Nilgün Belgün: ‘Güzel kadına gülünmüyor diye düşünülüyor’
Hayat dolu olmak başka bir şey. Başarılı oyunculuğu kadar; doğallığı, samimiyeti, cıvıl cıvıllığı, sahiciliği, şen şakrak kahkahaları ve dobralığı ile aklımızda, gönlümüzde yer etmiş biri o. İnsan saatlerce onunla sohbet etmek istiyor. Çünkü anlattıklarıyla karşısındakine çok şey katıyor. Ayrıca onun şahane enerjisini de yaşıyorsunuz. Cesareti, korkusuzluğu ve çalışkanlığıyla da bilinen sevgili Nilgün Belgün ile keyifli, kıpır kıpır, enerjik, sanat ve hayat dolu bir röportaj yaptık.
Buyurmaz mısınız?
Söyleşi: Melike BİRGÖLGE
- Gerek ülke gerek dünya olarak zor bir dönemden geçerken pandeminin size fark ettirdiği en önemli konu ne oldu? Ve nelerin kıymetini daha iyi anladınız?
Pandemi dönemi kendi kendimle baş başa kalıp düşünme dönemiydi benim için. Ben zaten çok fazla sosyal bir insan değildim. Fark ettim ki ben zaten karantinada yaşıyormuşum. Çok az kişiyle görüşüp işimi yapan ve boş zamanlarımda evimde yaşayan biriydim zaten. Ama yoğun oyunum olduğu için evimde az vakit geçiriyordum. Pandemi döneminde daha fazla evimde televizyon izleyerek, haber dinleyerek, temizlik yaparak ve dinlenerek zaman geçirdim. Ve fark ettim ki bir arkadaşımla deniz kenarında yürümek, bir yerde kahve içmek, sohbet etmek bile ne büyük lüksümüz ve mutluluğumuzmuş. Meğer o küçük mutluluklar çok büyükmüş. Asıl zenginlik hayatta kalabilmekmiş.
- Kadıköy Belediyesi’nin Parkta Sanat projesine tepkiler artıyor. Ali Poyrazoğlu, Behzat Uygur, Bahtiyar Engin geri çektiler oyunlarını. Belediye neden böyle bir şey yapmış olabilir? İki cümleyle anlatılmaz ama neler söylemek istersiniz bu konuda, özetlemeniz gerekirse?
Kadıköy Belediyesi’nin festivali maalesef çok yanlışları olan ve oyuncuları ayrıştıran bir festival yönetimi bizi ikiye ayırdı. Şurada kaç tane tiyatroyuz zaten. Ve bizi pandemi yardımında bile ayırmak, birbirimize kırdırmak hiç hoş olmadı. Ve çıkan bu krizi de iyi yönetemediler. Sorduğumuz soruların cevabını veremediler, saygısız davrandılar yıllarını sanata vermiş aktörlere ve aktrislere. Belediye, bu pandemi için yapılan festivali çok yanlış yönetti. Bunun nedenlerini açıkça anlatamadılar.
- Hayatınızdan kesitler anlattığınız, şarkılar söylediğiniz, ‘Aşk ve Komedi’ yedi yıldır sahnelerde. Hangi düşünceler gezinmekte sahne ve müzikal heyecanınızın buluştuğu noktada, ilk yılından bugünlere gelene kadar?
Yedinci yılında olduğum ‘Aşk ve Komedi’ adlı oyunumda kendi hayatımdan yola çıkarak bir kadın hikayesi anlatıyorum. Kendi ustalarımla yaşadığım anılarla güldürüyorum. 1950 yıllarından bu yıllara kadar yaşadığım Türkiye’yi anlatıyorum. O yıllardan bugünlere kadar tiyatroyu, komediyi, kabareleri anlatıyorum. Dans ediyorum, nostaljik şarkılar söylüyorum. Finalde de biraz hüzünlendiriyorum. Yani hayatın içinde hem seviniyoruz hem üzülüyoruz. Hem de ne olursa olsun bir kadın olarak ayakta kalmayı anlatmaya, umut vermeye çalışıyorum. Her kadın oyunda bir an buluyor kendine dokunan. İlk oyunumdan bu yana en az dört, en fazla on iki kere gelip oyunumu izleyeni gördüm.
