KÖŞE YAZILARI

Terzi Kadın

Ayşegül Özdek yazdı...

Neler gitmiş bu ülkeden? Bütün yediklerimizin tohumları ile oynanmış şuraya bakın, Anadolu topraklarında ata tohumlarını arar olmuşuz. Daha yerken farklı bir un olduğunu hissettiğimiz siyez ekmeğinin yapıldığı hem de siyezden lahmacun ve unlu mamullerin yapıldığı yere doğru gitmeye karar verdim. Geniş, -ama pazar gününden midir bilemedim- karanlık ve sessiz, ara sıra bir-iki arabanın geçtiği caddeden yürüyerek, bayağı bir yürüyerek mekâna ulaştım. İlla siyezden lahmacun yemem gerek, başka türlü avutamadım kendimi.

”Abla yediklerinde çok az glüten var.” diyor garson. Fiyatı normal una göre çok pahalı diye düşünürken evden farklı bir sıkıntı ve stres ile çıktığımı hatırladım. Mekân değiştikçe stresin boyutları da değişmişti. Yalnızlığın zorlukları anlatmakla bitmez. Saat epey geç oldu. Mekânda bir ben kaldım. Gürültü yapan ağlayan çocuklar, onlara yüksek sesle bağıran anneleri kim varsa çekip gittiler. Garsonlar da takır tukur sandalyeleri çekiştirip temizlik yapıyorlar. Gittikçe sinirlerim tepeme çıktı. Eve de gidesim yok. Yalnızlığım henüz soğumadı. Buradan çıkınca biraz sahil turu yapmaya karar verdim. Söz konusu deniz olunca sevgilisini kucaklamaya gidenler gibi koşarak giderdim sahile…

Bostancı iskelesinin yanındaki ufak büfelerden gelen tost kokuları, yeni demlemiş mis gibi çay kokusu benim en keyif aldığım yerlerdi. Çoğu zaman da simit arabasındaki çıtır simitlerden alır, martılar ile paylaşır etraftaki kedilere de sosisli sandviç verince hepimiz mutlu mesut iyot kokusu ile yaşayıp giderdik.

Yine bu havayı solumak için çıktığım fırından yürürken ama epey bir yürüdükten sonra yine acıktım. Siyezin de etkisi buraya kadarmış derken kendime, büyük bir marketin açık olduğunu gördüm. Açlıktan birkaç mısır patlağı, şimdi pişiremeyeceğim halde kıyma, gereksiz başka şeyleri alınca, adam malzemeleri büyük poşete koydu. Ben de böylelikle sahile gitmemeyi garantilemiş oldum. Ama eve de gitmek istemiyordum. Bunun birçok nedeni var. İki gündür dışarı çıkmadım; astrologlar durum kötü, gökyüzü sizi üzer diyorlar ama ben zaten patlayacağım. Bir de bunlar üstüme geliyor derken şehirlerarası otobüs firmasının önünde servis bekleyen adamın yanında şimdi buradan başka bir şehre gitmeyi çok istedim. Nasıl bir baktıysam adam da bana bakmaya başladı doğal olarak ama bu çok uzun sürmedi.

Otobüs firmasının yanındaki terzi kadın bu saatte hiç açık olmazdı. Geçen annemin beyaz işi hatırasını perde yapmak için buraya gelmek istediğimi hatırlayınca terzi kadının sert bir hamle ile açılan kapısından içeri teşrif ettim. Kadının burnunun ucuna düşmüş gözlüklerinin üstünden bakışını görünce “Selam komşum, açık mısın? Bir şey getirecektim.” deyince “Çabuk ol!” komutu ile koşturarak eve geldim. Eşyaları bıraktım. Delik işini aldım, tekrar son hızla terzi kadının kapısını sert bir şekilde açtığımda kadının sıska süs köpeği Tarçın bey üstüme büyük bir hamle ile koştu. Boynuna dolanmış, sayıları zor gözüken mezurasını masaya fırlattı. “Şimdi istemiyorsun herhalde.” demesine fırsat kalmadan bir vanilyalı sigara çıkardım cebimden… “Komşum şimdi isterim” dedim.  “Bir sigara muhabbeti yaparız, değil mi?” diye sorunca; koca bir torbadan yatak örtüsünden perde yapacağımız delik işine aparat aramaya başladı.

Tarçın bana atlamayı bırakmış kumaşların arasından çıkan kedi ile çiftleşmeye çalışıyordu. Kadın aparatları ararken enflasyondan, hayat pahalılığından, memleket sorularından, aklına ne gelirse sıralıyordu. Ortalığı da bir yemek kokusu sarmıştı. Soğuk havalarda birden sıcak eve girince kokan mercimek kokusu gibiydi. “Tarçın, kedi ile bir şey yapıyor.” dedim. “Ne yapıyor?” dedi. Hayretle, “Bütün gün Oya’yı aradım, bak nerden çıktı!” dedi.

Ben artık iş uzayacak diye kirli de olsa etrafı kumaş parçaları ile çevrili koltuğa bıraktım kendimi. Terzi, Oya’ya yemek hazırlamış, onu yedirmek istiyordu. Öğlen kendi yemiş, akşam tarçın yemiş, kalanı da iki aydır baktığı Oya’ya yedirmeye çalışıyordu. Tarçın da nasıl bir şerefli çıktıysa demin üstüne atladığı kedinin şimdi de yemeğine göz koymuştu. Ya nasıl keyiflendim bir ara, bir aile ortamında gibiydim. Keşke limonlu bir çay olsa ne giderdi… Oradan çıktığımda hava iyice soğumuştu. Kestirme olsun diye girdiğim karanlık arka sokaktan hızlıca yürüyordum ki “Bozaaaacııı” diye bağıran sesi duydum.

Ayşegül Özdek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu