Işık Gençoğlu’nun Yaşam Felsefesi: ‘Istanbul Concept’
Kadın girişimci, sanatsever, koleksiyoner ve yaşam felsefesinin izlerini taşıyan Istanbul Concept’in kurucusu Işık Gençoğlu ile sanat yaşamı, piyasası, projeleri ve hedefleri üzerine dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdik. Yaşam felsefesini ‘güçlünün değil haklının kazandığı’ mottosu üzerine kuran ve bu düşünceyi hakim kılmanın en doğru yolunun ‘sanat’tan geçtiğine inanan idealist ve güçlü bir kadının hayatına girmeye hazır mısınız?
KitaptanSanattan.com / Oğuz Kemal Özkan
- Kısaca Işık Gençoğlu’nu tanıyabilir miyiz?
Işık Gençoğlu, Istanbul Concept’in kurucusu ve Istanbul Concept Gallery’nin direktörüdür. Kısaca sosyal mesaj içerikli sergiler düzenleyen, sanatın tabana ulaşması ve anlaşılabilirliği konusunda çalışmalar yapan daimi ve/veya gönüllü yaratıcı ekibi ile birlikte kültür, sanat, tasarım dünyasını bir araya getiren projeleri hayata geçiren bir kadın girişimci ve sanatsever.
- Merak ettiklerinin peşinden giden biri olduğunu ve yaşam felsefen olarak öğrendiklerini toplumsal fayda adına paylaşmayı tercih ettiğini söylüyorsun. Bir fizikçi olarak bu felsefeye en uygun alanın sanat olduğunu düşündüğün için mi bu alana yöneldin?
Aslında bu yaşamı algılama şeklim. Sonu gelmez bir merakım, bitmez ilgi alanlarım var. Sanata yönelmem söylemek istediklerimi kitlelere ulaştıracak bir mecra aramamla başladı. Düşüncelerin geviş getirmesi ya da üç beş kişi bir araya gelerek “ne olacak bu memleketin” hali sorusuyla beslenen sofralara hiç inanmadım, dahil de olmadım. Görünür, farkedilir, fark yaratır bir şeyler yapmak çabam beni sanata yöneltti. Sanatın anlaşma ortamlarını iyileştirip geliştirdiğine inandığım için sanat ortamları kurmaya oluşturmaya karar verdim. Diğer yandan sergi düzenlemedeki hız ve becerimde, projelerdeki matematiksel kurgularımda iş hayatımdan edindiğim kazanımlarım ve mutlaka fizik mezunu olmamın etkisi vardır. Fizik aynı zamanda hiç bitmeyen merakımın da açık kapısı.
‘Yeni gelenekseli oluşturmanın zamanı ise “şimdi”!’
- Sanat, özü itibariyle paylaşımı besleyen piyasası itibari ile ise bu paylaşımdan uzak bir zihniyete de sürükleyebiliyor. Aynı zamanda bitirme projesi ‘Pazarlamada Tasarım Yönetiminin Stratejik Önemi’ olan ve paylaşmayı yaşam felsefesi edinen birisi olarak sanatın özünden kopmamak için ne tavsiye ediyorsun? Sen bu özden kopmamayı nasıl başarıyorsun?
MBA bitirme projem “pazarlamada tasarım yönetimin stratejik önemi”ydi. Projem kapsamında bir çok KOBİ ile çalışmalarım ve bu çalışmaların sonucunda da pek çok rapor çıkarma şansım oldu. Projemi desteklemesi için Bilgi’nin Domus Academy ortak programı Tasarım Kültür Yönetimi sertifika programına katıldım. Zaten pek çok tasarımcı, bazı sanatçı ve kültür yöneticisi ile bir araya gelmem ve yaşamımım dönüm noktası da o program oldu. MBA bitirme projem sırasında Istanbul Concept markasını geliştiriyordum. İlk sergi küratörlüğümü 2004’de yaptım. 2007’de Istanbul Concept’in lansmanını yapma fırsatı buldum ve 2009’da da ilerde uluslararası bir etkinlik kategorisine girecek 360 Dereceden Aşk Festivalini başlatan kendi işimde fırsata dönüşme mucizesini yaşadım. 2009’da sergiler yapmaya başlamış ve hatta 2019 Şubat’ta 11. Yılını kutladığımız festivalimizin (360 Dereceden Aşk Festivali) temellerini atmayı başarmıştım. Tüm bunlar bana “yeniden var olma” gibi değerler de kattı. Yaşam felsefem le birlikte bu değerler o özden kopmamak için yeterli benim için.
Ayrıca çok genç bir ülkenin evlatlarıyız. Çok sesliliği korumaya, renklerimi soldurmadan dünyaya varlığımızı göstermeye ihtiyacımız var. Ben her zaman kaynağımı korumaya çalışıyorum. Istanbul Concept ismi de buradan hareketle oluştu. İstanbul, bitmeyecek bir kaynak, mükemmel ilham malzemeleri barındırıyor. Özellikle tasarım yönetiminde “yeni geleneksel” kavramını ülkemize kazandırmaya çalışırken sanatı da beslendiğimiz duygusal kaynaklardan birisi olarak görüyorum. Yeni gelenekseli oluşturmanın zamanı ise “şimdi”! Bütün bunları resimden, heykelden, edebiyattan ayrı tutmak, sanayiyi oluştururken marka yaparken estetik değerleri yok saymak ise ülkemize yakıştırdığımız en acımasız kader bence.
- Sanata ilgi nasıl başladı? Yaşam felsefenin doğal bir sonucu muydu yoksa bir tercih mi oldu?
Ben sanatın içine doğmuş şanslı bir çocuk değildim ama sanatın içinde olmayı kendi kararıyla seçecek kadar şanslı bir insandım? Yaşamımın birinci evresini değiştirme sürem uzun sürdü. Çok fazla okumak zorunda kaldım. Hiçbir şey bana hazır verilmediği için her şey için mücadele ettim ve sonucunu göremediğim her şey beni huzursuz etti. O yüzden de başladığım işi bitirmek hayat düsturum oldu.
Hatta şöyle söyleyeyim babam benim ne iş yaptığımı hiç anlamadı? Eve tablo götürüp astığımda zevkten mest olup önünde saatler geçirir, her gün ona bakarak yemeklerini yer, uzaklara dalarlar. Ama bu tablo buraya nasıl geldi? Değeri nedir? Neden değerlidir? Nasıl değerlidir? Neden başka eser değil de o? Diye hiç düşünmezler. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; ne zamanki bir eserin ev aksesuarı ya da mobilya tamamlayıcısı olmadığını fark ederiz, sanırım benim işim de o zaman bir yer bulacak doğuştan sanata doğmayanların gözünde(gülüşmeler)
- Galeriyi 2017 yılında açtın. Buna nasıl ve neden karar verdin?
Aslında galeri açmak, sabit bir yerim olsun diye bir planım hiç yoktu. Başka galerilere danışmanlık veriyor, gerek onlarda gerekse anlaşmalı mekanlarımda sergiler düzenliyor ya da sıfırdan (inşaattan) kültür-sanat merkezleri oluşturma ekipleri yönetiyor, oluşturduğumuz şablon anayasaları kişiselleştiriyor, etkinliklerini programlıyordum. İçine sergiler entegre etmek, sanatçıları heyecanına ortak etmek ya da sanatçının heyecanına ortak olmak benim için gayet yeterli ve mutlu ediciydi. Sonra bir gün fark ettim ki uyumadan çalışsam, emek emek ilmek ilmek proje üretsem dahi emeğimin karşılığı hem madden hem manen bana ulaşmıyordu. Hele ödemelerdeki düzensizlik yaşamımı sonu gelmez bir girdabın içine sokuyordu. Bunu 30 Mayıs 2017’de fark ettim, Haziran’da harekete geçtim. 12 Eylül 2017’de galeri açılmıştı. Şimdi bana problem yaşatıp bugünümü hazırlayanlara bol bol dua ediyorum. Belki çok daha önce yapmam gereken buymuş.
- Istanbul Concept ile birçok projelere imza attın. Bunlardan en önemlisi 2009 yılında başladığın ‘360 Dereceden Aşk Festivali’. Bu festivali nasıl başlattığını ve hangi noktaya geldiğini anlatır mısın biraz?
Istanbul Concept’den önce ithalat ihracat yapan bir firmanın ortaklarından biriydim. Sevgililer Günü zamanı son bir haftada onbinlerce Çin’de üretilmiş promosyon malzemelerini markalara satar, son kullanıcıya dağıtılmalarını sağlardık. Diğer bir deyişle yarının çöpünün dağıtıcılarından birisiydik. İnanmadığım bir işi yapıyordum ve sürekli çözüm arıyordum. Sonra “bizim” sanatçı ve tasarımcılarımızın ürün ve eserlerinin dağıtılmasına ön ayak olmak için tam da sevgililer günü zamanı ilk sergimizi yaptık. Doğal olarak bu “karşı” bir iş olmalıydı. 14 Şubat’a, dayatılmış pazarlama aktivitelerine karşı. Nitekim öyle de oldu. Logosu da felsefesi de bizden, içinde kalp sembolü olmayan “kalpsiz” aşk festivali böyle doğdu. 2020 Şubat’ta da 12. yılı olacak. Bu topraklardan bir dünya markası çıkar demenin yine sanatsal hali. Artık her Şubat’ta tüm aya yayılan ve yüzlerce eserin şehre yayıldığı ve milyonlarca İstanbul’lunun dahil olduğu bizden bir festivalimiz var.
“Herhangi bir hayat bir başka hayattan daha önemli olabilir mi?”
- Galeri olarak dikkat çeken sergi serilerinden birisi de 10×10 projesi. Bu projede yer alan yapıtları da 2023 yılında çıkartmayı düşündüğün ‘Küratör Seçimi’ başlıklı bir kitapta toplamayı düşünüyorsun. Bu çalışmanı da anlatır mısın?
Istanbul Concept’in değerler bütününün vazgeçilmezi ‘eşitlik’ ilkesine bağlı olarak “Herhangi bir hayat bir başka hayattan daha önemli olabilir mi?” sorusuna yanıt ararken Yeni Hikâyeler Sergisi’ni oluşturmaya karar verdim. Sanatçılarla yaptığım sohbetler ve okuduğum metinler ve filminden de çok etkilendiğim Michael Cunnigham’ın “Saatler” adlı romanında hayat bulan üç kadın karakterinden ve Cunnigham’ın bir röportajından etkilenerek yazarın annesi için söylediği “…Umarım biliyor ki hayat hikâyesi kendi düşündüğünden çok, ama çok değerli” cümlesi ile yola çıktık. Ve böylece Istanbul Concept Gallery olarak, ilk sergimiz olarak başlayan bu seride “Herhangi birimizin hayatı herhangi birimizinkinden daha değerli değil. Ve her bir hayat, ayrı bir hikâye ve her bir hikâye çok, ama çok özel” söylemi ile izleyiciyi farklı yaşamlara dahil etmeyi şiar edindim.
Serginin oluşumu sırasında aldığım olumlu tepkiler ve ulaştığım zengin kaynak 10×10’u formüle edip, ülkemiz sanat tarihinin bileşenlerini değiştirdikçe görseli de değişen ama içerik olarak hep zengin bir arşiv ile sanatçıyı destekleme, izleyeni bilgilendirme ve bir marka kazandırma hedefine götürdü. Nitekim galerinin açılış projesi 10×10 bir Sergi Serisi’ne evrilirken, mekandan bağımsız, hatta mekanı büyütür bir sergi ekolü vadediyor. 2023 yılında ‘10×10 Küratör Seçimi’ ismiyle çıkacak bir kitap ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına bir armağan olarak tasarlanan 10×10 Sergi Serisi katılımcı sanatçılarının hibe ettiği eserlerle Istanbul Concept Gallery’nin uzun vadedeki hedefi olan müze çalışmasına kaynak oluşturacak koleksiyonun temellerini de atıyoruz.
“Tarihi güçlüler değil, haklılar yazsın”
- Istanbul Concept Galeri’de sanatçı tercihlerini, sergi temalarını nasıl belirliyorsun?
Biz yaşayan bir galeriyiz. Ülkemizin ve dünyanın gündemi ile yakinen ilgileniyoruz. Bir de mottomuz var. Özellikle dönemsel olarak bazı çalışmalarımızda “tarihi güçlüler değil, haklılar yazsın” diye bir nevi arşiv olacak şekilde yapıyoruz. Toplumsal hafızayı taze tutmak, toplumun her kesimine ulaşan sanatı çoğaltıp yaymak da bir diğer hedefimiz. Diğer yandan bir rutinimiz de var. Eylül ve Şubat 10×10’a ayrılmış durumda. Ve 10×10’da da tüm temalar birleştiğinde bir bütün oluşturacak şekilde …
- Bu sene galerinin sanatçılarından Olga Alexopoulou’nun yarattığı ‘Kuantum Mavisi’ rengini dünyaya tanıttınız. Olga’yı sanatçılarının arasına katma süreci nasıl gerçekleşti ve galerinin sanatçısı olarak bu başarısı ile ilgili düşüncelerin nelerdir?