- İnsan içindeyken anlamaz ya bazen. Dışarıdan bakınca görürüz bazı şeyleri. Bu gösteriniz sayesinde daha da bariz farkına vardığınız neler oldu yaşamınıza ve hayata dair?
Oyuna başladığım ilk günden bugüne gördüm ki çok renkli ve insanlara dokunan bir hayatım varmış. Her sahne alışımda; çocukluğumun geçtiği Büyükada’dan, orda yaşadığım mozaikten, gençlik yıllarımdan, konservatuvar hocalarımdan, ustalarımdan çok değerli şeyler öğrenmişim. Bunları seyirciye aktarırken hem ben hem seyirci ikimiz de çok eğleniyoruz.
- Doğallığınız, samimiyetiniz, dobralığınız, sahiciliğiniz insanları motive ediyor. Peki sizi neler motive eder?
Beni her zaman sahici, samimi, gerçek olan insanlar, sade ve derinliği olan bir hayat motive eder.
“KADIN, GÜZELLİĞİNDEN ÇOK; AKLIYLA, TARZIYLA, TAVRIYLA İMZASINI ATAR!”
- ‘Zarafet göze batmak değil, akılda kalmaktır’ diyor Giorgio Armani. Ne dersiniz?
Tabii ki Armani’ye katılıyorum. Bir kadın güzellikten öte tavrı, tarzı, zarafeti, aklı, zekasıyla akılda kalır ve kendi imzasını atar hayatına.
- Göz önünde olmak, hayatınızı ve karakterinizi nasıl şekillendirdi?
Göz önünde olmak karakterimde hiçbir değişiklik yapmadı. Hayatıma kattığı, insanların takdiri ve sevgisidir. Ki bu da beni mutlu ediyor, kendimi şanslı görmeme neden oluyor.
“HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI 17 YAŞIMDIR!”
- Hayatınızın dönüm noktası nedir, baktığınızda?
Hayatımın dönüm noktası, tiyatro oyuncusu olmaya karar verdiğim lise yıllarımdır. Yani 17 yaşımdır.
“TAK KOLUNA ZENGİN BİR KOCA, O SENİ GÜLDÜRSÜN!”
- Ailenizin yaklaşımı nasıl oldu tiyatrocu olma isteğinize?
Babam, benim tiyatrocu olmamı hiç istemedi, hep küçümsedi. Hatta babaannem ‘Tiyatrocu olacak, ne yapacaksın’ dedi. Oyuncu olmak istiyorum. Konservatuvara girip komedyen olup, insanları güldürmek, eğlendirmek istiyorum dedim. “Haydi bırak be. Tak koluna zengin bir koca, o seni güldürsün, sen ne güldüreceksin” dedi. Ben buralardan buralara gelebildim yani. Bu gösterimi hazırlamaya başladığımda son günleriydi babamın. Oyunu hazırlıyorum, ‘Kendi hayatımdan yola çıkarak gösteri yapacağım. İnşallah tutar” dedim. Babam ‘Yazık. Ben ölünce bizden kalanları tiyatroya harcarsın, bizim paraları batıracaksın, evleri satacaksın. Yazık’ dedi. Annem hep itekler, babam set koyardı. Çünkü o beni, sanırım ağzım laf yapıyor diye avukat, mimar filan yetiştirip, kendi istediği kişiyle evlendirmeyi düşünüyordu. Çok moderndi ama böyle bir şey düşündü benim için. Anneler babalar çocukları için kendi istediklerini düşünür. Ama o çocuğun kendi hayatı, o insanın kendi karar vermesi lazım ki, mutlu olsun. Ben niye şimdi mutluyum, neşeliyim? Karar verip, seçtiğim ve sevdiğim işi yaptığım için. Yaptığım işi çok seviyorum. İyi ki kararımın arkasında durmuşum cesaretle. Babamı dinlemedim. Oyunculuğu seçtim. Annem yanımdaydı. İyi ki cesaretliyim. Babama karşı geldim. Yani 17 yaşında ben babama “Hayır ben oyuncu olacağım” diyebildim. Babam evi terk etti. Anneme “Ayol kocasız kaldın, ben oyun oynayacağım diye. Adam gitti.” dedim. Annem de “Merak etme, o üç beş gün sonra gelir. İnsan, çocuğu konservatuvar kazandı diye ev terk edilir mi? Sen yolundan dönme” dedi. İşte kadının gücü.
