış nakış işlenmiş ana kokan, toprak kokan, emek kokan yün yastığa…

Bekçi Zeynel sabah ezanın peşinden fırına sapmaktadır. Parası da çok yoktur. Yalan söyledim, aslında hiç yoktur… Kredi kartı icat olmamış mertlik bozulmamıştır. Ama insanlık henüz ölmemiştir. ‘Paran olunca verirsin’ sıcaklığı günümüz banka reklamlarında ki gibi samimiyetsiz ve rol icabı değildir. Bekçi Zeynel hemşireye ancak bir poğaçanın sıcaklığını sunabilir. Aslında poğaça çoktan soğumuştur. Zaten kadında hemşire değil doktordur. Başı bağlıdır. Gelin arabası korna çalarak geçer yanından. Bekçi Zeynel ileride çorba parası istemeyecek olan örnek bir trafik polisi olmuştur artık…

Mahalle kültürü henüz AVM’lere yenilmemiştir. Piyangodan çıkan parasını mahalleli borçlarını ödesin diye çamaşır ipine asan adamlar zamanıdır. ‘Film ki o’ diyorsun duydum. Gerçekten olsa yapmazlar.
70’lerdir. Zeki parayı eskiciden değiştirilmiş çamaşır mandalıyla çamaşır ipine asar. Mahalleli için asılmıştır o paralar…70’lerdir… Aylardan Mayıs üç çocuk halk için çıktıkları yolda asılmaktadır. Fedakarlık zamanlarıdır. Filmler fedakarlığı işler, erken tükenmiş yaşamlar onurlu vedaların altlarını kalın isportulu kalemler ile çizmektedir.

‘Koca Yusuf’ Atlantik Okyanusunda öldüğünden, İhtiyar Hulusi Kentmen tüm pehlivanları yenmektedir.

Terasta piknik yapmaktayızdır. Reçelli ekmek ve ılık çayın yanında teypteki Deve Kuşu Kaberanın ‘Deliler’ oyunun muhteşem kaydı değerini o gün bilemediğimiz, mutluluğumuza karışmaktadır…

Emel Sayın‘ı hala severek dinliyorsak ‘Üzüldüğün şeye bak A Şeker Kamil’ Kenan Evren ile falan filan onlar hikayedir. O ben bilirim, hep bizim ‘Yakışıklıyı’ sevmiştir. Yıllar sonra bir gün bilmem kaç rakımlı tepede ‘Mavi Boncuk Gazinosunda’ buluşacağız, fikis menü 10 lira. Münir Özkul tüm biletleri tüketmiş ve kapalı gişe. Saat 22.00’den sonra ise tüm içkiler inadına bedava…

Emel, Raj Kapoor‘un posteri önünde tüm gariban ayyaşlar için hepimize o mahur besteyi söylemektedir;

O tepenin yamacında, o deniz kenarında
o ağacın altında o korunun yollarında
dolaşıyorsun sen şimdi yine
beraber gezdiğimiz aynı yerlerde
gözyaşı dökmek artık neye yarar
şimdi benim yerimde bir başkası var

olmaz böyle şey
yoksa rüyamı
tam mutlu oldum derken
yıktın bütün dünyamı…

Zeki Alasya ve çocukluğum anısına…

Ulaş Karakaya

Başa dön tuşu