Sevgili Olga dâhi derecesinde çok yönlü ve çok yetenekli uluslararası ünü düşündüğümüzden büyük olan bir dünya vatandaşı. Galerimizin açılış sergisi ilk 10×10’da beraber başladığımız sanat çalışmamızı geçtiğimiz yıl Rum Okulu’nda açılan “Nasıl Cesur Olunur?” ve bu yıl da Tokyo Quantum Blue solo sergileri ile başka mekanlara hatta ülkelere taşımayı başardık. Bunların hepsi Olga sayesinde. Sanat ve bilimin birbirini besleyen ayrılmaz bir bütün olduğunu düşünüyorum. Sanatçılarının beyin kıvrımlarının, rengi algılamalarının, yaratım süreçleri incelense zaten bambaşka sonuçlar elde edilir.
- Istanbul Concept Gallery ile çalışmak isteyen hem sanatçılara hem koleksiyonerlere nasıl tavsiyeler vermek istersin?
Onların bana tavsiyeler vermesini isterim. Benim tek amacım doğru işi yapmak, doğru şekilde sergilemek, doğru görünürlüğü yakalamak. Hep bana hep bana dünyasının artık bittiğine inanıyorum. (Ya da inanmak istiyorum.) Diğer yandan Istanbul Concept Gallery sanat ve tasarım dünyasının vitrini olsun diye yola çıktık. Amacımız inandığımız projelerin görünürlüğünü arttırmak.
- Işık Gençoğlu aynı zamanda yazıyor. Sanat hakkında, Beyoğlu hakkında, hatta başka isimlerle popüler konular hakkında… Yazmayı seviyorsun. Bunca işinin arasında yazmaya da vakit ayırıyorsun. Seni yazmaya sevk eden düşünce nedir?
Çok klişe ama ben kendimi bildim bileli yazıyorum. Ama yazar olacak kadar ya da eleştirmen olacak kadar değil. Gördüğümü paylaşacak, merak ettiğim öğrendiğimi aktaracak kadar. Aslında sergiler de birer yazı metni gibi okunuyor benim için. Her bir eser ayrı bir paragraf…
- Son olarak yeni projeler var mı?
Var olanların devamı ile sürekli bir devinim halindeyiz. Diğer yandan evet yeni bir festival projemiz daha var. Ama paylaşmaya da daha zamanı var. Sadece şunu söyleyebilirim: Aşk Festivali gibi tüm disiplinleri kapsamıyor. Elbette her zaman olduğu kalpten gelip kalpleri kavuşturacak bir konu. Çok hassas konular barındırdığı için dikkatli olmamız gerekiyor. Yavaş ilerliyor. Diğer yandan biz sadece gallery oluşumu değiliz. Istanbul Concept kültür, sanat, tasarım dünyasını bir araya getiren bir platfom gibi hareket eder. Bu sebeple hareket çerçevemizi eğitim, hediyelik, yayın organı gibi farklı alanları da dahil edecek zenginlikte tutuyoruz. Dünyaca ünlü bir sanat eleştirmenin son kitabının çevirisini sanat dünyamıza kazandırmak gibi heyecanlarımız var.
Ayrıca Istanbul Concept Shop kurumsalda da hediye konusunu çözdü. Her eve sanat eseri iddiamızı kurumsal desteklerle gerçekleştirmeyi başarıyoruz. Dizi sektörümüzün yaratıcı endüstrilerde birinci olduğunu göz önüne alarak Istanbul Concept Academy’nin edebiyat bölüm başkanı Erdem Avşar ile senaryo doktorluğu konusunda ciddi girişimlerimiz var. Eleştiren değil de eleştirecek konu bulduğunda düzeltenlerden olmak gerektiğine inandığım için toplum değerlerini dinamitleyen popüler yapımlara tercih edilecek işlerin mümkün olduğunu gösterecek, büyük sermayeleri heyecanlandıracak cazibede konuları işleyen projelere profesyonel destek vermek istiyoruz.
Ve en büyük heyecanlarımdan birisi ise Istanbul Concept Magazine’i yılda minimum iki defa masalarda göreceğim bedenlenmiş hale getirmek. Ki bu konuda senin desteğini alacağımı biliyorum. Gülüşmeler?
- Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim. Her zaman çalışmalarında yanında olmak benim için de mutluluk. Başarılarının devamını diliyorum.
Teşekkür ederim.
KitaptanSanattan.com / Oğuz Kemal Özkan