“BABAMA HAYATIM BOYUNCA HEP ‘SİZ’ DEDİM!”
- Anneniz sevgiyle yaklaşmış, babanız mesafe koymuş. Babalar mesafe koyar genelde bildiğimiz.
Babam banka müdürüydü. Annem Türkiye’nin ilk kadın nikah memuruydu. Büyükada’da nikahlar kıyardı. Annem güçlü bir kadındı. Ben babama ölene kadar ‘siz’ dedim. Böyle bir ilişkimiz vardı. O öyle mesafe koydu. Ben anne tarafından çok sevilen bir kızdım. Babam yani biraz Nazi subayı gibiydi. Hep mesafeliydi, hayatım boyunca, ölene kadar hep ‘siz’ dedim. Hayatımda kıskançlığım olmadı; ne güzellik ne yetenek… Ben bir tek şeyi kıskandım. Baba-kızın ilişkisini, o mutlu ilişkisini. Kucağına alıp seven baba…
“İNSANLAR, KENDİ HAYATINI BAŞKALARI İÇİN DİZAYN EDİYORLAR!”
- Az önce dediniz ya ‘Anneler babalar çocukları için kendi istediklerini düşünür. Ama o çocuğun kendi hayatı, o insanın kendi kararı…’ diye. Toplum olarak kuşaktan kuşağa bize hep böyle öğretildi. ‘Aman evladım, etraf ne der?’ konusu neden bu kadar önemli bir rol oynar her bireyin hayatında? İnsanlar neden hep başkaları için yaşar?
Toplum baskısıyla herkes başkaları için yaşıyor hayatını. Ben bunu kendi hayatımda hiç yaşamadım. Ben, “Senin mutlu olman önemli!” diye yetiştirildim. Yani ben başkaları için değil kendim için yaşadım hayatımı. Çünkü bu hayat benim. Onun için kendimden ve hayatımdan memnun bir halim var. Mutsuzluk, kendi hayatını başkaları için yaşamaktan dizayn etmekten kaynaklanıyor. Bu bir seçim.
“GÜZEL KADINA GÜLÜNMÜYOR DİYE DÜŞÜNÜLÜYOR!”
- Türkiye’de hatta dünyada kadın komedyen olmak zordur derler. Güzel komedyen kadın olmaz denir. Gerçekten böyle mi? Güzel komedyen kadın olmaz mı?
Olur. Neden olmasın? Yani bununla eğer çok güzelliğini ön planda yapmaya çalışıyorsan yani hep böyle samimi ve sahici değilsen, kendini rahat bırakmıyorsan, sadece güzelliğini düşünüyorsan komedyen olamazsın. Ha güzelsin ama bunun farkında değilsin ya da farkındasın da, sahneye çıktığında umrunda bile değil, komedyen olursun. Niçin olmayasın yani? Komedyen dram da oynar, komedi de… Güzel kadın komedyen olur. Güzel kadından komedyen olmaz diye bir şey yok ama Türkiye’de genelde fiziği çok güzel olmayan kadınlar komedyen olarak ilan edildi.
- Neden peki bu yanlış algı?
Komik dediği zaman demek ki güzele gülünmüyor diye düşünüldü. Böyle bir şey yok. Oyuncu güzel de olabilir, çirkin de olabilir. Oyuncunun fiziğiyle ilgili değil bu; oyuncunun yeteneği ile ilgili, komediye bakışıyla ilgili. Komedi bir matematiktir. Ne derece o matematiği kullanıyor o önemli. Yani Meryl Streep hem komedi oynuyor, hem dram oynuyor, hem rockçı oluyor yani bu bir yetenek. Kadın baktığın zaman eciş, bücüş, çirkin bir kadın da değil.
