Cemil BiçerKÖŞE YAZILARI

Balığın Gözleri Bebek – Cemil Biçer yazdı…

Büyük Çerkes Sürgününün 152. sene-i devriyesi bugün. Öyküleri ile büyüdüğüm büyük sürgünümüzün yıldönümü. Uykusuz bir gecenin sabahında ıssız kumsallarda soydaşlarımın gözyaşlarını bulmak için beyhude dolandım saatlerce. İçimde kontrol edemediğim bir heyecan, bir hüzün dürtüsüyle Samsun’da 151 yıl önce vatanlarından koparılan atalarımın karaya çıktıkları yere geldim. Sahilde ıslak kumlara oturup Karadeniz’de zaman içi yolculuğa çıktım. Büyük büyük annemin anlattığı ve destanlara konu olmuş bir “ZAMAN”a kilitlendim.

Soçi Limanından kucağında ikiz bebeleriyle sürüklenerek köhne bir Laz takasına bindirilen büyük babaannem o mahşer anını belleğine kaydetmemek için arkasına hiç bakmamış, ta ki Ecips köyü gözden kaybolana değin.

Vatandan koparılışın ikinci günü bebeleri açlıktan ve iğrenç koşullardan ateşler içinde yanmaya başlamış huysuz büyük dedem şpaşığo kıtıj smayl,den korkusuna sesini çıkaramayıp katmerli acısını içine gömen zavallı nenejim, ikiz kız bebelerinin birinin bu korkunç yolculuğa dayanamayıp ölmesi ile hırçın karadenizin dalgalarının sesine karışan ağıdına başlamış …

Tamateler kararıyla yavrucuk Karadenize gömülmüş… “birinci ölümüm” derdi nenej’im…“Birinci ölümümdü o gün Setenay’ımın Karadenizin karanlık sularına gömülüşü”.

Oysa sen ; 1864 baharında, bir Mayıs sabahı o laz takasına zorla bindirildiğinde ölmüştün, Kaf dağının kızıl saçlı prensesi. Sen 21 Mayıs’ta Soçi limanında kanayan yüreğini kumlara gömdüğünde ölmüştün…

Babamın görevi dolayısıyla Karadeniz kıyısında bir taşra kasabasında yaşıyoruz. Büyük facianın üstünden tam bir asır geçmiş. Kasabanın balıkçıları her av dönüşü en güzel balıklardan oluşan bir sepet bırakırlardı babaanneme ama bizim evde hiç balık pişirilmezdi. Oysa ben arkadaşlarımın evlerinde yediğim o güzel balıkların bizim evde de pişirilmesini çok istiyordum ama nedense hiç bir gerekçe söylenmeden o güzel gözlü balıklar çöpe atılırdı her seferinde, bütün ısrarlarıma rağmen hiç bir açıklama söylenmeksizin.

Babaannemin çok hasta olduğu -(sabahında ölmüştü zaten)-bir gece babaannemi bekleyen annem uyuyakalmıştı ben gece yarısı uyanıp nenejimin koynuna girdim bir deri bir kemik elleriyle okşadı beni içimde bir yara gibi büyüyen merakımı sordum ona,_“Babaanne biz neden balık yemiyoruz?” diye yarı türkçe çoğu çerkesce fısıldıyarak – * “balıklar benim ikiz kardeşimi yediler şakuray”- dedi (1),veya dediğini sanıyorum kalktım yatağıma döndüm . Bunlar nenejimin son sözleriydi uyandığımızda herkes ağlıyordu. Nenejim ölmüştü!

Yüreklerinde acılarını yaşatmayı becerebilmiş bir ulusun çocuklarıdır ÇERKESLER kibar, zarif ve naiftirler. Yaşadıkları ülkeyi vatan kabul etmişlerdir. Ama 151 yıl önce koparıldıkları öz yurtları hep içlerinde kapanmamış bir yara olarak durmaktadır….1864 yılındaki tazeliği ve acısı ile. Bu ülkeyi kendi vatanları ile özdeşleştirmiş Çerkeslerin acılarını paylaşın değerli hemşehrilerim.

Onlar sizi ve bu vatanı ve sizleri çok sevdiler, içlerinde büyütüp yaşattıkları yurt özlemini bu topraklara sahip çıkarak giderdiler. Kaf Dağından koparılıp ayrıldıkları kardeşlerinin sevgisini sizleri severek giderdiler. Çerkesler bu toprakların mahsun çicekleridir.

(1)”(Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olarak kabul edilen Çerkes sürgünü esnasında ‘deniz gibi’ kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde bindirildiler. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. Günümüzde de bu nedenle balık yemekten uzak duran çok sayıda Çerkes olduğu biliniyor. Çerkes yaşlıları, ‘balıkların atalarını yediklerini, balık yemeleri halinde kendi atalarını yiyeceklerini’ düşünerek, balık yemeyi reddediyor.”)

Cemil Biçer

Carşamba Köprüsü’nde Rapsodi

Başa dön tuşu