Sanat kurumlarının üzerinde dolaşan hayalet: ‘TÜSAK’ – Veysel Boğatepe yazdı…
Başta Devlet Tiyatroları olmak üzere pek çok kurumun yapısının değiştirileceğine, özelleştirileceğine ilişkin tartışmalar aslında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum” demesiyle başlamıştı. Bir süre sonra da “Türkiye Sanat Kurumu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” taslağı hazırlanmış ve Kültür Bakanlığı bünyesinde ”Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK)” adında bir kurum oluşturulmuştu.
Birçok sanat kurumunun eleştiri ve protestolarına neden olan taslak hakkında ayrıca sanatçılar da bildiriler yayınlanmış ve geri çekilmesini talep etmişlerdi. Ulusal Sanatçılar Birliği olarak bizler de İnci Özdil’in çağrısıyla Ferhan Şensoy’un “Ses Tiyatrosu”nda toplanmış, söz konusu tasarının değerlendirme ve tartışmasını yapmıştık. Ferhan Şensoy, Levent Kırca, Tarık Akan, Gülsin Onay, Tamer Levent, Bedri Baykam, Cihat Tamer, Seden Kızıltunç, Sevinç Erbulak, Mehmet Aksoy gibi farklı mesleklere sahip 400 sanatçının katıldığı toplantı sonrasında da bildiri yayınlamıştık. Bildiride; “TÜSAK” adı altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin 90 yıllık sanat birikimini, Bakanlar Kurulu’nun atayacağı 11 kişilik bürokratın denetimine bırakarak siyasallaştırılacağını ve sanat kurumlarının özerk yapılarından kopartılarak özel kurumlar haline dönüştürüleceğine dikkat çekmiştik.
Kurumlar budanarak siyasallaştırıldı
Pek çok kurumun taşınmaz mal varlıklarını da elinden alacak olan tasarıya karşı sanat kurumlarının mücadeleleri, bildirilerle, imza kampanyalarıyla ve protestolarla devam ederken 2014’te revize edilen tasarı, torba yasaya dâhil edilerek meclis genel kuruluna sunulmuştu. Kamuoyundan gelen tepkiler nedeniyle tasarıda yer alan Atatürk Orman Çiftliği, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, torba yasadan çıkartılarak özelleştirilmeden kurtulmuştu. Bakan Nabi Avcı’nın tasarının amacına ilişkin yaptığı “Devlet Tiyatrolarıyla birlikte bazı devlet kurumlarının elinde olan bazı varlıkların, gayrimenkullerin, Özelleştirme idaresi eliyle özelleştirilmesi” şeklindeki açıklaması, bugün resmileşen ama aynı zamanda da tartışılan meselenin özünü yeterince açıklamaktadır.
Yaklaşık 6 yıl önce planlanan Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi’nin özelleştirilmesi, yeni sistem veya rejimin tartışıldığı günümüzde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne uyum adı altında çıkartılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, bu kurumların özel yasaları iptal edildi. Tüzel varlıkları da ortadan kaldırılan kurumlara ait taşınmaz mal varlıkları da cumhurbaşkanlığının himayesine devredildi. Kurumların kendilerine ait disiplin, repertuar ve oyunları belirlemede etkin olan edebi ve yönetim gibi kurullar da budandı. Çıkartılan yeni kararname ile devlet tiyatrolarının kuruluş yasası olan 5441 sayılı yasa ile Devlet Opera ve Bale’sinin kuruluş yasası olan 1309 sayılı yasa değiştirilirken bu kurumların bakanlıktan ayrı olarak bütçe oluşturmasına izin veren ilgili yasalarda ortadan kaldırıldı. Yerine ise “Cumhurbaşkanlığı Politika Kuralları” ile “Kültür Sanat Politikaları Kurulu” oluşturuldu. Sonuç itibariyle KHK’ye ilaveten bir de “CBK” yani Cumhurbaşkanlığı kararnameleri eklenerek yalnızca sanat kurumları değil, tüm kurumlar tek kişinin yetki ve denetimi altına alınarak siyasallaştırıldı.
Toplumsal aydınlanmanın önüne “TÜSAK” tıkacı
Dört yıl önce kültür sanat kurumlarını siyasi denetim altına alacak olan ve tuzak olarak nitelediğimiz “TÜSAK”’a karşı eylem çağrımıza ne yazık ki özel tiyatrolardan sınırlı sayıda katılım olmuş, sözüm ona suya-sabuna dokunmadan durumu idare etme yoluna gitmişlerdi. Devlet, sanat kurumları Cumhurbaşkanlığı Politikaları adı altında denetim altına alınırken, başta tiyatrolar olmak üzere tüm kurumlar devlet katkısı almak için ya CB politikalarına uymak zorunda kalacaklar ya da kapılarına kilidi vuracaklardır.
Siyasal erkin birer özel kurumları haline dönüşecek olan sanat kurumları, en başta özgünlüğünü ve bağımsızlığını yitireceğinden toplumu aydınlatma sorumluluğu da ortadan kalkmış olacaktır. Sonuç itibariyle, 6 yıl gibi bir gecikmeden sonra torbadan çıkarak bütün sanat kurumlarının üzerinde gezinmeye başlayan “TÜSAK” hayaleti, Türkiye’de sanat adına ne varsa hepsini öğüterek bireysel / toplumsal aydınlanmanın, bilinçlenmenin önünü tıkayacaktır.
Veysel Boğatepe