“KOMEDİNİN ALLAH’INI KENDİ GÖSTERİMDE YAPIYORUM!”
- Siz bizi ekranda da, sahnede de güldürdünüz daha çok. Peki sizi bir dramda görebilecek miyiz yakın zamanda sahnede veya ekranda?
Ben bir komedyenim. Yani hem komedi hem dram oynarım. Daha önceleri oynadığım ‘Matruşka’ adlı oyunum dramatik bir oyundu. Televizyonda oynadığım ‘Yabancı Damat’taki ‘Katina Hala’ karakteri dramatik bir roldü. Onun için ben hem komedi hem dram oyuncusu olarak çok şanslıyım. Her rolü itinayla oynadım, oynarım, yeter ki kalbime dokunan beni heyecanlandıran bir karakter olsun. Şöyle bir algı var. Ay bu neşeli kadın, dramda olmaz. Özel hayatımda neşeli olabilirim ama oyunculuğumda her türlü rolde oynarım. Türker İnanoğlu ‘Yabancı Damat’ta bana dram oynatarak ters köşe yaptı. Çok da beğenildi. Ben gösterimi yapmaya başladığımdan beri yedi yıldır dizilerde oynamıyorum. Dizi sevmiyor muyum? Çok seviyorum, işimin yan kolu. Dizilerde oynamıyorum çünkü abuk subuk komedilerde oynatmaya çalışıyorlar. İyi bir komedi olsa o zaman oynarım. Komedinin Allah’ını kendi gösterimde yapıyorum zaten. E niye gidip saçma sapan komedilerde oynayayım? İyi textler gelmiyor diye oynamıyorum. Dramada oynamak istiyorum mesela.
- Dijital platformların işin içerisine girmesi sinema endüstrisinde ne gibi bir değişime yol açacak? Nasıl görüyorsunuz, nereye doğru evrilecek bu işler?
Yaşam, dijital ortama doğru evrildi ve evriliyor. Teknoloji hayatımızın tam ortasında. Hayat değişiyor daha da hızla değişecek. Değişimi yakalayanlar başarılı olacak, kabul etmeyenler geride kalacak. Çok hızlı akıyor yaşam.
- Oyunculuğun, işinizin size öğrettiği en önemli şey nedir?
Disiplinli olmanın en önemli vasıf olduğunu…
“ÇOK SERT, CİDDİ VE KURALCIYIM!”
- Hakkınızda ne söyleseniz şaşırırız?
Cilveli ve sıcak bir kadın görünüyorum. Asla öyle değilim çok sert, kuralcı ciddi bir yanım ve karakterim vardır aslında.
- Yaşamınızın dikiz aynasına baktığınızda gördükleriniz?
Kendime dikiz aynasından baktığımda çok güçlü bir kadın görüyorum. Özgürüm. Her şeyin farkındayım. Ne istediğimi biliyorum. Cesaretliyim, korkusuzum ve çok çalışkanım. Kendimle barışık ve mutluyum. Sağlıklıyım ve bedenimden memnunum.
- ‘Bugün mutluluktan müebbet yesek yarın af çıkar’ demiş bir karakter. Nedir mutluluğun sırrı?
Mutluluğun sırrı, kendin olmaktır. Küçük mutluluklarla yaşayın, hayatınızın kolaylaştığını göreceksiniz.
“DIŞIM LATİN, İÇİM ROCK!”
- Hep kıpır kıpır, mutlu ve neşelisiniz. Hayattaki bazı şeyleri çok fazla takmayan…
Dışım latin, içim rock… Dıştan Latin gözükürüm seksi hoş. Aslında kendi içimde tutucu, çok dikkatli yaşayan, yaşadıklarına çok özen gösteren, seçtikleri insanı sülalesinin en dibine kadar soran biriyim. Çünkü aile önemlidir, yetişmek önemli. Seni kim yetiştirdi?
- Üzüldüğünüzde bile sanki gülümsediğinizi düşünüyorum.
Üzüntülerimi insanlara yansıtmayı sevmiyorum ben. Üzüntülerimi de, sıkıntılarımı da; bu kadın erkek ilişkisi olsun, iş durumları olsun her türlü konudaki üzüntülerimi de, sıkıntılarımı tek başıma yaşarım ben, kızlarım bile bilmez. Tek çocuğum. Her şeyi tek başıma yaşarım. Üzülürüm, içimde hallederim, silkelenir, didik sokağa çıkar, gülüp eğlenmeye başlarım. İnsanlar bilmez ne yaşadığımı. Çünkü kimseyle paylaşmam.
- Neden?
İnanıyorum ki bu hayatta aslında tek başımızayız hepimiz. İnsan bir başkasından yardım aldığın zaman, sonuna kadar hep bir başkasına ihtiyacın oluyor o zaman. Benim hiç kimseye ihtiyacım olmadı ve hala da yok. Her şeyimi tek başıma hallediyorum. Kararlarımı kendim veriyorum, üzülüyorum, seviniyorum, mutlu oluyorum.
- 43 yıllık tiyatrocusunuz. Çoktur da; tiyatroda başınıza gelen, gülümseten bir anınızı paylaşmanızı rica etsem…
O kadar çok ki… Metin Serezli, Can Gürzap Haldun Dormen, Ayşen Gruda oyunda oynuyoruz. Sanırım Papaz Kaçtı’ydı oyunun adı. İzmir’e turneye gittik. Hava çok sıcak. Ayşen’le kapıda sohbet ediyoruz. Haldun Bey geldi. “Şekerim… Bu çok yanlış bir şey. Seyirci sizi birazdan içeride başka bir kimlikle görecek. Siz burada böyle oturuyorsunuz. Hem kendi büyünüzü hem seyircinin büyüsünü bozuyorsunuz. Girin içeri” dedi. Biz tabii baka baka… Haldun Dormen patron, girdik içeri. Haldun Bey hazırlanıyor. Gömleği, kravatı üstünde, altında boxer, ayağında çorabı, ayakkakbısı oturuyor. Pantolon da kırışmasın diye bekliyor, sahne sırası gelince pantolonunu giyecek. Biz Metin’le sahneye çıktık, sahnemizi oynuyoruz. Bir yağmur indirdi ama nasıl… Kıyamet kopuyor. Açıkhava… Sırılsıklam olduk. Ara verelim dedik. Bizimle birlikte öndeki yüze yakın kişi kulise girdi ıslanmamak için. Ve Haldun Bey o halde… (Kahkahalar) Ben de Haldun Bey’e, “Ay çook iyi oldu Haldun Bey. Sizin büyünüz hiç bozulmadı” dedim. (Kahkahalar)
- Bir anınızı daha paylaşsanız…
Yine bu oyunu oynuyoruz. Ben bakan karısı rolündeyim. Çok şık bir beyaz gömleğim ve üstüne giydiğim dopiyesim var, Vakko’dan alınmış. Kostümlerime gözüm gibi bakıyorum. Geldim ütücü gitmiş. Dedim herhalde ütüledi, dolaba astı. Aaa baktım beyaz gömleğim yok. Oraya buraya baktık yok, çıldıracağım. Derken… Ütücü kadın o gün düğüne gidecekmiş. Kıyafeti yokmuş. Kadın sen ütülerken, ‘Ay bluz çok güzelmiş’ diyerek, alıp giyip düğüne gitmiş. Kadını düğünden topladılar. Düğünde soydular, getirdiler, sahneye çıktım.
- Çocuğa, kadına, hayvana, farklı cinsel yönelimden olanlara şiddet haberleri çok üzüyor son günlerde yine. En çok ne canınızı acıtıyor?
Benim canımı en çok kadınlara şiddet, hayvanlara şiddet, taciz ve erkeklerin kadınlara verdikleri zararlar, hayatlarına kastetmeleri acıtıyor. Bunun altında eğitimsizlik, cinsel konularda cahillik, kişilik bozukluğu, ebeveynlerin çocuklarını yanlış yetiştirmeleri ve sapkınlık yatıyor.
- Sizce toplum olarak ne kadar adiliz?
Adalet konusunda toplum olarak ‘Hiç birimiz masum değiliz’ diyebilirim.
Söyleşi: Melike BİRGÖLGE